Sıklıkla göz ardı edilen ancak önemli sağlık problemlerinin gerisindeki sebep olarak karşımıza çıkabilen iyot eksikliğine dikkat çekmek için her yıl haziran ayının ilk haftası “İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası” olarak anılır. İyot vücudumuz tarafından üretilmeyen bir elementtir. Bu nedenle besinler yoluyla almamız gerekir. Vücudumuzdaki en önemli görevi ise tiroit hormonu yapımında kullanılmasıdır. Özellikle gebelikte ve bebeklik döneminde yetersiz iyot alımı, bebekte beyin hasarı ve zekâ geriliği gibi ciddi sorunlara sebep olabilir. Erişkinde ise guatr yani tiroit bezi büyümesine yol açar. Vücudunuzda iyot seviyesi düşük olduğunda, yeterince tiroit hormonu üretilemez. Telafi etmek için tiroit bezi daha çok çalışmaya başlar. Bu durum, hücrelerin büyümesine ve çoğalmasına neden olur tiroit bezi büyür ve sonuçta guatr oluşur.
Check up sırasında kan tahlillerine bakarken genellikle iyoda baktırmayı ihmal ederiz. Oysa önemsiz gibi görülen bu element en az
Sigara, koronavirüs gelmeden önce ona güzelce yer hazırlıyor, gelince de işini çabuk görmesi için bütün yardımı yapıyor!
Dün “31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü” idi. Dünya Sağlık Örgütü tarafından tütün ürünlerinin sağlığa zararlarına dikkat çekmek ve sağlıklı yaşamı vurgulamak amacıyla her yıl Mayıs ayının son günü “Dünya Tütünsüz Günü” olarak ilan edilmiştir. Sigara da bu tütün ürünleri arasında en sık kullanılanı ve maalesef de en kolay alışılanı. Bu yüzden de sigaranın zararları diye bahsederken aslında tüm tütün ürünlerinin zararlarından da bahsetmiş oluyoruz.
Akciğerleri vuruyor
Covid-19, 2019 yılının sonlarına doğru önce Çin’in Wuhan şehrinde başlayıp tüm Dünya’ya yayılmış, Mart 2020 tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak tanımlanmıştı. Ülkemizde ilk vaka 11 Mart 2020’de gözlendi. Böylece biz de Dünya’yı alt üst eden bu korkutucu
Yarın bayram, evet evdeyiz, ziyaretlerimizi yapamayacağız ama sağlıklıysak mutluluğun birinci şartına sahibiz demektir. Belki çoğumuz bayramı daha kalabalık olarak geçirmek isterdi, dostlar, akrabalarla bir araya gelmek isterdi. Bu sefer de böylesi kısmetmiş, ne yapalım, sağlık olsun. Bayram tatilini fırsat bilip seyahate çıkmak, yaz tatili yapmak isteyenler de bu kısıtlamadan benzer şekilde etkilendi. Daha önceleri birçok kişi tatil beldelerine gidince trafik rahatlamış, tenhalaşmış görürdük ya İstanbul’u, işte şimdi de görüyoruz. Sokağa çıkma kısıtlaması varken ben doktor olduğum için çıkabiliyorum. Sokaklar, caddeler o kadar boş ki, trafik o kadar rahat ki, ama maalesef bu rahatlık hiç de memnuniyet verici değil. Sanki terk edilmiş şehir görüntüsü yaratıyor ve biraz burukluk veriyor. Biraz daha sabredelim. Geçici bir süre daha bunu yaşayacağız ve tarihe geçecek bir sürece de tanıklık etmiş olacağız.
Hedef tahtası DSÖ mü?
Bu pandemide dünyadaki pek çok ülkeden çok daha şanslı bir durumdayız. Bunda sağlık
Karantina günlerinde aklımızda hep Covid-19 var. Koronavirüs sülalesinin yeni türemiş bu son bireyi tarafından başımıza gelen bu hastalık hayatımızı alt üst etti. Dünyada sanki başka hastalık yokmuş gibi hep bunu konuşur olduk. Dün 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’ydü. Ben de bu vesileyle biraz hipertansiyondan bahsetmek istiyorum. Öncelikle bilmeliyiz ki hipertansiyon da en az yeni koronavirüsün sebep olduğu hastalık gibi tehlikeli ve sinsi bir şekilde ilerliyor. Hayatı tehdit ediyor, yaşam kalitesini düşürüyor. Hatta daha da beter. Hiç değilse koronavirüs hastalık yaptığı zaman çoğu kez ateş, öksürük, halsizlik gibi belirtiler veriyor ve kişi bu belirtilerle doktora gidiyor takip ve tedaviye başlanıyor. Eğer hiç belirti vermiyorsa da o kişide çok hafif seyrediyor. Böyle bir durumdaki tek zararı o kişinin hasta olduğu dışarıdan hiç anlaşılamadığı için kolayca başkalarına bulaştırmaya sebep olması.
Oysa hipertansiyonda hiç öyle değil.
