‘Alimin yaşı küçüktü ama hayalleri büyüktü. Adı uzundu ömrü de uzun olsa ne olurdu? Direndi, direndi ama gücü yetmedi. Ali İsmail bunu hak etmiyordu. Çok acı çekiyorum. Eskişehir’e giderken köpeğini bile öpüp gitti. Onunla vedalaştı. Öyle bir çocuktu.”
Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın annesi oğlunun nasıl bir insan olduğunu bir cümleyle anlattı:
“Köpeğini bile öpüp gitti. Öyle bir çocuktu.”
Ali İsmail’i tanımak için başka söze gerek yok.
Belli ki, insanlıktan nasibini almış, sevgi dolu bir çocuk...
Eskişehir’de, bir sokakta gözü dönmüşler tarafından vahşice öldürüldü.
Daha 19 yaşındaydı...
Ankara’da siyaset, asker ve sivil güvenlik kurumları KCK’da yapılan değişiklikleri nasıl okuyor? Bu soruya yanıt bulmak amacıyla yaptığım görüşmelerden çıkan sonuçları şöyle özetleyebilirim:
Öcalan’ın hakimiyeti
Ankara, KCK’daki değişikliğin Abdullah Öcalan’ın talimatı doğrultusunda yapıldığını biliyor. KCK’da yönetim değişikliğini Öcalan’ın örgüte hakim olduğu biçiminde okuyor. Bu sürecin sekteye uğratılmamasını isteyen ve müzakereyi Öcalan’la yürüten siyaset kurumunda olumlu karşılanmış görünüyor.
Algı yönetimi
Ankara’da değişikliklere “algı yönetimi” teşhisi konulmuş durumda. Öcalan’ın yaptığı bu değişikliklerle hükümet nezdinde “sürece uygun politik ağırlıklı değişiklikler yapıyoruz”, kamuoyu nezdinde “biz elimizden geleni yapıyoruz, sıra hükümette” algısı yaratmaya çalıştığı yorumu yapılıyor.
“Seçim zamanı mahşer zamanı gibidir” diye birkaç kez tekrarladı TBMM Başkanı Cemil Çiçek, dünkü sohbetimizde...
“Mahşer zamanı gibidir, çünkü...” diye devam etti:
“Seçim zamanı gelince herkes kendi derdine düşer. Seçim atmosferi çok farklıdır. Bu nedenle uzlaşmayla bir iş yapılacaksa seçim zamanından önce yapmak gerekir.”
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yılların verdiği deneyimle bu benzetmeyi yaparak, liderlere, “Eğer uzlaşmayla yeni bir anayasa yapılmasını istiyorsanız, elinizi çabuk tutun” mesajını verdi.
Çiçek, Başbakan Erdoğan’ın, uzlaşılan maddeleri geçirelim önerisi konusundaki sorumuzu, “O diğer partilerin vereceği cevaba bağlı” diyerek konumuna uygun bir yanıt vermekle yetindi ama havasından asıl amacın bir bütün olarak yeni bir anayasa yapmayı çok daha önemsediği anlaşılıyordu.
“Artık sorun olmasın”
Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni anayasa konusunda, siyasi parti liderlerine “Gelin dört siyasi partinin üzerinde anlaştığı 48 maddeyi geçirelim, bir haftada geçiririz” çağrısında bulunmuştu.
Erdoğan, ayrıca CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na da seslenerek, “Bizim başkanlık sistemi teklifimizi geri almamızı istiyor, yeni anayasa konusunda samimi olduğunu bilsem, oturur konuşurum” demişti.
Kılıçdaroğlu’na dün Başbakan Erdoğan’ın bu çağrılarını sordum. Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun nasıl çalıştığını bilmediğini, komisyonun iradesine müdahalenin yanlış olduğunu belirttikten sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
‘Komisyon isterse’
“Devleti yöneten insanların belli mekanizmaları bilmeleri gerekir. Bunların başında TBMM’nin çalışma mekanizması gelir. Biz bu çalışmanın nasıl yapılmadığını bilmeden talimat gibi beyanlarla yapılan müdahaleleri siyasi nezakete uygun görmeyiz, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun iradesine saygısızlık sayarız. Komisyonun iradesini hiçe sayarak getirin 48 maddeyi hemen geçirelim demesi devlet adamlığından çok, egosu şişmiş, kibirli bir liderin söylemidir. TBMM’de çalışan bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu var. Bu komisyonun
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ikinci kez seçildikten hemen sonra yeni anayasa için liderler turu yaptı.
Meclis Başkanı Çiçek’in yeni bir anayasa için gösterdiği gayret takdire değer.
