Şöyle bir bakın etrafınıza, kaç kişi salgınla mücadele kurallarına doğru dürüst uyuyor? Keşke sorumsuzluğun başkalarının hayatlarını da tehlikeye attığını bir anlayabilseler... Keşke başkasının yaşam hakkını tehlikeye sokmanın hukuki ve vicdani boyutunu kavrayabilseler...
Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca çok güzel bir soru sordu. Soru çok basit; insanları öldüren, ekonomimizi altüst eden, birçok kişiyi işsiz bırakan bu salgına karşı kaç kişiyiz? Kaç kişi bu salgının bitmesini ve normal hayata dönmemizi istiyor, kaç kişi istemiyor? Kaç kişi bu salgından kurtulmak için çaba harcıyor, üzerine düşeni yapıyor, kaç kişi hiç umursamıyor?
Bu kadar basit!
Üzerine düşeni yapmaktan bahsedince sanmayın ki bu fazladan bir görev ya da külfet. Aslında kişinin kendini hastalıktan korumak için yapması gereken minimum gereklilik. Ev dışında maske takmak, insanlarla arasındaki mesafeyi korumak, yüzüne, ağzına götürmeden önce elini yıkamak. İşte bu kadar basit. Eğer maske takmak sıcak mevsimde zor geliyorsa, o
Salgın döneminde özellikle yakın takip gerektiren kalp damar, hipertansiyon ve diabet gibi hastalıklara sahip olanlar hastanelere gitmekten kaçınarak kendilerini daha ileri sağlık problemleriyle karşı karşıya bıraktılar. Bu hastalıklar hayatı tehdit ettiğinden kontrolleri aksatmaya hiç gelmez. Bu kronik hastalıklar iyi tedavi edilmezse zamanla organlarda iyileşmesi zor hasarlar bırakabilir
Pandemi sürecinde çoğumuz evlere kapandık. Virüsten korunmak için kalabalık alanlardan uzak durmak elbette çok doğru bir fikir. Keyfi buluşmalarımızı, gezip tozmalarımızı, seyahatlerimizi bir süreliğine mecburen erteledik. Normalleşme sürecine girmekle birlikte bu yaz tatili döneminde korka korka da olsa tatile gidenlerimiz oldu. Çoğumuz da pandeminin seneye biteceğini varsayarak “olsun bir dahaki sefere acısını çıkarırım” diye düşünüp yine evde kalmayı tercih etti.
Sağlık ertelemeye gelmez!
Pandemiden korunalım derken yapmayı istediğimiz birçok şeyi erteledik. Bunlardan bir kısmını da elimizde olmayarak ertelemek zorunda kaldık. Sınırlar kapalıydı yurt dışına çıkamadık,
Koronavirüs bir solunum yolu enfeksiyonu gibi başlayıp, damarları tutarak başımıza başka işler de açabiliyor
Kovid-19 yüzünden kalp ve beyin enfarktüsü geçirmek, koronavirüsün damarlara verdiği zarar yüzünden olabiliyor
Kovid-19 hastalığının hiçbir belirti vermeden geçtiği gibi başağrısı, boğaz ağrısı, burun akıntısı, kas ve eklem ağrıları, aşırı halsizlik, yeni ortaya çıkan koku ve tat alma duyusu kaybı, ateş, öksürük, nefes darlığı, ishal gibi belirtilerle de seyrettiğini biliyoruz. Bazı vakalarda hastalığın akciğerleri tutarak ilerlediğini, böbrek yetersizliği, çoklu organ yetersizliği ile maalesef ölümlere yol açtığını da biliyoruz. Ayrıca ‘Lancet’ dergisinde yayımlanan bir çalışmada gösterildiği gibi, aylardır başımızın derdi olan bu mikrop, bir solunum yolu enfeksiyonu gibi başlayıp, daha sonrasında damarları da tutarak başımıza başka işler de açabiliyor.
Ani pıhtı oluşumu
Böylece bu saydığımız belirtilere inme ya da kalp krizi belirtileri de eklenebiliyor. Düşünsenize grip gibi damlacık yoluyla
Sağlık alanında elde ettiğimiz başarımız dünyaya örnek teşkil edecek bir başarı. Bunda tüm sağlık çalışanlarımızın, bilgisi, becerisi, fedakârlığı ve bu hizmetin yönetimi ana değeri taşıyor. Bu başarı bizim milli başarımız Türk insanının zekâsı, becerisi ve karakteri neticesinde ortaya çıkıyor. Aynı özellikler bize hayatın her alanında başarıyı getiriyor. Vatanseverlik duygusu ile yapılan her teşebbüs bizi diğer dünya devletlerinin arasında her zaman daha da yukarıya taşıyor.
Kişiye özel protez
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yerli ve milli girişimleri desteklemesi ve teşvik etmesi sayesinde bu alanda çok önemli ilerlemeler kaydettik. Sadece Tıp değil teknoloji alanında da Türk’ün gücünü dünyaya gösteriyoruz. Geçtiğimiz günlerde Sanayi ve Ticaret Bakanımız Mustafa Varank’ın ziyaret ederek destek verdiği Gülhane Medikal Tasarım ve Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (METÜM), 3 boyutlu yazıcılarla kişiye özel protez geliştiriliyor. Savaş, çarpışma ya da trafik kazalarında uzuv kaybı yaşayan
Ülkemizdeki sağlık sistemi başarımızın temelini oluşturuyor. Ancak unutmayalım ki bu başarının bozulmadan devam etmesi hepimize bağlı. Virüse karşı dikkatli olursak, maske, mesafe ve temizlik kurallarına uyarsak zafer yakında gerçekleşecektir.
