Karantina günlerinde aklımızda hep Covid-19 var. Koronavirüs sülalesinin yeni türemiş bu son bireyi tarafından başımıza gelen bu hastalık hayatımızı alt üst etti. Dünyada sanki başka hastalık yokmuş gibi hep bunu konuşur olduk. Dün 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’ydü. Ben de bu vesileyle biraz hipertansiyondan bahsetmek istiyorum. Öncelikle bilmeliyiz ki hipertansiyon da en az yeni koronavirüsün sebep olduğu hastalık gibi tehlikeli ve sinsi bir şekilde ilerliyor. Hayatı tehdit ediyor, yaşam kalitesini düşürüyor. Hatta daha da beter. Hiç değilse koronavirüs hastalık yaptığı zaman çoğu kez ateş, öksürük, halsizlik gibi belirtiler veriyor ve kişi bu belirtilerle doktora gidiyor takip ve tedaviye başlanıyor. Eğer hiç belirti vermiyorsa da o kişide çok hafif seyrediyor. Böyle bir durumdaki tek zararı o kişinin hasta olduğu dışarıdan hiç anlaşılamadığı için kolayca başkalarına bulaştırmaya sebep olması.
Oysa hipertansiyonda hiç öyle değil.
Evet, çoğu zaman hipertansiyon da belirti vermiyor. Ama bu hastalık
Kovid-19 virüsüyle savaş tüm dünyanın en büyük imtihanlarından biri halini aldı. Savaşın bir tarafında sinsi ve kendisini çok güzel gizleyen virüs var. Karşısında ise tüm insanlık. Savaşın cephesindeki askerler ise sağlık çalışanları. Bu virüs asker sivil, cephe dinlemeden her yerde saldırıya geçiyor, herkesin karşısına çıkıyor. Sağlık çalışanları olarak bizim cephemiz insan vücudu. Virüs insana bulaştıktan sonra öyle bir mücadele başlıyor ki, hele bir de kritik bölgeleri, akciğer gibi hayati bir organı virüs ele geçirdiyse savaş daha da zorlaşıyor ancak yılmıyoruz. Bu kıyasıya mücadelede ne yazık ki bizim de şehitlerimiz oluyor. Ancak biz bu savaşta çok yol kat ettik. Ülkem adına son derece mutluyum ve gururluyum. Bu savaşta emeği geçen herkesi de kutluyorum.
Başarı hepimizin
Bu başarıda virüsün bulaşmasını engellemek için gerekli kurallara uyan herkesin payı var. Evde kalan, elini yıkayan, mesafesini koruyan herkesin emeği var sabrı var ve sonuçta elde edilecek zaferde de payı var. Bu başarı bir birikimin ve yarad
Kovid-19 haberleriyle yeterince bilgilendik hatta biraz da bunaldık. Bugüne kadar tekrar edilen bilgilerden hala nasibini alamamış olan var ise bundan sonra da ne kadar anlatılsa bir şey değişmeyecektir. Değerli büyüğümüz Mevlana’nın sözleri aklıma geliyor. ”Ne kadar bilgili olursan ol, ne kadar anlatırsan anlat söylediğin sözler sadece karşındakinin anlayacağı kadardır.” Sosyal mesafeyi korumanın, evde kalmanın önemini defalarca tekrar ettiğimiz halde buna uymayan, keyfi sebeplerle sokağa çıkıp maskesiz dolaşan, sosyal mesafeyi de korumayan insanları her gün görüyoruz. Maalesef görmeye de devam edeceğiz.
Mesafe uyarısı
Arınmanın anlamı çok geniştir. Şimdilerde hepimizin dileği, bu musibet virüsten arınmak. Elimizi su ve sabunla yıkamak, eşyalarımızı, dokunduğumuz yerleri yerine göre çamaşır suyu veya deterjanla temizlemek, giysilerimizi 60 derecenin üzerinde yıkamak, sabun ya da deterjanla yıkayamadığımız cansız maddeleri açık havada bekletmek bu virüsten arınmak amacıyla yaptığımız hareketler arasındadır. Zira bu virüsün hayatını
Kovid-19 pandemisi ile mücadelede tüm dünyaya örnek olacak bir başarı sergiliyoruz. Bu mücadeledeki askerlerden biri ve bir sağlık çalışanı olarak bunu gururla söylüyorum. Bu pandemi esnasında dünyanın birçok gelişmiş ülkelerinde sağlık sistemi çökmüş durumda. Bu ülkelerde hastanelerin dolup taştığı, yeterli tedavi hizmetinin yapılamadığı, ölüm oranlarının çok yüksek olduğu haberlerini her gün okuyoruz. Buna karşılık ne mutlu ki ülkemizde insanlar sağlık hizmetinden olması gerektiği gibi faydalanıyorlar. Tabii ki bunda sağlık çalışanlarımızın özverili ve etkin çabaları ön planda önemli. Ancak eminim ki bu saydığımız diğer ülkelerdeki meslektaşlarım da aynı özveriyle çalışıyorlar. Çünkü bu duygu, mesleğin özünde var olan bir meziyettir. Din, dil, ırk gözetmez dünyanın her yerinde aynıdır. Fakat sağlık hizmeti sadece bundan ibaret değildir. Hastane, ekip, ekipman, sistem, organizasyon ve yönetim gerektirir.