2 yıla yakın süredir sivil toplum kuruluşlarıyla Türkiye’yi dolaşan Meclis Başkanı, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun dağılmaması için de büyük çaba gösterdi.
Başkanlığının yeni döneminde de komisyonu tatile sokmadan çalışmalarını devam ettirmek istiyor.
Çiçek’in gayretlerinin yanı sıra siyasi partiler de, “masadan kalkan biz olmayacağız” şeklindeki vaatlerine sadık kalarak, çalışmalarını sürdürdüler.
Bu gayretlere rağmen, yeni anayasa konusunda gelinen aşama, çok umut verici değil. Siyasi partilerin uzlaşamadıkları konular, uzlaştıkları konulardan hem nicelik hem nitelik olarak daha fazla.
Anayasa Mahkemesi’nin, terör ve örgütlü suçlarda azami tutukluluk süresini 10 yıl olarak düzenleyen hükmü iptal ederken, yürürlülük için bir yıllık süre vermesi tartışmalara yol açmıştı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, dün Milliyet’in manşetinde yer alan söyleşimizde, bir yıllık sürenin azami süre olduğunu, Meclis’in bu süre içinde her zaman düzenleme yapabileceğini veya hiç yapmayabileceğini belirtmişti. Ayrıca hâkimlerin, Anayasa Mahkemesi’nin kararını bildiklerini, diğer koşulları da gözeterek 5 yıldır tutuklu olanlar hakkında tahliye kararı verebileceklerini, bunun için de bir yıl beklenmelerine gerek olmadığını, konunun tamamen hâkimlerin takdirinde olduğunu da ifade etmişti.
Aynı konuyu, dün Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ile konuştum. Bozdağ, tutuklama ve tahliye etme konusunun tamamen hâkimlerin takdirinde olduğunu, yürürlülük konusundaki bir yıllık sürenin Meclis açısından azami süre niteliği taşıdığını belirterek, şu değerlendirmeleri yaptı:
‘Otomatik sonuç doğurmaz’
“Anayasa Mahkemesi, 10 yıllık azami tutukluluk süresini iptal etti. Ayrıca iptalin gerekçeli kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini
Anayasa Mahkemesi, terör ve örgütlü suçlarda tutukluluk süresini 10 yıla uzatan Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesindeki hükmü, anayasaya aykırı bularak oybirliğiyle iptal etti.
Yüksek Mahkeme, iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini de hükme bağladı.
Bu karardan sonra tutukluluk süresi 5 yılı aşanların tahliye edilmesinin gerekip gerekmediği yolunda tartışma başladı. Bazı hukukçular, Anayasa Mahkemesi’nin kararının belli olduğunu, hükmün iptal edildiğini ve 5 yıldan fazla tutuklu olanların hemen tahliye edilmeleri gerektiğini savundular. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve bazı hukukçular ise Anayasa Mahkemesi’nin bir yıl süre verdiğini vurguladılar.
Konuyu aydınlığa kavuşturmak amacıyla Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a, aldıkları kararın ne anlama geldiğini ve nasıl uygulanacağını sordum.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yüksek Mahkeme’nin uzun tutukluluk kararıyla ilgili Milliyet’in sorularını yanıtladı. *Fotoğraf: SERDAR ÖZSOY
Türkiye, demokrasi deneyimi ve düzeyi bakımından Arap ülkeleriyle kıyas kabul etmeyecek kadar ileride bir ülkedir.
Türk demokrasisi darbelerle sık sık kesintiye uğramış olsa da, Avrupa Birliği’yle tam üyelik için müzakere aşamasına gelmeyi başarmış, halkın demokrasiye olan inancı güçlenmiş, bilinç düzeyi yükselmiştir.
Bir ülkenin halkının Müslüman olmasıyla, “din devleti” olması arasında dağlar kadar fark vardır. Bu farkı yaratan ise rejimin “laik” niteliğidir. “Laik” rejime sahip olmayan bir ülkenin gerçek anlamda “demokratik” olması da mümkün değildir.
Arap ülkelerinin “demokrasi” arayışı “laiklik” arayışıyla birlikte yürümezse sonuca varmasını beklemek gerçekçi değildir.
Arap Baharı olarak isimlendirilen süreçte yaşanan sorunların kaynağı da budur.
Arap Baharı süreciyle diktatörlükleri devirmeye başlayan ülkelerin yerine “laik/demokratik” bir rejim kurmaya yönelmeleri en doğru yoldur.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin kuruluş ilkeleri ve bu ilkelere dayanan rejime demokratik nitelik kazandırmaya yönelişi, Arap ülkeleri için en yakın model konumundadır. Bu yolda düşe kalka ilerleyen Türkiye demokrasisini sadece kurumsal olarak değil, bilinç olarak da