Herkesin sanki sihirli bir değnek değmiş de pandemi ortadan yok olmuş gibi maskeyi ve tedbirleri bir kenara bırakıp umursamadan yaşantısına devam etmeye başlaması maalesef bu hastalığın artık bittiğini göstermiyor. Hatta tam tersi ortalığı boş bulan virüs var gücüyle insanlara bulaşmaya devam ediyor. Zorunlu tedbirler de gevşetildiği için herkes hasta da olsa maske takmadan ortalıkta dolaşıyor hatta uçağa toplu taşımaya binip seyahat ediyor. İnsanla beraber gezen virüs de bir güzel mutasyona uğrayıp yeni dalgalarda sörf yapıyor.
Vakalar artabilir
Bu sene de Kurban Bayramı’nın yaz aylarına rast gelmesi ve 15 Temmuz resmi tatil ile birleştirilerek uzatılabilmesi bu süreyi bir yaz tatili olarak değerlendirmek isteyenlerin tatil beldelerine seyahatine ya da uzaktaki ailesini, sevdiklerini görmek isteyenlerin memleketlerine seyahat etmesi için güzel bir fırsat oldu. Ne yazık ki bu kucaklaşmalarda ve bayram ziyaretlerinde gözle görülmeyen ama hiç de istenmeyen bir misafirimizin daha olabileceğini hiç unutmamalıyız. Bu istenmeyen misafir başımıza öyle işler açabilir ki
Tansiyon denince akla genelde yüksek tansiyon gelir. Hep hipertansiyon yani yüksek tansiyonun sebep olduğu olumsuzluklardan bahsederiz. Hipotansiyonu yani düşük tansiyonu pek hastalık gibi görmeyiz. Evet aslında biz kardiyologlar yüksek tansiyonu pek sevmeyiz. Çünkü bu hastalık kalp-damar başta olmak üzere kalp kası, böbrek, beyin ve gözde önemli komplikasyonlara yol açabilir. Ayrıca kalp-damar sağlığıyla, ritim bozukluklarıyla ilgili birçok ilaç aynı zamanda tansiyonu da düşüren ilaçlardır. Kalbin iş yükünü de azaltan bu ilaçların kalp hastalıklarının tedavisinde geniş bir yeri vardır. Şimdi gelin sıcak havada vücudumuzda neler olur hep birlikte inceleyelim.
Damarlar genişler
Vücudumuzda ısı dengesini sağlayan merkez beyinde hipotalamusta bulunur. Sıcaklık artışı olduğu zaman vücut ısısını dengelemek için özellikle cilde yakın damarlarda genişleme meydana gelir. İşte bu yüzden sıcak havada kalınca, hatta kışın da sobanın karşısında oturunca cildimiz kızarır. Sıcağı görünce yanaklarımız pembe pembe olur. Bunun sebebi
Daha önceki yazılarımda bağımlılıktan bir tür beyin hastalığı gibidir diye bahsetmiştim. Çünkü bağımlılık gelişirken beyinde bir takım bölgelerde bazı nörokimyasal değişiklikler de olur. Bize keyif veren mutlu eden bir uyaranla karşılaştığımız zaman örneğin bunlar hoşumuza giden bir müzik, çok sevdiğimiz çikolatalı güzel bir pasta ya da bir kahve veya bir eylem olabilir. Böyle bir durumda beynin ödül merkezindeki (ventral tegmental alan) nöronlar bize haz veren ve iyi hissettirecek dopamini salgılar. Buraya kadar bir sorun yok.
Keyif aldığımız bir müziği dinlerken beynimizden salgılanan dopaminle de bu keyfi pekiştirmemizin hiçbir zararı yok. Ancak aynı durum bağımlılık yapabilecek bir madde ya da olay ile karşılaşıldığı zaman bu olay ve sonuçları ile de farklı seyrediyor. Zaten mesele de burada başlıyor Beyinde dürtüleri yönetme, muhakeme etme, karar verme gibi faaliyetlerinden sorumlu (frontal korteks) ve korku, öfke gibi duygusal tepkilerden sorumlu (amigdale) merkezlerin de bağımlılık ile ilgili davranışlar üzerine bir takım etkileri var.
Bağımlılık
1957 yılından beri ticari üretimin içinde olan Bisfenol A (BPA) bazı plastiklerin ve epoksi reçinelerinin yapımında kullanılıyor. 2015 yılında tahmini olarak 4 milyon ton üretilen BPA, dünya çapında en çok üretilen kimyasal maddelerden biri. BPA, hormon-benzeri bir etki ile östrojeni taklit etme özelliğine sahip. 2008 yılından beri bazı hükümetler bu maddenin güvenliğini araştırmaya başladılar. Bu araştırmaların sonucunda FDA, bebek biberonlarında ve bebek maması kaplarındaki BPA ruhsatını kaldırdı. Avrupa Birliği ve Kanada BPA’nın biberonlarda kullanılmasını tamamen yasakladı.
