Tıbbi bir zorunluluk yoksa tüm diğer minerallerde olduğu gibi magnezyumu da besinlerle takviye etmek en doğrusu. Bitter çikolatanın yanı sıra ıspanak, şalgam, domates, patlıcan gibi sebzeler de kalorisi düşük magnezyum kaynaklarıdır.
Geçen haftaki yazımda magnezyumun önemi ve faydalarından bahsettim. Eksikliğinde başımıza neler gelebileceğini söyledim. Vücudumuzda üretilemeyen ve dışarıdan aldığımız bu önemli mineralin hangi besinlerde bulunduğuna bir göz atalım. Tabii ki magnezyumu tablet olarak ilaç gibi takviye edebilirsiniz. Hatta ampul içinde damardan verdiğimiz durumlar da olabilir. Ancak eğer tıbbi bir zorunluluk yoksa tüm diğer minerallerde olduğu gibi magnezyumu da besinlerle takviye etmek en doğrusudur. Kan tahliline bakılarak kontrolü sağlanan bu mineralin besinlerle alındığında vücut için zararlı olabilecek düzeye ulaşması hemen hemen imkansızdır.
Magnezyum hangi yiyeceklerde var?
Çikolatayı sevenler buna sevinecek çünkü bitter çikolata çok iyi bir magnezyum kaynağıdır. Yüz gramlık bir bitter çikolata 327 gram magnezyum
Magnezyum vücutta protein yapımında, beynimizde mesajları ileten taşıyıcıların işleyişinde, kas ve sinir hücrelerinin doğru bir şekilde çalışmasında önemli rol oynar
Magnezyum, insan vücudunda en yaygın dördüncü, hücre içinde ise potasyumdan sonra en önemli ikinci mineraldir. Vücut kendi başına bu minerali üretemediği için gıdalar yoluyla alınması gerekir. Magnezyum vücutta protein yapımında, DNA ve RNA oluşumunu sağlama ve korumada, yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesinde, beynimizde mesajları ileten taşıyıcıların işleyişinde, kas ve sinir hücrelerinin doğru bir şekilde çalışmasında önemli rol oynar. Kas gevşemesine yardımcı olur. Kan şekerinin kontrol altında kalması ve tansiyonun düzenlenmesi dahil olmak üzere vücutta birçok biyokimyasal olayları düzenleyen 300’den fazla enzimin işlevine yardımcı olan bir faktördür. Erişkin bir vücut yaklaşık 25 gr magnezyum içerir. Bu miktarın yüzde 60’ı kemiklerdedir. Magnezyumun günlük tüketilmesi gereken miktar 400
Bir doktor için muayene hasta kapıdan içeri girer girmez başlar. Hastanın ifadesi, duruşu bile bazen olayın yarısını anlamamıza yeter. Elimizde tüm tetkikleri olsa da hastayı mutlaka muayene etmek gerekir.
Fransızcada tıpta “Sens clinique” diye bir terim vardır. Bizde de okunduğu şekliyle “Sans klinik” olarak geçer. Bu terim doktorun tanı ve tedavi sırasında tıp kitaplarında yazılanlara ek olarak hissederek yaklaşımıdır. Doktor hastasında gördüklerini, bulguları bu hisle birleştirip farklı bir bakışla algılar. Bir çeşit sanatçı yaklaşımıyla hissederek ilerler. Bu özellik zamanla ve tecrübeyle gelişir. Ama en önemlisi doktorun bu özelliğini geliştirebileceği bir hastane ortamında çalışmasıdır. Çünkü insan vücudu ayrı makinelerden oluşmuş bir robot değildir. Organlar bir sistem biçiminde birlikte çalışır. Bir organdaki değişiklik ya da bir hastalık diğer organları da etkileyebilir. Bu nedenle tüm branşların uzmanlarının birbiriyle yakın irtibatta olacağı tam teşekküllü bir hastane ortamı hem hasta hem de doktor için
Kurban Bayramı’nda hayvandan insana bulaşabilecek hastalıklardan korunmak için bazı kurallara dikkat etmemiz gerekiyor. Bu nedenle kurban satış yerlerinin, kurbanın naklinin, kesim yerlerinin ve etin işlenmesi aşamalarının gerekli hijyen şartlarını taşıması gerekir.
Bugün Kurban Bayramı’nın ilk günü, yazıma önce bayramınızı kutlayarak başlamak istiyorum. Kutlama dileklerimiz geleneksel olarak hep sağlık dileğini de içerir. Bayramı, yaş gününü, yeni yılı kutlarken sağlıklı olsun dileklerimizi de iletiriz. Doğrusu da budur gerçekten, sağlık olmadan hiçbir şeyin değeri yoktur. Sağlık her şeyden önce gelir. Bu yıl Kurban Bayramımız yaz mevsiminin en sıcak günlerine denk geldi.
Birçoğumuz da bu süreyi tatil beldelerine seyahat ederek geçiriyor. İster evimizde, ister uzakta, ister tatilde ister nöbette olalım bayramların değeri hepimiz için büyüktür. Birlik, beraberlik ve dayanışmayı çağrıştırır. Ben bugünkü yazımda Kurban Bayramı’nın sağlığı ilgilendiren kısmından bahsedeceğim. Sağlık Bakanlığımızın da uyardığı gibi Kurban
Uyku düzenindeki bozukluk, kansızlık, D vitamini düşüklüğü, mineral eksikliği, beslenme tarzı gibi nedenler yorgun hissetmenize sebep olabilir
Yorulmanın derecesi ve eşiği kişiye göre değişir. Yaş, kondüsyon, motivasyon, sağlık durumu bunu etkileyen önemli faktörlerdir. Fiziksel ve zihinsel yorgunluklar eğer kaslarımızı ve beynimizi yoracak kadar kullanmadan durduğumuz yerde oluyorsa bazı şeyler yolunda gitmiyor demek olabilir. Durun hemen telaşlanmayın bu mutlaka bir hastalık belirtisi demek de değildir. Ancak yoluna koymamız gereken bir şeyler olabilir.
