Yeni medya düzeninde bilgi kirliliği, hak ihlalleri ve meslek etik kurallarının dikkate alınmaması ombudsmanlık kurumunu güçlendiriyor…
Haber Ombudsmanlığı (Okur temsilciliği) gazetelerin genel yayın politikaları üzerinden şekillenen bir özdenetim olsa da sonuçta mesleğin etik kurallarını hatırlatarak, medyada mağdur olanı kamuoyunda görünür hale getiren bir hak savunuculuğudur. Sabah, Milliyet, Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinin kendi bünyelerinde kurumsallaştırdığı bu oluşuma bir kısım medyanın hâlâ “mesafeli” durduğu da bir gerçek. Ancak bilginin anında ve hızla yayılması sonucu ortaya çıkan bilgi kirliliği, dezenformasyon ve yalan haber gibi konular yeni medya düzeninde ombudsmanlığın neden gerekli olduğunu da ortaya koymakta. Geçtiğimiz hafta meslek örgütleri, bazı üniversiteler ve sosyal medya siteleri ombudsmanlığı tam da bu gerekçelerle gündemine taşıdı.
Dayanışmaya ihtiyaç var
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve düşünce kuruluşu Konrad-Adenauer-Stiftung’ın birlikte düzenlediği meslek içi eğitim seminerinde TGC Başkanı Turgay Olcayto önce bir durum tespiti yaptı ve medyada dayanışmadan uzak kendi arkadaşlarını hedef gösteren gazetecilerin varlığına işaret etti. Bu ifadeler
3 Aralık’ta engellilerin sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm üretmek amacıyla düzenlenen çok sayıda panel, toplantı, ziyaret gibi çeşitli etkinlikler; siyasi gündeminin yoğunluğuna rağmen medyada da “geniş” yer buldu. Büyük puntolarla başlıklar atıldı, fotoğraflar büyütüldü ama sorunlar hemen her dönemde olduğu gibi yine geçiştirildi…
Örneğin bazı gazete ve internet sitelerinde “engellilerin sorunları dinlendi” diye başlıklar vardı ancak sorunlarının ne olduğunu haberin sonunda, o da bir cümleyle, “nitelikli öğretmen olmadığı için çocuklar okula gidemiyor” diye yazılınca anlamak mümkün oldu.
Bazı dernek, vakıf ve üniversitelerin “Engelsiz yaşamda biz de varız” etkinlikleri ise medyada magazinel bir boyut kazandı. Bir rektörün empati amaçlı gözlerini bağlayarak toplantı salonuna girmesini öne çıkartıp, haberin merkezine oturtunca haliyle engellilerin değil, engelsizlerin engellilerle nasıl var olacağı daha “anlaşılır” hale geldi.
Sorun yaratıcılık değil, ayrımcılık
Söylemek istediğim şu: Medya engellilerle ilgili sürekli durum tespiti yapıyor ama sorunlara ilişkin çözüm önerilerini görmüyor. Engellilerle ilgili toplantılarda görüş bildiren bazı akademisyenlerin görüşlerine yer
Milliyet’te 200’ün üzerinde Tahir Elçi soruşturmasına ilişkin habere yer verildi. Gökçer Tahincioğlu onlarca kez yazdı. Okur hâlâ “Niçin haber yok?” diyorsa, bu davaya hukukun çözüm üretememesinden olabilir mi?
