Anneler Günü vesilesiyle hamilelik sürecinde anne kalbinin maruz kaldığı tehlikelere göz atalım.
Bugün Anneler Günü! Bizi dokuz ay karnında taşıyan, hayat veren, ondan sonra da hayatımız boyunca bizi hem kalbinde hem de aklında taşıyan annelerimizin, bizi dünyaya getirene kadar kalpleri ve bünyeleri hangi risklere ve tehlikelere maruz kalıyor, ne gibi değişikliklerden geçiyor biraz bundan bahsedelim.
Geçtiğimiz hafta Demiroğlu Tıp Fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerine gebelikte kalp ve hipertansiyon dersini anlatmıştım. Daha sonra bu haftaki yazımın tam da Anneler Günü’ne denk geldiğini fark ettim ve annelerimizin bizi dünyaya getirirken gerçekten ne kadar cesurca bir maceraya atıldıklarının altını çizmek gerektiğini düşündüm. Hamilelik, genel anlamda alınan kilolar ve beraberinde bebeğin ağırlığı gibi görünse de asıl yükü kalp taşır.
Kalp ve dolaşımla ilgili değişiklikler
Gebelikte kan hacmi hormonal değişiklikler sebebiyle neredeyse yarı yarıya artar. Bu artış ilk üç ayda başlar, 20-24. haftalarda en üst düzeyine ulaşır, doğuma kadar ise bu düzeyini korur veya hafif azalır. Ancak bu artışın hızına kırmızı kan hücrelerinin sayısı yetişemediğinden annede kansızlık baş gösterir.
Oruç tutmaya niyetlenmeden önce ciddi bir sağlık kontrolünden geçmeniz gerekir. Üstelik bunu her yıl tekrarlamalısınız.
Daha önceki yazılarımda orucun faydalarından detaylı olarak bahsetmiştim. Gerçekten de oruç hele bir de hakkıyla tutulduğu zaman faydaları saymakla bitmez. İnançla ve doğru duyguları taşıyarak tutulan oruç ruhsal ve zihinsel olarak arınmayı sağlar. Sadece belirli bir süre aç, susuz kalıp saati gelince karın doyurmak değildir. Nasıl olsa bütün gün aç kaldım, şimdi istediğim her şeyi tüketebilirim diyerek iftarda kıtlıktan çıkmış gibi yemek de değildir. Zaten böyle davranıldığı takdirde başta midemiz olmak üzere vücudumuz bize gereken tepkiyi verecektir. Bu nedenden ötürü ramazan ayı boyunca hastanelerin acillerine bir iftar bir de sahur sonrası mide ve kalp şikayetleriyle gelen çok olur. Buraya kadar bahsettiklerimden ramazanda iftar ve sahurlarda ağır, sindirimi zor, şeker, tuz oranı yüksek sağlıksız yiyecekleri tüketmemiz, gözümüz değil sadece midemiz doyacak kadar yememiz gerektiğini anlamışsınızdır. Aksi halde son derece sağlıklı kimselerde bile ufak tefek mide şikayetlerinden başlayıp acile götürecek kadar ileri şikayetlere rastlamak mümkündür.
Sürekli ilaç
Şifa insanın hayatı boyunca hiçbir zaman gündeminden düşürmemesi gereken bir kavramdır.
Tıptaki teknolojik ilerlemelerin yanında geleneksel tıp da giderek önem kazanmakta. Bu alandaki çalışmaları Sağlık Bakanlığı’mız tarafından davetli olarak katıldığım 24-27 Nisan tarihleri arasındaki “Kronik Hastalıklarda Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları” konulu 2. Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’nde etraflıca gözlemledim. Bu yıl ikincisi düzenlenen kongre T.C. Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, T.C. Sağlık Bakanlığı ev sahipliğinde ve Dünya Sağlık Örgütü işbirliğinde gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın Onursal Başkan olarak katıldığı kongre, Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca, Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Bakan yardımcımız Prof. Dr. Emine Alp Meşe ve diğer değerli katılımcıların verdiği önemli mesajlarla başladı. Toplantıda dünyanın birçok ülkesinden bakan ve üst düzey sağlık çalışanlarından oluşan bir katılım mevcuttu.
