‘Alimin yaşı küçüktü ama hayalleri büyüktü. Adı uzundu ömrü de uzun olsa ne olurdu? Direndi, direndi ama gücü yetmedi. Ali İsmail bunu hak etmiyordu. Çok acı çekiyorum. Eskişehir’e giderken köpeğini bile öpüp gitti. Onunla vedalaştı. Öyle bir çocuktu.”
Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın annesi oğlunun nasıl bir insan olduğunu bir cümleyle anlattı:
“Köpeğini bile öpüp gitti. Öyle bir çocuktu.”
Ali İsmail’i tanımak için başka söze gerek yok.
Belli ki, insanlıktan nasibini almış, sevgi dolu bir çocuk...
Eskişehir’de, bir sokakta gözü dönmüşler tarafından vahşice öldürüldü.
Daha 19 yaşındaydı...
Nasıl bir insanlık bu?
Ali İsmail’i sokakta sıkıştırıp tekme, tokat, sopalarla yere yıkıyorlar.
Ali aldığı darbelerle kendinden geçiyor, sokağa yığılıyor...
Kendine gelince bir daha saldırıyorlar.
Yine girişiyorlar.
Bu saldırganlar için, “insanlıktan nasibini almamış” demek bile yetersiz kalıyor.
Yaptıklarının “insan olma hali”yle uzaktan yakından ilgisi yok.
Akıllı kameralar
Ali İsmail Korkmaz gibi bir genci hayatının baharında yitirmenin acısı kadar vicdanları kanatan bir başka olay da katilleri korumaya çalışanların gösterdiği çabalar...
Ali İsmail’in nasıl dövülerek öldürüldüğünü gösteren MOBESE kameralarında o anlara ilişkin görüntüler yok. Sokaktaki kameraların çektiği görüntülerin 20 dakikalık bölümü silinmiş. Kim sildi, niye sildi sorularına yanıt bulan da yok.
Olay yerini gören üç kameranın üçünde de hiçbir görüntü kaydına rastlanmıyor.
Tıpkı Ankara Kızılay’da Ethem Sarısülük’ün tam vurulma anında, kameranın o anı atlayıp, gökyüzünü göstermeye başlaması gibi. Ne kadar akıllı kameralar!
Hem suçlu hem güçlü
Diğer tarafta elinde palayla sokağa fırlayıp insanlara saldıran bir diğer gözü dönmüşün görüntüleri ortada...
Elinde palayla insanları kovalıyor, palayı sallıyor, bir kadına yan tarafıyla vuruyor, yetinmiyor, kadının sırtına bir de tekme atıyor...
Öbür tarafa seyirtip palasını savura savura insanları kovalıyor...
Sonra palasıyla birlikte polisin gözü önünde dükkanına yürüyor.
Yakalanıp, mahkemeye çıkarılıyor.
Mahkeme serbest bırakıyor.
Palayı pala saymıyor.
Saldırganı saldırgan saymıyor.
“Beyefendi”nin kaçma şüphesi olmadığına hükmediyor.
Televizyona çıkıp kendini haklı çıkarıyor.
İşlerim kötü, bunlar dükkanıma saldırdılar, kiramı ödeyemedim, diyor.
Bir gün sonra ailesiyle birlikte uçağa atlayıp Fas’a gidiyor.
Kirasını ödeyemiyor ama aile boyu uçak parasını ödüyor!
Savcı serbest bırakma kararına itiraz ediyor.
Mahkeme tutuklama ve arama kararı veriyor.
“Beyefendi” Fas’tan sallamaya devam ediyor:
“Sanki tekme attığım kadının ailesi var da benim ailem yok!”
Bu adam bu gücü nereden alıyor?
Hukuk devletinden mi?