11 Mart’ta ilk Covid-19 vakası ülkemizde görüldüğünden beri yaklaşık olarak 3 aydır hayatımızda birçok şey değişti. Çok konuşuldu, hâlâ da gündemde hep ana konu o. Nasıl olmasın ki? Büyük, küçük, çocuk, genç, yaşlı herkesi etkiledi, korkuttu, üzdü. İçimizden hayatını kaybedenler oldu, hâlâ da kayıplar devam ediyor. Evden dışarı çıkamaz olduk, bir yere dokunmaya korkar olduk. Maskeyle hele de bu sıcakta rahat nefes alamaz şekilde yaşamaya mecbur olduk. Hepimiz sıkıldık, bıktık. Artık bu virüs gitsin, bitsin istiyoruz.
Oyunbozanlar
Ancak maalesef biz böyle isteyince o gitmiyor. Onu tümüyle hayatımızdan göndermek için işte bize zor gelen bu külfeti çekmek gerekiyor. Ama hepimiz aynı şekilde ve aynı ciddiyetle hareket etmeliyiz. Aramızda oyunbozanlar
Sıklıkla göz ardı edilen ancak önemli sağlık problemlerinin gerisindeki sebep olarak karşımıza çıkabilen iyot eksikliğine dikkat çekmek için her yıl haziran ayının ilk haftası “İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası” olarak anılır. İyot vücudumuz tarafından üretilmeyen bir elementtir. Bu nedenle besinler yoluyla almamız gerekir. Vücudumuzdaki en önemli görevi ise tiroit hormonu yapımında kullanılmasıdır. Özellikle gebelikte ve bebeklik döneminde yetersiz iyot alımı, bebekte beyin hasarı ve zekâ geriliği gibi ciddi sorunlara sebep olabilir. Erişkinde ise guatr yani tiroit bezi büyümesine yol açar. Vücudunuzda iyot seviyesi düşük olduğunda, yeterince tiroit hormonu üretilemez. Telafi etmek için tiroit bezi daha çok çalışmaya başlar. Bu durum, hücrelerin büyümesine ve çoğalmasına neden olur tiroit bezi büyür ve sonuçta guatr oluşur.
Check up sırasında kan tahlillerine bakarken genellikle iyoda baktırmayı ihmal ederiz. Oysa önemsiz gibi görülen bu element en az
Sigara, koronavirüs gelmeden önce ona güzelce yer hazırlıyor, gelince de işini çabuk görmesi için bütün yardımı yapıyor!
Dün “31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü” idi. Dünya Sağlık Örgütü tarafından tütün ürünlerinin sağlığa zararlarına dikkat çekmek ve sağlıklı yaşamı vurgulamak amacıyla her yıl Mayıs ayının son günü “Dünya Tütünsüz Günü” olarak ilan edilmiştir. Sigara da bu tütün ürünleri arasında en sık kullanılanı ve maalesef de en kolay alışılanı. Bu yüzden de sigaranın zararları diye bahsederken aslında tüm tütün ürünlerinin zararlarından da bahsetmiş oluyoruz.
Akciğerleri vuruyor
Covid-19, 2019 yılının sonlarına doğru önce Çin’in Wuhan şehrinde başlayıp tüm Dünya’ya yayılmış, Mart 2020 tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak tanımlanmıştı. Ülkemizde ilk vaka 11 Mart 2020’de gözlendi. Böylece biz de Dünya’yı alt üst eden bu korkutucu
Yarın bayram, evet evdeyiz, ziyaretlerimizi yapamayacağız ama sağlıklıysak mutluluğun birinci şartına sahibiz demektir. Belki çoğumuz bayramı daha kalabalık olarak geçirmek isterdi, dostlar, akrabalarla bir araya gelmek isterdi. Bu sefer de böylesi kısmetmiş, ne yapalım, sağlık olsun. Bayram tatilini fırsat bilip seyahate çıkmak, yaz tatili yapmak isteyenler de bu kısıtlamadan benzer şekilde etkilendi. Daha önceleri birçok kişi tatil beldelerine gidince trafik rahatlamış, tenhalaşmış görürdük ya İstanbul’u, işte şimdi de görüyoruz. Sokağa çıkma kısıtlaması varken ben doktor olduğum için çıkabiliyorum. Sokaklar, caddeler o kadar boş ki, trafik o kadar rahat ki, ama maalesef bu rahatlık hiç de memnuniyet verici değil. Sanki terk edilmiş şehir görüntüsü yaratıyor ve biraz burukluk veriyor. Biraz daha sabredelim. Geçici bir süre daha bunu yaşayacağız ve tarihe geçecek bir sürece de tanıklık etmiş olacağız.
Hedef tahtası DSÖ mü?
Bu pandemide dünyadaki pek çok ülkeden çok daha şanslı bir durumdayız. Bunda sağlık