Medyanın önünde; soruşturma, yargılama ve delil toplama yöntemleriyle yargı bağımsızlığını tartışmalı hale getiren pek çok dava var. Hukuka aykırı dinlemeler, aramalar, yok edilen deliller, saklanan kamera kayıtları, sorunlu gizli tanık beyanları, suçlamalarla örtüşmeyen iddianameler… Bunların hepsi üzerinde düşünülmesi ve araştırılması gereken konular. Ancak kamuoyunun doğru bilgilendirilme hakkını korumakla yükümlü olan medya bu davaları ya tamamen reddeden bir duruş sergiliyor ya tamamen sahipleniyor. Ya da gerektiği gibi araştırmıyor…
Basın mensuplarının gözünün önünde öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi davası böyle bir dava ve kamuoyu medyanın bu davaya yeterince önem vermediği düşüncesinde. Elçi’nin anma töreni haberlerini okuyan ancak davanın hangi aşamada olduğunu bilmediğini söyleyen bir okurumuz, Milletvekili Meral Danış’ın Meclis’e sunduğu Tahir Elçi cinayetine ilişkin soru önergesini medya mensuplarına uyarlamış. Kısaca şöyle diyor:
“Medya olarak Tahir
12 Eylül dönemi... İstanbul sıkıyönetim komutanının önüne bir ihbar gelir. İhbarcı bir ilçenin hamam ve sinemasında eşcinsel ilişkiler yaşandığını iddia eder. Askerler sinema ve hamamı basar ve o anda orada bulunan herkesi derdest edip komutanlığa götürür. İşkenceli sorguya alınanlara tek bir soru yöneltilir: “Kimlerle aktif, kimlerle pasif ilişkiye girdin? Cevap veremeyenler ağır işkenceye maruz kalır. İşkenceli sorgudan yeni isimler elde edilince gözaltındakilerin sayısında büyük bir artış yaşanır.
Gözaltındaki “eşcinseller”; saç, sakal, bıyık ve kaşları tıraş edilerek askeri cemselere bindirilir. Bir kısmı Eskişehir bir kısmı Tekirdağ yakınlarında ıssız yerlere bırakılır... Tek şart geri dönmemeleri... Geri dönmeyenler, intihar edenler olur. Sinema salonu ve hamam kapatılır. Bazıları o kadar çok dövülmüştür ki akli dengesini yitirenler de olur… Bu yaşananlar “toplumsal hassasiyetleri” olan bir vatandaşın ihbarının sonuçları… Durumdan kendine vazife çıkaran toplumun yol açtığı bu ağır travmatik olayı, o dönemin basını duymadı değil, duydu ama ‘yok’ saydı. Ta ki; darbenin üzerinden 28 yıl geçtikten sonra, milletvekili Sırrı Süreyya Önder bu olayı hatırlatıncaya kadar... Bugün de
ABD’de yapılan bir araştırma gazetecilerin yaşadığı sorunları ve sektörün nasıl küçüldüğünü gözler önüne seriyor. Fakat gazeteciler yine de umutlu
ABD’de düzenli olarak 7 bin 71 günlük ve haftalık gazete ve dergi yayımlanmakta. Bunun 6 bin 851’i 50 binden az tirajlı yayınlar. Bu küçük ölçekli yayınlarda çalışan 420 basın mensubuna, çalıştıkları sektörde temel zorluklar ve fırsatlar açısından kendilerini nasıl tanımladıkları sorusu yöneltildi.
Pensilvanya Üniversitesi öğretim üyesi Christopher Ali ve Oregon Üniversitesi’nden Prof. Damian Radcliffe’in kaleme aldığı, Columbia Gazetecilik Enstitüsü’nün yayımladığı ankete göre, gazeteciler geçtiğimiz on yıl boyunca medyadaki ciddi iş kaybı ve sektörün karşı karşıya kaldığı zorlukların farkında. Buna rağmen kendilerini çalışkan ve iyimser olarak tanımlıyorlar. Mesleğin geleceği konusunda dijital araçlar hakkında daha fazla bilgi edinme ihtiyacı içinde olduklarını belirten gazeteciler sektör için bazı kilit zorluklar tespit etti. Bir: Ankete katılan editör ve gazetecilerin yarısından fazlası (yüzde 59) haber merkezlerindeki personel sayısının 2014’ten beri daraldığını söyledi. İki: Düşük ücret, uzun saatler ve kariyer ilerlemesi için
1990’lı yıllar… Türkiye medyasının sicilinin kötü olduğu zamanlar… Ülkeyi kâbusa çeviren acı deneyimleri toplumu birleştirici tecrübelere dönüştüremediği gibi manşetlerini ya nefretle, öfkeyle, hedef göstererek attı ya da azınlıklara yönelik baskıyı, şiddeti, talanı, cinayetleri görmeyerek sorunları yok saydı. Toplumu geren baskıcı uygulamalardan fayda sağlanamayacağını, halkın barış ve huzur içinde yaşaması için sorumlu davranması gerektiğini öğrendiğinde ise elinde o yıllardan sadece ağır travmatik hikâyelerle dolu bir arşiv kaldı.