15 başlık altında toplanıyor
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp adından da anlayacağımız gibi uzun yıllardır süregelen gelenekselleşmiş ve modern tıbba ek, tamamlayıcı olarak
Ülkelerin sağlık konusundaki yaklaşımları sağlık maliyetlerini düşürmek, iş gücü kaybını önlemek adına artık koruyucu sağlık hizmetleri alanına doğru yoğunlaşmıştır.
Bilim sürekli gelişen kendini yenileyen bir alan. Sağlık söz konusu ise insan hayatı işin içine girdiği için ayrı bir değer taşıyor. Tıp alanındaki ilerlemeler, teşhis ve tedavi yöntemlerindeki gelişmeler son derece önemli. Bu konuda teknolojideki ilerlemelerden de maksimum düzeyde faydalanılıyor. Ancak bir düşünün insan hasta olunca nasıl bir süreç yaşıyor? Kast ettiğim kolayca ve birkaç ilaçla iyileşen hastalıklar değil kronik, uzun tedavi süreci gerektiren, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen, hatta ölüme kadar götüren hastalıklar. Kanser, diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalığı, obezite, kronik akciğer hastalıkları (KOAH) gibi hastalıklar başlangıcından itibaren değişik aşamalara geldiğinde hem hastayı hem de ailesini nasıl zorlayacaktır?
Hasta ve yakınlarının psikolojisinin yanı sıra teşhis ve tedavi aşamasında harcanan zaman, maddi manevi kayıp, iş gücü kaybı hastanın sosyal güvencesi olsa bile hem ailenin hem de devletin bütçesine olan yük hastayı, yakınlarını ve devleti olumsuz yönde etkileyecektir.
Hast
En fazla ölüm sebebi olan kalp damar hastalıkları aslında önlenebilir hastalıklar grubuna girer. Öyleyse neden bu hastalık bu kadar sık görülüyor ve ölümlerin en fazla sebebi oluyor?
Kalp Sağlığı Haftası içinde olmamız vesilesiyle uzmanlık alanıma giren bu önemli konudan biraz bahsetmek istiyorum. Dünyadaki önde gelen ve özellikle kardiyoloji alanında iyi tanınan hastanelerde kalp damar hastalıklarını önleme merkezleri kurulmuştur. Bu merkezlerin kuruluş amacı adından da anlaşılacağı üzere kalp damar hastalıklarından korunmak ve eğer hastalık oluşmuş ise ilerlemesine engel olmak, iyileşmesini kolaylaştırmak ve böylece vereceği zararları en aza indirgemektir.
Kimler risk altında?
Kalp damar hastalığı çoğu zaman ben geliyorum diyen bir hastalıktır ve davet göndermeden de kolay kolay gelmez. Kimi zaman bilerek kimi zaman da bilmeyerek bu hastalığa davetiye çıkarırız. Genetik özellikler, yaş ve cinsiyet değiştirilemeyen özelliklerdir. Anne ya da babada erken yaşta kalp damar hastalığı başlamışsa, erkek cinsiyet varsa, yaş erkek için 45, kadın için 55 ve üzeriyse bu gerçekleri değiştiremeyiz. Ancak hal böyle olsa bile eğer kendimize iyi bakar, yeme içmemize dikkat edip kontrollerimizi
Romanya’da katıldığım toplantıda pek çok ülkenin tütün kontrolünü ne kadar ciddiye aldıklarını, ülkelerinde yaşayan insanların ve gelecek nesillerin sağlığı için nasıl bir çabayla mücadele etmeye çalıştıklarını gördüm.
Geçtiğimiz hafta Romanya Cumhurbaşkanı’nın himayesinde yapılan tütün kontrolü ile ilgili bir konferansa katıldım. Toplantının ilk bölümü Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis’in de katılımıyla gerçekleşti. Bu toplantıda başta Romanya olmak üzere dünya üzerine pek çok ülkenin tütün kontrolünü ne kadar ciddiye aldıklarını, ülkelerinde yaşayan insanların ve gelecek nesillerin sağlığı için nasıl bir çaba ile mücadele etmeye çalıştıklarını gördüm.
