Birleşmiş Milletler ve dünya medyasının üzerine düşen sorumluluk, Yemen’deki trajedinin sadece istatistiğini tutmak olmamalıdır. 18 milyon Yemenlinin açlık dramına çözüm üreterek katkı sağlamak zorundayız.
Dünya medyası, son birkaç yıldır defalarca yazdı: Yemen’de, milyonlarca insan açlıktan ölecek! Son olarak Birleşmiş Milletler (BM) yıl sonuna doğru açlıktan ölme tehlikesi altındaki Yemenlilerin sayısının 8.4 milyondan 18.4 milyona çıkacağını bildirdi. Bu, Holokost sırasında öldürülen Yahudilerin tahmini sayısının üç katı büyüklüğünde. Görünen o ki; dünya medyası Yemen’de yaşanan insanlık dramını defalarca gündeme getirse de, her yıl önümüze konulan rakamlar bu sorunun giderek büyüdüğünü gösteriyor.
Demek ki, bir felaketi sadece istatistiklerle anlatamazsınız... Hele ki sürekli kapılarını savaşa, felakete, açlığa, ölümlere aralayan bir ülkede, gerçek sorumlular, dramatik insan hikâyelerinin arkasına saklanıyorsa… Yemen’deki trajediyi hemen her yıl kamuoyu ile paylaşan BM’nin ve dünya medyasının üzerine düşen sorumluluk, işin sadece istatistiğini tutmak değildir, bu insanlık dramına çözüm üreterek de katkı sağlamak zorundadır. İstatistikleri verirken, gerçek sorumluları satır aralarına sıkıştırdığımız için dönüp dolaşıp aynı haberleri yapıyor olabilir miyiz? Madem medya dünyanın değişmesinde son derece önemli bir rol oynuyor, o halde bu değişime ayak uydurmak için medya kendisini de değiştirmeli; dilini değiştirmeli, haber tarzını değiştirmeli. Artık kimse açlığa, sefalete çaresizliğine hiçbir çözüm üretmeden tanıklık etmek istemiyor.
Yemen‘de milyonlarca çocuk açlıktan ölme tehlikesi altında.
Sorunu çözmüyor
Kısacası sorunu yazarken ya da dile getirirken soruna neyin yol açtığı ve çözüm önerilerini de birlikte değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla BM’nin, 2015 yılından bu yana Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun Yemen’e getirdiği abluka sonucunda milyonlarca Yemenlinin yıl sonuna kadar açlıktan öleceğini söylemesi sorunu çözmüyor. Medyanın da “Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden oluşan koalisyonun, ablukayı kaldırdığını iddia etmesine karşın halen ‘gemi teftişleri’ ile yiyecek, ilaç gibi kritik malzemelerin ülkeye girişini önlemeye devam ediyor” demesi de…
BİR YERGİ
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu olarak 24 Haziran seçim öncesi, basınımızın içinde bulunduğu durumu kamuoyuyla paylaşmayı zorunlu görüyoruz: Türkiye medyası ağır ve sancılı bir dönemden geçiyor. Buna karşın kamuoyunun da doğru ve gerçek habere ulaşmaya en çok ihtiyacı olduğu bir dönem. Bu süreçte mesleğin kaybettiği dayanışma ve saygınlığını yeniden kazanması gerekirken bazı medya mensuplarının mesleğin etik kurallarına uymayan bir dil ve üslupla birbirleri aleyhine köşelerini kullanmasını dehşetle izliyoruz. Türkiye’nin mevcut siyasi iktidarının ya da muhalefetinin ürettiği politikaları tartışabilirsiniz, eleştirebilirsiniz. Ancak bu politikaların tarafı olmak, bu politikaların savunuculuğuna soyunmak, benimsenmeyen görüş ve düşünceleri edebini yitirmiş saldırgan bir dil kullanarak kamuoyu ile paylaşmak, basın tarihine bir kara leke olarak geçecektir. Türkiye medyası nefret söylemlerinin etkilerini ve sonuçlarını göz ardı eden, toplumun çatışmalardan nasıl etkilendiğini sorgulamayan ve giderek çatışmanın yeniden üretilmesine hizmet eden bir güce mi dönüşüyor? Bir gazeteci kimliğini taşıyorsanız bir olaya, duruma ya da taraflara eşit mesafede durmak, soru sorma kültürünü oluşturmak zorundasınız. Basın özgürlüğünü, sorumlu ve yüksek kalitede gazeteciliği teşvik etmek için kullanmalısınız. Nefret ve düşmanlığı körükleyen, düşünce ve inancı ayrıştıran, farklılığı hedef gösteren habercilik anlayışıyla hareket edenleri kınadığımızı kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.
HAFTANIN FOTOĞRAFI
Hemen her yıl medyada yüzü parçalanmış, kafası uçmuş, kulağı kesilmiş, burnu koparılmış, kolu bacağı kırılmış, boyanmış, depolara atılmış, çürümeye terk edilmiş heykellerimizin haberleri yer almakta. Buna karşın İstanbul’un kurucusu olan Doğu Roma İmparatoru Konstantin’in dev bronz heykelinin kayıp işaret parmağının Fransa’nın başkenti Paris’teki Louvre Müzesi’nde olduğu ortaya çıktı. Bu fotoğraf heykelin parmağının 1863 yılından beri müzenin koleksiyonunda bulunması ve bunca yıl korunması anlamında, bizim sanata verdiğimiz değer ve tutumu ortaya koyması açısından önemli.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024