Bugün benzer hikâyeler devam ediyor olabilir mi?
Midyat’a bağlı Derkube bir Süryani köyü… Burada yaşayan Süryaniler devam ettiğini söylüyor. Köylerinde korucuların “Devlet biziz” diyerek nasıl terör estirdiklerini anlatıyorlar. Nasıl ki 1990’lı yıllarda “terörle mücadele ediyoruz” diyerek bölgedeki Süryanilerin yaşam alanını daraltıp; mallarına, mülklerine baskıyla, şiddetle el koyarak göç etmelerine neden oldularsa yine “terörle mücadele ediyoruz” diyerek Süryanilere aynı baskının yapıldığını ve haber sitelerinin dışında basının bu duruma sessiz kaldığını hatırlatıyorlar.
Jandarmaya şikayet ettiler
Toplumda kutuplaştırıcı, ötekileştirici, ayrımcılığı
Bilgiye ulaşmak artık daha kolay ama yalan ve bilgisizlik giderek artıyor. Fotoğrafların üzerinde oynanıyor, söylenen sözlere ekleme yapılıyor. En önemli örnek Atatürk...
Teknoloji sayesinde gerçeğe ve bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça yalan ve bilgisizlik giderek artıyor. Tarihsel gerçeklerden tarihsel yalanlara doğru hızla yol alıyoruz. Gazetelerde bir virgül hatasını sorun yapan okur sosyal medyada yalan haber kuyusuna düşmüş gibi. İnternetteki bilgi kirliliğinden en çok zarar görenler ise tarihe mal olmuş kişiler… Öyle ki tarihler değiştiriliyor fotoğraflar üzerinde oynanıyor, söylenen sözlere eklemeler yapılıyor. Vahim olan şu; okurlar, bunların yalan olduğu konusunda kanıtlasanız da, her zaman ikna olmuyor.
Mustafa Kemal Atatürk bu durumun en önemli tarihsel örneklerinden biri… Teyit.org sitesi Atatürk’ün bir sözünün nasıl tahrip edildiğini belgeliyor. Fakat okur altına şu yorumu yapıyor: “Dini siyasete alet edip bundan fayda sağlayanlarla ilgili değerlendirmeyi Mustafa Kemal Atatürk yapmamış bile olsa bu değerlendirmenin doğruluğunu ortadan kaldırmıyor.”
“Önyargılarınızı gözden geçirin”
Benzer bir tepki; Atatürk’ün Büyük Taarruz öncesi Akşehir Konya’da denetlemelerde bulunduğu
Günümüz teknolojisinde; telefonlar, bilgisayar, arkası kesilmeyen bildirimler gibi dış etmenler sebebiyle zaman kavramı giderek ortadan kayboluyor. Oysa gazetecilikte en büyük sorun zamanı plansız ve verimsiz bir şekilde kullanmak. Artık teknolojiyi doğru kullandığınızda bunun önüne geçebilirsiniz. Çalışma hayatımızı kolaylaştıran ve daha fazla nasıl verimli olabileceğimizi gösteren programlar mevcut. Bunlardan bir kaçı ontrava.com’un derlemesiyle şöyle:
Toogl (toggl.com)
Toogl, kullanımı çok ama çok kolay olan bir zaman takip uygulamasıdır. En basit haliyle uygulamayı açıp, sayacı başlatıyorsunuz ve yaptığınız işin ne kadar sürdüğünü öğrenip, zaman içerisinde topladığınız verilerle birlikte verimliliğinizi ve gelişiminizi ölçebiliyorsunuz. Sayacı başlattıktan sonra işlerinizi gruplandırıp, her grubun altına da “tag”lar ekleyebilirsiniz. Kullanmaya başladıktan sonra, gün içinde ne kadar çok oyalandığımızı gösteren Toogl, zamanın kıymetini hatırlatıyor.
Zapier (zapier.com)
750’den fazla programı birbirine bağlamaya yarayan Zapier, veri akışını yönetme konusunda sizi çok hızlandıracak bir program. Özellikle yoğun tempoda, birden fazla programla ortak çalışmak zorunda olanlar için iyi