Bu sıradan bir bülten değil. Bültenin her sayısında, üniversitelerin bünyesinde yer alan insan hakları merkezlerinden biri tanıtılacak; insan haklarıyla ilgili yeni çalışmalara dikkat çekilecek. Bültenin ilk sayısında yer alan Prof. Dr İoanna Kuçuradi’nin makalesi, sadece iletişim öğrencilerini değil, gazetecileri de doğrudan ilgilendiriyor. Prof. Dr Kuçuradi “İnsan Haklarının Etik Eğitimi” başlıklı yazısında kısaca şöyle diyor:
“Bu eğitim kesintisiz verilmeli”
“…Bugün en yaygın şekilde, çoğu zaman da yurttaşlık ve demokrasi eğitimiyle birlikte yapılan insan hakları eğitimi, insan haklarının kişiyi devlete karşı korumayı amaçladığı; dolayısıyla insan hakları eğitiminin amacı, kişileri kendi haklarını öğrenmeye ve talep edebilecek hale gelmeye yardım etmek olduğu kabulüne dayanır. Böylece insan hakları eğitiminin şu andaki hedefi, insan haklarını, gerektiğinde de kendi haklarını da koruyacak insanlar değil, hakları (kimin tarafından?) korunacak insanlar eğitmektir. Ne var ki;
a) Devlet dediğimiz kurum ve organlar bütününün varlık nedeni insan haklarını korumak, başka bir deyişle adalet fikrini ete-kemiğe büründürmek ve
b) insan hakları eğitiminin en son amacı insan hakları ihlallerinin
Atatürk 1938’de bir vasiyet hazırlıyor: Cumhuriyet Halk Partisi’ne İş Bankası tarafından nemalandırılacak olan bütün nukut ve hisse senetlerini “şartlı” olarak bırakıyor. Mirasçılarına “her sene nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe” pay edilmesini istiyor. Yani banka pay edecek, siyasi parti de denetleyecek…
Ancak Atatürk’ün mirası, yıllar içerisinde hem mirası denetlemekle yükümlü partinin hem de mirasçıların açtığı davalarla bir hukuk davasına dönüştü. Peki, kimler dava açtı?
12 Eylül darbesinden sonra CHP; 1980-1992 yılları arasında kâr paylarının ödenmediği, hisse payının düşürüldüğünü söyleyerek ve bir kısım hisse senetlerinin kontrolüne ilişkin haklarını bankadan yeniden talep etti. 1994’de açtığı davayı kazandı ve bütün haklarını geri aldı. CHP’yi de Atatürk’ün mirasçılarından Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu dava etti. Mahkeme bu davada da CHP’nin İş Bankası’ndan kurumlara verilmek üzere tahsil ettiği gelirleri ödemesi gerektiğine hükmetti. Atatürk’ün manevi kızlarından Sabiha Gökçen’in açtığı davada ise mahkemenin mirasçı lehindeki kararını Yargıtay bozdu.
Önüme konan üç dosya
Buraya kadar medyanın bu haberlere yaklaşımında, kamuoyuyla
Bir toplum kendi bünyesinde giderek büyüyen hastalıklı olayları görmemezlikten gelebilir mi?
Sorunları ülke haritasının arkasına hiçbir şey olmamış gibi gömebilir mi?
Çocuk tecavüzleri sanırım bu ülkenin en travmatik olaylarından biri ve belki de en önemlisi.
Fakat ilgili bakanlıkların, kamu kurumlarının, yargının ve medyanın bu olaylara yönelik haber anlayışı ve tutumu da değişmiyor.
Raporlara, yargı kararlarına haberlere bakın!
Çocuğa tecavüz neredeyse toplumsal bir yara olmaktan çıkmış; hava durumu sunar gibi ya tek tek rapor ediliyor ya belli aralıklarla istatistiklere dökülüyor ya da iyi hal indirimleriyle sanıklar serbest bırakılıyor, olaylar geçiştiriliyor.
Ve sonra: “…acınası sefilliğindeki perişan insanlık!”