Toplantı Romanya’nın başkenti Bükreş’te “ The 4th ENSP-SRP International Conference on Tobacco Control” adı altında gerçekleşti. The European Network for Smoking and Tobacco Prevention (Avrupa Sigara ve Tütün Önleme Ağı) ve (SRP) Romanya Pnömonoloji (akciğer hastalıkları) Derneği iş birliğinde tütün kontrolüyle ilgili dünya çapındaki dernek ve kuruluşların ileri gelenlerinin bir araya geldiği bu toplantıda farklı ülkelerden katılan kişilerle aynı amaç altında birleşen farklı fikirleri tartıştık.
“Hayranl
Monaco’da ünlü kardiyologların katıldığı bir toplantıda tıp alanındaki yenilikleri birinci ağızdan dinleme fırsatı buldum. Bu haftaki yazımda toplantımızın konusu aritmilerden bahsetmek istiyorum.
Geçtiğimiz hafta her yıl mart ayında Monaco’da düzenlenen aritmi konusunda dünya çapında tanınmış kardiyologların katıldığı bir toplantıya davetliydim. Bu toplantıyı Prenses Grace Hastanesi’nin Kardiyoloji Başkanı düzenliyor. Bu sene ile beraber tam 9. kez katıldığım bu toplantıya her seferinde acaba ne yenilik çıkmış diyerek birinci ağızdan dinlemek üzere heyecanla gidiyorum.
Bilimsel faaliyetlere verdiği önem ve katkısıyla tanınan Monaco Prensi II. Albert de programı elverdiği ölçüde toplantımızın gala yemeğine katılıyor ve bizi teşvik edici konuşmalarıyla şereflendiriyor. Bu seferki toplantımızda kendisiyle çok hoş ve samimi bir şekilde sohbet etme imkanım oldu. Türkiye’yi ve özellikle İstanbul’u sevdiğinden bahsetti. Tıpta ve özellikle kardiyolojide teknik ve bilgi açısından dünya ile eşdeğer ve ileri bir seviyede olduğumuz bilgisini ilettim. Monaco halkının son derece nazik, esprili ve alçak gönüllü prenslerini neden bu kadar çok sevdiklerini çok iyi anlıyorum.
Bu vesileyle bu haftaki
Bu hafta sinsice ilerleyen glokomun sebeplerinden ve korunma yollarından bahsedelim.
Göz tansiyonundaki artış, özellikle normalden ince kornea tabakası ve miyopi ile birlikteyse, ileri yaşta ve siyah ırkta, genetik yatkınlıkla beraber glokom riskini artırır. Damar hastalığına yol açan sebeplerden sigara kullanımı, yüksek kolesterol, hipertansiyon, diyabet gibi risk faktörleri aynı zamanda glokom için de risk faktörleri arasında sayılır. Ayrıca tansiyon düşüklüğü de göz siniri olan optik sinirin beslenmesini bozarak hasarına ve görme bozukluğuna sebep olabilir. Gece uyku sırasında kan basıncındaki düşüş ya da ayakta iken ani azalmalar, Vazospazma neden olan soğuk, stres gibi faktörler optik sinir dolaşımında bozukluklara yol açarak glokoma ait değişikliklerin ortaya çıkışını kolaylaştırır. Özellikle soğuk eller, migren ataklarının mevcudiyeti dikkate alınması gerekli ipuçlarıdır. Otoimmün hastalıklar yani bağışıklık sisteminin bozulmasıyla olan hastalıklar, tiroid bezi hastalıkları, damar iltihapları ve nörolojik bazı tablolar da glokom oluşumunda rol oynayan diğer risk faktörleridir. Ayrıca kontrolsüz kullanılan kortizon hap ve göz damlaları da göz tansiyonunda artışa neden