Evet, çoğu zaman hipertansiyon da belirti vermiyor. Ama bu hastalık
Kovid-19 virüsüyle savaş tüm dünyanın en büyük imtihanlarından biri halini aldı. Savaşın bir tarafında sinsi ve kendisini çok güzel gizleyen virüs var. Karşısında ise tüm insanlık. Savaşın cephesindeki askerler ise sağlık çalışanları. Bu virüs asker sivil, cephe dinlemeden her yerde saldırıya geçiyor, herkesin karşısına çıkıyor. Sağlık çalışanları olarak bizim cephemiz insan vücudu. Virüs insana bulaştıktan sonra öyle bir mücadele başlıyor ki, hele bir de kritik bölgeleri, akciğer gibi hayati bir organı virüs ele geçirdiyse savaş daha da zorlaşıyor ancak yılmıyoruz. Bu kıyasıya mücadelede ne yazık ki bizim de şehitlerimiz oluyor. Ancak biz bu savaşta çok yol kat ettik. Ülkem adına son derece mutluyum ve gururluyum. Bu savaşta emeği geçen herkesi de kutluyorum.
Başarı hepimizin
Bu başarıda virüsün bulaşmasını engellemek için gerekli kurallara uyan herkesin payı var. Evde kalan, elini yıkayan, mesafesini koruyan herkesin emeği var sabrı var ve sonuçta elde edilecek zaferde de payı var. Bu başarı bir birikimin ve yarad
Kovid-19 haberleriyle yeterince bilgilendik hatta biraz da bunaldık. Bugüne kadar tekrar edilen bilgilerden hala nasibini alamamış olan var ise bundan sonra da ne kadar anlatılsa bir şey değişmeyecektir. Değerli büyüğümüz Mevlana’nın sözleri aklıma geliyor. ”Ne kadar bilgili olursan ol, ne kadar anlatırsan anlat söylediğin sözler sadece karşındakinin anlayacağı kadardır.” Sosyal mesafeyi korumanın, evde kalmanın önemini defalarca tekrar ettiğimiz halde buna uymayan, keyfi sebeplerle sokağa çıkıp maskesiz dolaşan, sosyal mesafeyi de korumayan insanları her gün görüyoruz. Maalesef görmeye de devam edeceğiz.
Mesafe uyarısı
Arınmanın anlamı çok geniştir. Şimdilerde hepimizin dileği, bu musibet virüsten arınmak. Elimizi su ve sabunla yıkamak, eşyalarımızı, dokunduğumuz yerleri yerine göre çamaşır suyu veya deterjanla temizlemek, giysilerimizi 60 derecenin üzerinde yıkamak, sabun ya da deterjanla yıkayamadığımız cansız maddeleri açık havada bekletmek bu virüsten arınmak amacıyla yaptığımız hareketler arasındadır. Zira bu virüsün hayatını
Kovid-19 pandemisi ile mücadelede tüm dünyaya örnek olacak bir başarı sergiliyoruz. Bu mücadeledeki askerlerden biri ve bir sağlık çalışanı olarak bunu gururla söylüyorum. Bu pandemi esnasında dünyanın birçok gelişmiş ülkelerinde sağlık sistemi çökmüş durumda. Bu ülkelerde hastanelerin dolup taştığı, yeterli tedavi hizmetinin yapılamadığı, ölüm oranlarının çok yüksek olduğu haberlerini her gün okuyoruz. Buna karşılık ne mutlu ki ülkemizde insanlar sağlık hizmetinden olması gerektiği gibi faydalanıyorlar. Tabii ki bunda sağlık çalışanlarımızın özverili ve etkin çabaları ön planda önemli. Ancak eminim ki bu saydığımız diğer ülkelerdeki meslektaşlarım da aynı özveriyle çalışıyorlar. Çünkü bu duygu, mesleğin özünde var olan bir meziyettir. Din, dil, ırk gözetmez dünyanın her yerinde aynıdır. Fakat sağlık hizmeti sadece bundan ibaret değildir. Hastane, ekip, ekipman, sistem, organizasyon ve yönetim gerektirir.
Panik yapmanıza gerek yok
Burada tekrar Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin
Salgın başladığından beri risk grubundaki kişiler tanımlanırken hep hipertansiyon ve kalp hastaları bu grup içinde üst sıralarda sayıldı. Zaten kendi başına birçok komplikasyonlara sebep olan ve yakın takip gerektiren bu kronik hastalıklar bir de hepimizin korktuğu bu salgına karşı insanı daha hassas hale getiriyorsa, bu hastalar ne yapacağız diye haklı olarak kaygılanabilirler.
‘Anayasa’ya uyun
Öncelikle kaygıya gerek yok, Kovid-19’un herkese bulaşma ihtimali ne kadarsa size de aynıdır yani başkalarına bulaştığından daha yüksek ihtimalle size bulaşacak değil. Üstelik özellikle elinizi yüzünüze götürmeden önce sabunla yıkarsanız ya da su ve sabun bulamadığınız yerde kolonya ya da el dezenfektanı kullanırsanız, evde kalıp mecbur olmadıkça dışarı çıkmazsanız, çıktığınız zaman maske takarsanız, sosyal mesafeyi her zaman korursanız daha doğrusu Sağlık Bakanlığımızın önerdiği 14 kuralı Kovid-19 anayasası gibi uygulamaya dikkat ederseniz size bu virüsün bulaşma ihtimali de yok denecek kadar azalacaktır.
Damar sağlığı
Kalp-damar hastalığı ve hipertansiyona yakalanma