Panik yapmanıza gerek yok
Burada tekrar Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin
Salgın başladığından beri risk grubundaki kişiler tanımlanırken hep hipertansiyon ve kalp hastaları bu grup içinde üst sıralarda sayıldı. Zaten kendi başına birçok komplikasyonlara sebep olan ve yakın takip gerektiren bu kronik hastalıklar bir de hepimizin korktuğu bu salgına karşı insanı daha hassas hale getiriyorsa, bu hastalar ne yapacağız diye haklı olarak kaygılanabilirler.
‘Anayasa’ya uyun
Öncelikle kaygıya gerek yok, Kovid-19’un herkese bulaşma ihtimali ne kadarsa size de aynıdır yani başkalarına bulaştığından daha yüksek ihtimalle size bulaşacak değil. Üstelik özellikle elinizi yüzünüze götürmeden önce sabunla yıkarsanız ya da su ve sabun bulamadığınız yerde kolonya ya da el dezenfektanı kullanırsanız, evde kalıp mecbur olmadıkça dışarı çıkmazsanız, çıktığınız zaman maske takarsanız, sosyal mesafeyi her zaman korursanız daha doğrusu Sağlık Bakanlığımızın önerdiği 14 kuralı Kovid-19 anayasası gibi uygulamaya dikkat ederseniz size bu virüsün bulaşma ihtimali de yok denecek kadar azalacaktır.
Damar sağlığı
Kalp-damar hastalığı ve hipertansiyona yakalanma
Her yerde Kovid-19 salgınının verdiği zararlar, zorluklar ve kötü sonuçlar konuşuluyor. Zaten henüz iyi bilmediğimiz, ne yapacağı tam belli olmayan ve bizi evimize hapsetmiş, insanları hasta edip kimi zaman da ne yazık ki ne olduğunu anlamadan apar topar yoğun bakıma sokan, hatta öldüren bir mikrop var karşımızda. Olayın tüm bu kötü tarafları insanı yeterince korkutuyor ve moralini bozuyor.
Bağışıklık sistemini güçlü tutmak bu virüsle mücadelede son derecede önemlidir diyoruz ancak streste kalmak bağışıklığımızı baskılayıp, sistemin doğru bir şekilde çalışmasını da engelliyor. İşte bu yüzden de en zor zamanlarda olduğumuzu hissetsek de enseyi karartmadan, olayı iyi tarafıyla görmeye çalışmalı ve en önemlisi de bu işin üstesinden geleceğimize inanmalıyız.
Salgının korkutucu özelliğinin yanı sıra aslında alınacak tedbirlerin de çok basit olduğu ortada. Herkes buna dikkat ederse salgının ilerlemesini önlemek mümkün. Ne kadar çok dikkat o kadar erken çözüm. Bir de keşke herkes bunun farkına varsa ve ona göre davransa.
Covid-19 salgını hepimizi etkiliyor. Hayatımızı, günlük yaşantımızı hatta alışkanlıklarımızı tümüyle değiştiriyor. Virüsten korunmak için evde kal çağrısına uyuyoruz. Sağlık çalışanları, ulaşım, iletişim, güvenlik, gıda satışı, ülke yönetimi gibi alanların dışında çalışanların büyük kısmı evde kalıyor, çalışmıyor ya da çalışmaya evden devam ediyor. Bu alanlarda çalışanların da bir kısmı yaşı ileri olduğu için ya da çeşitli sağlık problemleri olması sebebiyle idari izinle bu dönemi evinde geçiriyor.
Beraberlik zamanı
Sağlık dışındaki birçok alanda çalışma yükü büyük oranda azaldı. Bu durum insanların büyük kısmına durup düşünmeye, birbiriyle konuşmaya, birbirini dinlemeye, anlamaya, ya da kendi kendine kalıp değerlendirmeler yapmasına imkân tanıyor. Biz millet olarak dostluk, kardeşlik, yardımlaşma, vatan ve millet için bir araya gelme içgüdüsüne sahip insanlarız. İçimizde nice tanınmış, tanınmamış kahramanlar mevcut. Birlik, beraberlikten kuvvet doğar. Biz
Kovid-19’un ne olduğu, neler yapabileceği ve nasıl korunmamız gerektiği konusunda artık hepimiz aşağı yukarı gerektiği kadar bir fikir sahibi olduk. Her gün her yerde artık bu hastalık konuşuluyor. Hangi ülkede kaç yeni hasta var, kime ne yapmış, kaç kişi test yaptırmış kaçı pozitif çıkmış anında takip ediyoruz. Hepimizin gündemi koronavirüs oldu. Tabii bu hain virüs hiç birimizin gözünün yaşına bakmadan canımıza kastettiğini bildiğimiz için de içimizde ister istemez bir korku rüzgârı esmeye başladı. Zaten keyif alacağımız her yer kapalı. Sinema, kafe, restoran alışveriş yapacağımız mağazalar hepsi yasak. Sevdiğimiz arkadaşlarımız, dostlarımız hatta aile fertlerimizin büyük bir kısmıyla görüşmelerimiz kısıtlandı. Zaten bu hal bile tek başına moral bozucu bir de üstüne Kovid-19’un sebep olduğu ölümlerle ilgili haberler, yaptığı hastalığın ciddiyeti gibi konular konuşuldukça sinir bozukluğu iyice artıyor.
Unutmayalım, mücadele ekip işi
Ancak genel durumdan haberdar olmak, şeffaf iletişim de önemli ve çok