Bir hukuk devletinde suç sizin “rahatsız” olduğunuz, hoşlanmadığınız konularla oluşan bir şey değildir; yani önce “suçlu” bulup sonra “suç” yaratılmaz
Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji bölümünden bir grup öğrenci kadına şiddet konusunda toplumsal duyarlılığı gözlemlemek adına birkaç ay önce sosyal deney hazırladı. Senaryo gereği Taksim Meydanı’nda erkek arkadaşı tarafından zorla sürüklenen kadının uğradığı şiddeti yoldan gelip geçenler izlemekle yetindi. Ancak engelli bir vatandaş duruma müdahale etmek için akülü arabasını şiddet gösteren erkeğin üzerine doğru sürdü.
Kız arkadaşına “şiddet” uygulayan delikanlı ile engelli vatandaş arasında çıkan tartışmaya ise bazı vatandaşlar ve bir sivil polis kimliğini göstererek müdahale etti. Sivil polis, şiddet uygulayan genci hem kadına hem de engelli vatandaşa davranışının yanlış olduğunu söyleyerek azarladı, yanındaki genç kıza da şikâyetçi olup olmadığını sordu. Kalabalığın artmasının ardından olayın “sosyal deney” olduğu açıklandı.
Bu iyi bir örnek… Ancak toplumsal yaşam alanına müdahale edenler, siyasetin muhafazakâr kimliğinden güç alanlar, kadına ya da çocuğa yönelik şiddete sessiz kalanlar son dönemde kıyafet özgürlüğüne müdahalenin de
Bir kurumun bir yarışmayla ilgili “cinsiyetçi” kararını eleştirmek için bir çizgi filmin sizde yarattığı “cinsel” algıyı gerçekmiş gibi sunmak, aynı zamanda sizin gerçeklik algınızın da nasıl deforme olduğunun bir göstergesi sayılır
Bir kurumun kararlarını eleştirebilirsiniz. Ancak eleştirinin; kurgulanmış haber metinleri ya da üzerinde oynanmış, çarpıtılmış video ve fotoğraflarla yanlış ve kasıtlı olarak yayılan bir başka bilgiye dönüştürülmesi ahlaken sorgulanması gereken bir durumdur. Bu aynı zamanda şüpheli, çarpıtılmış içeriklere maruz kalan sosyal medya platformlarının manipülasyona ne kadar açık olduğunun da bir göstergesi.
Bunun son örneği geçtiğimiz hafta TRT’nin Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmayı düşünmediklerini açıklaması üzerine yaşandı. TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in, “Kamu yayıncısı olarak Avusturyalı birinci olan sakallı, etekli, cinsiyet kabul etmeyen, herhangi bir cinsiyeti olduğunu söylemeyen, ‘Aynı anda hem erkeğim hem kadınım’ diyen birini saat 21.00’de, çocukların seyrettiği bir zamanda canlı yayınlayamam” sözlerini bazı kesimler tepkiyle karşıladı. Bir Twitter kullanıcısı TRT Çocuk’ta yayınlanan bir çizgi filmde bir eşeğin cinsel istismara uğradığını
Medya, bariz yalan ve dolandırıcılık üzerine kurulu sponsorlu reklam ya da makaleleri yayımlamama hakkına da sahip olmalıdır.
John Berger’e göre reklamın ulaşma alanı geniş, sundukları sınırlıdır ama muazzam bir etkileme ve ele geçirme gücü vardır. Öyle ki; tüm umutları toplar, birbirine uydurur ve yalınlaştırır. Sonunda ürünle birlikte; yoğun ama belirsiz, büyülü ama yinelenebilir bir umut sunar. Dijital çağ bazı tanıtım reklamlarının kitleler üzerindeki etkisini, kamuoyunu “aldatmaya” yönelik bir güce dönüştürmüş olabilir mi?