Bir ayda üç haber
Toplumsal sorunlar derinleştiğinde, bir soruna çözüm üretemediğimizde ya da kamuoyunun dikkatini çekmek istediğimizde benzer durumları konu alan bazı fotoğrafları yeniden yeniden üretiriz. Cesedi kıyıya vuran bir mülteci çocuğun, Aylan Kürdi’nin fotoğrafı gibi… Dünyayı ayağa kaldıran bu fotoğraf simgeleştirilmiş sonrasında aynı şekilde ölen 25 çocuğun da hem fotoğrafı hem de mülteci çocuk ölümlerinin bir özeti olmuştu.
Şimdilerde ise kitaplarını poşetle okula götüren bir çocuk fotoğrafı gündemde. Fotoğrafı çeken belli değil. Fotoğraf hangi ülkeye ait o da belli değil. Kaynağı bilinmeyen fotoğraftaki çocuk son beş yılda Halepli, Brezilyalı, Filistinli ve Türkiyeli oldu.
Farklı bilgilerle yayımlanmış
Türkiye’de bir çocuğun plastik poşete kitaplarını koyarak okula gittiği iddiası sosyal medyada dolaşıma girince, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da kendi twitter hesabından “Bütün mesele bu işte... Ona fırsat eşitliği verebilmek... Onu eğitmek, önünü açmak ki o da Türkiye’nin önünü açsın... Zirvelere çıkarsın” ifadeleriyle fotoğrafı paylaştı.
Ancak bazı medya organları Fevzioğlu’nun paylaştığı fotoğrafı yayımlayıp “Halbuki Barolar Birliği Başkanı’nın paylaştığı fotoğraf
Medya eğitim haberlerine önem vermek zorunda. Yanlış bilginin doğuracağı sonuçları kamuoyu ile paylaşmalı. Bu kitapların takipçisi olmalı, ilgili kurumları uyarmalı.
Bir ülkenin siyasal, ekonomik ve toplumsal geleceğini belirleyen şey, o ülkenin eğitim sistemiyle doğrudan ilişkilidir. Eğitimde yaşanan sorunlara çözüm üretmek her zaman mümkündür; nasıl bir eğitim sorusunun yolu ve yöntemi tartışılabilir. Ama ders kitaplarında öğrenciyi yanlış bilgilendirmek, yanlış bilgilerle donatmak; sadece okulun, velinin, öğrencinin, kurumların sorunu olarak algılamaktan çok daha büyük bir soruna, temelden gelen bir yanlışlığa işaret eder.
Bunu önemsememek bütün bir toplumun geleceğini yok saymak demektir. Oysa toplumun geleceğini şekillendiren bilgidir.
Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu tarafından 1 milyon 552 bin 751 adet basılan İlkokul Türkçe 1 Ders Kitabı’nın Uzay ünitesinde, birçok yanlışa imza atılması bunun en tipik örneğidir.
Tek tek sıraladı
Gökyüzündeki en parlak yıldızın Kutup Yıldızı olduğu, Güneş’in en büyük yıldız olduğu, arkalarında ışıklı bir kuyruk bulunan yıldızların da Kuyruklu Yıldız olduğu gibi yanlış ifadelerin yer aldığı kitap sizce haber olmaya değmeyecek
Trafik kazaları giderek artıyor. Geçen yılın istatistiklerine göre 1 milyon 182 bin trafik kazasında 7 bin 300 kiş hayatını kaybetti. 307 bin 619 kişinin yaralandığı trafik kazalarında 30 milyar liralık hasar meydana geldi. Medyanın trafik haberlerini nasıl görmesi gerektiği konusu, tam da bu nedenle önem kazanıyor.
Kamuoyunda endişe yaratan katliam gibi kazalara yönelik okurlardan gelen tepkiler ise genellikle kazaya neden olan firmanın ya da şahsın kimliğinin niçin saklandığı, kazayı yapan araç plakalarına buzlama yapılmasının nedenleri, kazayı yapan sürücülerin daha önce yine ölümcül bir trafik kazasına sebep olup olmadığıyla ilgili. Medyanın kaza haberlerine okurlardan gelen en büyük tepki ise kazaya neden olan şahısların genellikle mahkeme kararlarıyla serbest bırakılması ve medyanın bunun üzerinde yeterince durmaması.