Uykunuz nasıl?
Eğer sabah daha yataktan kalkıyorken kendinizi yorgun hissediyorsanız önce iyi uyuyup uyumadığınızı kendinize sormalısınız. Eğer cevabınız hayır ise yorgunluğunuzun sebebi bellidir ve ilacı da kaliteli bir uyku olacaktır. Uykusuzluğun pek çok sebebi olabilir. Bu konudan ayrıca daha detaylı olarak başka bir yazımda bahsedeceğim.
Canınızı sıkan, kafanızı sürekli meşgul eden bir konu mu var?
Cevabınızı duyar gibi oluyorum Tabii ki var hangimizin yok ki? Bunu şu sebeple sordum. Bu sorun hayatınızı ne kadar etkiliyor? Sizi bu kadar yormaya değer mi?
Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından 28 Temmuz günü bütün dünyada ve Türkiye’de bu hastalığa dikkat çekmek adına “Dünya Hepatit Günü” olarak belirlenmiştir
Hepatit değişik nedenlerle olabilir. Bu yazımda mikrobik olan ve bulaşabilen viral hepatitlerden bahsedeceğim. Viral hepatitler A, B, C diye adlandırılan değişik virüslerle olan karaciğer iltihabı şeklinde seyreder ve sebebi olan virüsün adıyla da adlandırılır. Ciltte ve göz aklarında sararmayla seyreden bu hastalık halk arasında sarılık olarak ifade edilir. Bu sarı rengin sebebi kanda biluribin denilen maddenin yüksekliğidir. Bilirubin, vücudun eski kırmızı kan hücrelerini yenilerken ortaya çıkan sarı bir maddedir. Karaciğer kandaki bilirubini alarak filtreler ve safra yoluyla atar. Eğer karaciğerde bir hasar ya da viral hepatit gibi bir hastalık varsa bu görevini tam olarak yerine getiremez. Böylece bilirubin atılamaz, birikir sarılık ortaya çıkar.
Çocukluk çağında görülür
A hepatiti sıklıkla çocukluk çağında
Kitap okumak boş vaktimizi değerlendirmek için tavsiye edilecek basit bir uğraş olmaktan çok daha fazlasıdır.
Okuduklarımız sayesinde öğrendiklerimizle kendimizi geliştirip, bilgi dağarcığımızı artırdığımız gerçeği bir yana; kitap okumanın zekaya, hafıza ve algı gücüne de inanılmaz katkısı olur. Biz okurken bir yandan beyin hücreleri (nöronlar) arasındaki bağlantılar (sinapslar) artar. Beyinde hücreler arası bilgi bu bağlantılar sayesinde taşınır. Eğer beyin hücresinin bağlantısı yoksa bir işlevi de yok demektir. Yani işe yaramadan bir yer kaplar. Bağlantılar sayesinde bilgi iletişiminde bulunan hücreler ise belli kümeleri oluşturur. Beyinde farklı bölgeler farklı işlevi üstlenir. İşitme, görme, yürüme, okuma, yazma, öğrenme, korkma, sevme, nefret gibi zihinsel, duygusal ve fiziksel birçok çeşitte işlevi olan bu organ zaman içinde geliştirilmeye müsaittir.
Beynin ”İşleyen demir ışıldar” misali kullandıkça artan bir fonksiyonu vardır. Kitap okumak da bunu güzel bir şekilde sağlar. Ancak kitap okurken neden ve nasıl okuduğunuz da
Az yemek tabii kilo verdirir ancak şok diyetler metabolizmamızı da şoka sokarak normal çalışmasını bozar. Vücut kıtlık var diye düşünerek metabolizmasını yavaşlatır.
Kısa sürede çok kilo vermek düşüncesi tıpkı kolay ve uygunsuz yoldan çok para kazanmak gibi sonrasında bedeli ağır olan mantık dışı bir yaklaşımdır. Hayatımızı sürdürebilmemiz, beyin başta olmak üzere hayati organlarımızın çalışması için enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerjiyi de yediklerimizden ve depo ettiklerimizden karşılarız. Kıtlık algısına düşen bünyemiz bu kaynağı iktisatlı kullanmak adına yediklerimizi yakma olayını yavaşlatıp depolama yoluna gider. Böylece kestirme zannettiğimiz yoldan giderken su içsem yarıyor durumuna düşeriz.
Bir haber kanalının canlı yayınında benden şok diyetlerden konuşmamı istediklerinde gerçekten ne kadar isabetli bir konuya değindiğimizi düşünüp sizinle de bu bilgiyi paylaşmak istedim. Özellikle içinde bulunduğumuz sıcak yaz günlerinde yapılan şok diyetler sağlığımızı da tehdit eder.
Genellikle çok düşük kalori ve tek taraflı beslenme tarzında yapılan bu diyetler kan şekerinde ve tansiyonda ani düşüş, baş dönmesi, göz kararması ve bayılmaya kadar varan klinik sonuçlara yol açabilir.