Bir süredir, bazı haber sitelerinde “Science&Education Global News” adı altında bir makale yayımlanmakta. Makalede, 30 günlük otomatik dil öğrenme yöntemiyle dil okullarının sonunu getirecek bir çalışmadan söz edilmekte, 597 bin 158 Avrupalının işe yaramayan zor dil öğrenme yöntemlerinden vazgeçerek bu etkili dil öğrenme yöntemine nasıl katıldıkları ise örneklerle anlatıyor. Sponsorlu makale çok şey vadediyor: Yaşınıza, eğitiminize ve daha önceki dil öğrenme tecrübelerinize bakılmaksızın 4 hafta içerisinde ailenizi, dostlarınızı ve iş arkadaşlarınızı şoke edecek, 30 günlük öğrenim sonrasında yabancı bir dili sorunsuz ve rahat bir şekilde konuşabileceksiniz.
Doç. Elif Küçük Durur’un araştırması, medyanın sağlık çalışanlarına yönelik şiddet haberlerini adi bir vaka gibi sunduğunu, kaynağını sorgulamayıp şiddeti meşrulaştırdığını ortaya koyuyor.
Son altı yılda sağlık çalışanlarına yönelik kayda geçen şiddet vakası sayısı 68 bin 375... Dikkate alınması gereken bir rakam. Peki, sorunun kaynağı nedir? Sağlık çalışanları ve çalışma koşullarındaki eksiklikler, hasta ve yakınlarının eğitimsizliği, sosyo-kültürel sebepler yanında medyadaki sağlık içerikli haberler de sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin nedenleri arasında sayılabilir mi?
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Elif Küçük Durur “Medyada şiddetin bir başka yüzü: Doktora saldırı” başlıklı bir araştırmayla konuya ışık tutuyor. Gündelik suç olayları olarak haberleştirilen doktora saldırı haberlerinde çoğunlukla bu tür olaylara kaynaklık eden toplumsal ya da sistemsel sorunlara değinmekten ziyade yüzeysel bir şekilde olayın görünen yüzüne, şiddetin kendisine ve taraflarına (hatta bazen tek tarafına) odaklanıldığını hatırlatıyor. Başka ifadeyle, medya bu olayları kamusal bir sorun olmasına rağmen bireysel problemler olarak resmediyor.
Doç. Dr. Durur
İnterneti kullanırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini, haklarınızı, yasalara aykırı, gereksiz ve orantısız bir müdahaleye maruz bırakıldığınızda ne yapmanız gerektiğini ya da kısıtlamalarla ilgili olarak başvurulabilecek mevcut yasal çözümleri biliyor musunuz?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin; “İnternet Kullanıcıları İçin İnsan Hakları Rehberi“ bütün bu soruların yanıtını veriyor. Kılavuz internet bağlamında, pratikte hak ve özgürlüklerin neler olduğu, bunların nasıl kullanılabileceği ve bunun yanı sıra, hukuksal yollara nasıl başvurulabileceğiyle ilgili bilgiler sunuyor.
Belirli dönemlerde güncellemeye açık, gelişmekte olan dokümanda kısaca şu bilgilere yer veriliyor:
- Kamu yetkilileriyle, internet hizmet sağlayıcılarıyla veya diğer gruplarla veya kullanıcı gruplarıyla ilişkilerinizde, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din veya inanç, siyasi veya diğer görüş, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlıkla bağlantı, mülk, doğum veya etnik köken, yaş veya cinsel yönelim gibi diğer durumlarınız nedeniyle size karşı ayrımcılık yapılmamalıdır.
- İnternet üzerinden çevrimiçi olarak kendinizi ifade etme ve diğerlerinin bilgi ve görüşlerine erişim özgürlüğüne sahipsiniz. Buna,
Bir gazeteci için, bir davadan çıkan karar yığınla soruyu arkasında bırakıyorsa o dava bitmemiş demektir. Almanya’daki “NSU davası” böyle bir dava.