Bir zanlı ya da bir sanık hakkında suç kesinleşmeden isimlerin saklı tutulması evrensel hukukun bir gereğidir. Kamu Denetçiliği Kurumu, trafik kazaları sonrası yaşanan anlaşmazlıkların ya da haksız uygulamaların takipçiliğini de yapıyor. Üniversitelerin ve emniyetin ise kazalara ilişkin belli dönemlerde uzmanlarla hazırladıkları raporlar var. Kazaların nedenleri,
Londra’da dünya medyasından birçok gazetecinin de katıldığı mobil gazetecilik üzerine bir toplantı gerçekleşti. Teknolojideki ilerlemeler ve gazetecilik pratiklerini konu alan toplantıda ortak düşünce; haber kuruluşlarının iş akışlarını ve üretimlerini daha geniş bir ölçekte değiştirecek hızla gelişen bir araç olarak, mobilin sadece üç yıl içinde haber medyasına hâkim olacağı yönünde… Öyle ki; önümüzdeki üç yıl içerisinde akıllı telefonların kapasitesinde büyük bir patlama yaşanacak.
İrlanda resmi yayıncısı RTÉ Tech’in İnovasyon Başkanı Glen Mulcahy’a göre genç gazeteciler yayın altyapısı hakkında gerekli donanıma sahip değil. İlgilendikleri tek şey içerik ancak bu içeriğin nasıl oluşturulduğu konusuna da ilgisizler. Mulcahy’a göre şu anda cep telefonlarıyla yaptığınız tek şey; tweet atmak, e-posta göndermek ve selfie çekmekse ilk vites bir Ferrari kullanıyorsunuz demektir. Oysa cebimizdeki akıllı telefonlarımız, NASA’nın kullandığı bilgisayarınkinden çok daha güçlü ve bu üç yıl içerisinde işlemci gücü daha hızlı, daha ucuz ve çok daha güçlü hale gelecek.
Peki ne olacak?
Depo kapasitesi artacak
Mobil gazetecilikle ilgili en büyük zorluklardan biri depolama zorluğu… HD ile çekim yapmak
Myanmar’ın Arakan eyaletinde Müslüman azınlık Rohingyalar ile Myanmar Ordusu arasında 1947’den bu yana ağır, travmatik olaylar yaşanıyor. Avrupa Rohingya Konseyi Sözcüsü Dr. Anita Schug, son yaşanan olaylarda Myanmar devleti ve budist Raxine çeteleri tarafından 3 bine yakın Arakanlı Müslüman’ın (Rohingya) öldürüldüğünü açıklayınca söz konusu “katliam” haberi, sosyal medyada geniş yer buldu Ancak konuya dikkat çekmek için konuyla alakası olmayan fotoğraflar paylaşılıyor.
Bilinen yanlışlardan, sosyal medyanın gündemine oturan şüpheli bilgilere, yaygın medyanın gündeme getirdiği iddialardan, şehir efsanelerine kadar birçok alanda doğrulama yaparak okurun süzgeçten geçirilmiş bilgiye ulaşması amacıyla kurulan Teyit.org sitesi Arakan’daki Müslüman katliamından olduğu iddiasıyla paylaşılan onlarca yanlış fotoğrafı tespit etti.
Yollarını gösteriyor
Örneğin Arakan’daki Müslüman katliamı diye yayımlanan fotoğraflar; Çin’deki depremden 2010’da Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde gerçekleşen bir kazaya, 2003’te Endonezya’da Özgür Aceh hareketiyle devlet güçleri arasındaki çatışmadan 2010’da Haiti’deki depreme, 1994 Ruanda Soykırımı’ndan, Hindistan’dan bir karate gösterisine ya da 2008 yılında