Hayvanlarda yapılan birçok çalışmada düşük miktarda BPA uygulaması ile toksik yani zehir etkisi yaptığı gösterilmesi üzerine 2010 yılında Amerikan gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından yayınlanan raporda BPA’nın özellikle anne karnında ve çocukluk çağında zararlı etkileri olabileceği bildirildi. Kanada, Eylül 2010’da BPA’nın toksik bir madde olduğunu açıklayan ilk ülke oldu. Daha sonra dünyada birçok ülke özellikle
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2005 yılından bu yana her yıl 14 Haziran Dünya Kan Bağışçıları Günü olarak kutlanmaktadır. Bu vesile ile kan bağışının önemine dikkat çekilerek insanları bu yönde teşvik etmeye yönelik bilgilendirmeler yapılır. Dilerseniz önce kan neden bu kadar önemli ne işe yarıyor ona bir göz atalım. Kan en önemli yaşam kaynağıdır. Akciğerden aldığı oksijeni dokulara ve dokularda üretilen karbondioksiti de akciğere taşır. Gerekli besin ve hormonları, hücrelere taşırken, onlardan çıkan atık maddeleri de atmak için akciğer, karaciğer ve böbrek gibi organlara taşır. Ayrıca vücut ısı dengesini sağlar, asit-baz dengesini korur.
İhtiyaç duyulan anlar
Kan bağışına ihtiyaç duyulan en sık sebep kanamaya bağlı ani kayıplardır. Kaza ya da herhangi bir sebeple olan yaralanmalar özellikle damar kesileri kan nakline ihtiyaç gösterecek kadar kayba sebep olabilir. Başta kalp ameliyatları olmak üzere bazı operasyonlarda da kan nakline ihtiyaç duyulabilir. Hatta bu sebeple ameliyat hazırlıkları yapılırken sizinle aynı kan
İsveç’in Stockholm kentinde 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’ndan bu yana, her yıl 5 Haziran tarihinde, çevrenin korunması konusunda dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulması amacıyla 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kutlanıyor. Nasıl ki sağlığını korumak, hasta olmamak için gerekli tedbirleri almak ya da hasta oluna doktora gidip tedaviyi başlatmak her yetişkinin kendi sorumluluğunda ise çevreyi korumak da bu dünyada yaşayan her bireyin sorumluluğuna girer. Hatta mecburiyetine tabidir. Zira kendi sağlığınızla ilgilenmezseniz kaybeden sadece siz olursunuz. Ancak çevreyi kirlettiğinizde ve gereken hassasiyeti göstermediğinizde zarar verdiğiniz kişi sadece siz değilsiniz. Aynı çevrede yaşayan diğer kişiler hatta gelecek nesil de bundan olumsuz yönde etkilenir.
Çevremizi, yaşadığımız dünyayı korumak son zamanlarda gittikçe daha da fazla önem kazanmaya başladı. Kuraklık, kıtlık, su kaynaklarının ve enerji kaynaklarının tükenmesi bu gidişle kaçınılmaz son olacak. Hızla artan nüfus ve
Yarın dünya tütüne ‘Hayır’ diyecekYarın 31 Mayıs dünya tütüne hayır deme günü. Alın size tütüne hayır demek için en sık kullanılan ürünü sigaranın yaptıklarını içeren bir dolu sebep. Sigara kansere yol açar.
Sigaranın yapısında 69 tane kanserojen kimyasal madde vardır. Sigara dumanında da ayrıca 43 çeşit kanserojen madde bulunmaktadır. Dolayısıyla hiç sigara içmiyorsanız bile sigara içilen yerde bulunuyorsanız içmiş gibi zararını görürsünüz. Sigara başta akciğer olmak üzere vücutta birçok kansere yol açar. Sigaradaki kanserojen maddelerin DNA’nın yapısını olumsuz yönde etkilediği birçok bilimsel çalışmada gösterilmiş. Bu kanserojen maddelerden benzopiran P53 genini bozarak kansere yol açtığı biliniyor. Nedir P 53 geni derseniz, kısaca şöyle tarif edeyim. Hücre içinde genetik bilgileri taşıyan DNA kendisini kopyalarken bir takım hatalar yapabilir. Bu hatalar ile oluşan hücreler kanserleşme potansiyeli taşır. Bu riskle biz her gün karşı karşıya
Dün, 22 Mayıs Avrupa Sağlık otoriteleri (European Association for the Study of Obesity (EASO)) tarafından “Avrupa Obezite Günü” olarak tanımlanmış . Bu vesile ile şişmanlıktan başlayıp obeziteye kadar giden ve çeşitli sağlık problemlerine de yol açabilen kilo problemini ele alalım. Bu problemi doğru bir şekilde nasıl çözebiliriz, formülü nedir biraz bundan bahsedelim.
Sağlıklı zayıflamada izlenecek yol, uzman desteği alınarak ve kişiye özel, haftalık yapılan vücut analiz ölçümü değerlendirilmesine göre yazılan beslenme programlarını içermelidir. Yaş, cinsiyet, yaşam tarzı ve kişinin davranış şekli en önemli noktaları oluşturmaktadır.
Şişmanlığın oluşumunda hem genetik hem de çevresel ortamın etkileri baş göstermektedir. Anne ve babası şişman olan çocukların %25’i şişmandır.
Alınan kalorinin miktarı, bunun ne kadarını yakıyor olduğumuz, bazal metabolizma hızı, yani dinlenme esnasında hiçbir kas hareketi yapmadan vücudun sadece yaşamaya yetecek kadar, organların çalışması için gerekli enerji seviyesi kilo artışı ile yakın