Beş yıldır dünya medyasının gündeminde olan dava karara bağlandı: 8’i Türkiyeli 10 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Neo-Nazi terör örgütü (NSU) üyesi Beate Zschaepe’ye ömür boyu hapis cezası vererek… Oysa dava dosyası bu kadar basit değil. Dosya; Neo-Nazi terör örgütünün 2000 ile 2007 yılları arasında işlediği 10 cinayet, 24 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan üç bombalı saldırı ve 15 banka soygununu kapsıyor. Buna karşın çıkan “göstermelik” karar, demokrasinin beşiği olarak tanımlanan ülkelerde ırkçılıkla beslenen yabancı düşmanlığının geldiği nokta açısından da oldukça düşündürücü.
Davanın arkasındaki o derin yapı aydınlatılmadı, gerçek sorumlular yok sayıldı; neo-Nazilerin işlediği onlarca cinayette polisin ihmal kasıt ve görevi kötüye kullanıp kullanmadığı sorgulanmadı. Mahkeme davanın gidişatını değiştirecek belgelerin, dosyaların, delillerin yok olmasından istihbaratın sorumlu olduğu yönündeki iddiaları bile yok saydı. Öyle ki; bir ara katil diye mağdurlar sorgulandı. Türkiye medyası duruşmalara alınmadı. Bu şu demektir: Benzer
Haber sadece kamuoyunu bilgilendirmek için değildir. Bir ülkenin ortak tarihi öneme sahip değerleriyle ilgili olası tehlikelere dikkat çekmesi açısından da önemlidir.
Bir olay gerçekleşmeden önce onun olası sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmak, doğuracağı tehlikelere dikkat çekmek, uzmanların araştırma, görüş ve raporlarıyla yetkililerin kararlarını yeniden gözden geçirmesini sağlamak bir gazetecinin başarıya imza atması demektir. Bu toplumsal bir bilinç yaratması açısından da son derece önemlidir.
Türkiye’de bir dönem araştırmacı gazetecilik; siyaset ve derin devlet haberleri üzerinden yapılan bir haberci faaliyeti gibi algılanırdı. Oysa bugün her haberin ve bilginin bir gazetecinin sonuna kadar takip etmesinin önemine ve bilincine sahip çok değerli meslektaşlarımız ve bunu değerlendirebilecek, sayıları az da olsa bir medyaya sahibiz. Örnek çok ama biz yakın tarihe bakalım.
2015 yılında Süleymaniye Cami’nin arkasındaki Botanik Bahçesi, Osmanlı döneminde Şeyhülislamlık makamının bulunduğu gerekçesiyle İstanbul Üniversitesi’nden alınarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edildi. Botanik Bahçesi’nin taşınma işlemleri gündeme gelince Milliyet muhabiri Mert İnan “5 bin endemik türde yok
Türkiye’de toplumsal cinsiyet odaklı haberciliği konu alan çevrimiçi kütüphane başta gazeteciler ve medya çalışanları olmak üzere bu konuya eğilmek ve kendini geliştirmek isteyen herkes için önemli bir kaynak.
Bianet (Bağımsız İletişim Ağı), Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik Kütüphanesi kurdu. Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupa Aracı Fonu’nun desteğiyle iki yıldır yürütülen proje kapsamında kurulan çevrimiçi kütüphane, basın yayın iletişim öğrencileri için de bulunmaz bir kaynak. Kütüphanede, “Rehberler”, “Araştırma ve analizler”, “Haber ve söyleşiler”, “Sözlük” ve “Kaynakça” olmak üzere beş ana bölüm bulunuyor. Rehberler bölümünde, toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine yazan medya çalışanlarının yararlanabileceği ulusal ve uluslararası kaynaklar yer alıyor. Rehberler bölümünde “Kadın odaklı hak haberciliği”, “LGBTİ odaklı hak haberciliği” ve “Toplumsal cinsiyet odaklı barış haberciliği” alt kategorileri bulunuyor.
Araştırma ve analiz bölümü, toplumsal cinsiyet odaklı habercilik konusunda hazırlanmış raporlar, araştırmalar, akademik tez ve makalelerden oluşurken,“Haber ve söyleşiler” kategorisinde ulusal ve uluslararası medyada yayınlanan haberler yer alıyor.