Okul öncesi dönemi çocuklarla çalışan, “Ben onların değil, onlar benim öğretmenim oldu” diyerek çocuklardan öğrenmeyi seçen Prof. Dr. Belma Tuğrul ile okul seçimi ve oyunun önemini konuştuk.
- Erken çocuklukta okula başlama yaşı ne olmalı?
Her çocuğun gelişimi, her ailenin koşulları farklı ancak çocukların erken yaştan itibaren oyun gruplarına gitmesini önemsiyorum. Birbirleriyle oynamasalar da, sosyal ortamda bulunmak, göz kontağı önemli. 3 yaşından küçüklerin tüm gün okulda olmaları zorlayıcı ama 3 yaşından itibaren tüm gün önerebilirim. Ama bu da okulun ve çocuğun özellikleriyle bağlantılı. Çocuğun karakteri, öğretmenin tutumu, mekan ve oyun alanları önemli. Okul süreleri Türkiye’de çok uzun. Evde hiç vakit geçiremiyorlar. Çocuklar evlerine, oyuna, ana-babalarına hasret.
- Okul öncesinde ideal sınıf ortamı nasıl olmalı?
Çocuğun hareket ihtiyacını karşılayabileceği alanlar olmalı. Çocukların bireysel farklılıklarına saygı duyulan, ilgilerine cevap bulacak çeşitlilik ve öğrenme alanlarının bulunması gerekiyor. Fiziksel koşullar ve güvenlik olmazsa olmaz. Okul öncesi için ayrı, ilkokul için ayrı oyun alanları olmalı. Çocukların birbirleriyle etkileşim kurmalarına izin veren,
Kanadalı Dr. Gilbert Renaud, İstanbul’da verdiği eğitimde, sıklıkla “Sırlarımız kadar hastayız.” dedi ve devam etti: “İlk sırlarımız ebeveynlerimizden gelir ve sırlar açığa çıkmadan iyileşme olmaz. Beynimiz, çözemediği her sorun için, bedende çözüm arar.” Renaud ile hastalıkları şifalandırmaya dayalı bu sistemi ve duygusal çatışmalarımızı konuştuk.
Recall Healing nedir ve nasıl uygulanıyor?
Recall Healing, modern tıp ile işbirliği içinde, hastalıkların ardındaki duygusal çatışmaları keşfedip, açığa çıkartarak, kişiyi iyileştiren, tamamlayıcı bir sistem.
Hastalanıp doktora gittiğimizde, semptomları yok etmeye odaklanırlar. Bize kim olduğumuzu sormaya vakitleri olmaz. Oysa bizi hasta eden bilinçaltındaki çatışmalarımızdır. Hastalığın ardındaki gerçek nedeni bilmezseniz, semptomlar tekrarlanır.
Recall Healing’de danışana 7 soru sorarız: Hastalık ne zamandan beri var?, Neredeydin?, Ne oldu?, Yanında kim vardı?, Kim yoktu?, Nasıl oldu?, Öncesinde, sonrasında ve o sırada ne oldu? Sırf bunları sorarken bile bazı insanların iyileştiğini biliyoruz. Carl Jung der ki, “Bilincinize çıkamayan şey, kaderiniz haline gelir.”
Netropat doktoru olduğum için, bunu genellikle fiziksel
Recall Healing eğitimi için İstanbul’a gelen Dr. Gilbert Renaud ile hastalıkların arkasındaki duygusal çatışmaları ve tedavi yöntemlerini konuştuk.
Kanadalı Dr. Gilbert Renaud, İstanbul’da verdiği eğitimde, sıklıkla “Sırlarımız kadar hastayız.” dedi ve devam etti: “İlk sırlarımız ebeveynlerimizden gelir ve sırlar açığa çıkmadan iyileşme olmaz. Beynimiz, çözemediği her sorun için, bedende çözüm arar.” Renaud ile hastalıkları şifalandırmaya dayalı bu sistemi ve duygusal çatışmalarımızı konuştuk.
- Recall Healing nedir ve nasıl uygulanıyor?
Recall Healing, modern tıp ile işbirliği içinde, hastalıkların ardındaki duygusal çatışmaları keşfedip, açığa çıkartarak, kişiyi iyileştiren, tamamlayıcı bir sistem. Teşhis koymayız ama bugüne kadar doktorların iyileştiremediği yüzlerce kanser hastasını iyileştirdik. Hastalanıp doktora gittiğimizde, semptomları yok etmeye odaklanırlar. Bize kim olduğumuzu sormaya vakitleri olmaz. Oysa bizi hasta eden bilinçaltındaki çatışmalarımızdır. Hastalığın ardındaki gerçek nedeni bilmezseniz, semptomlar tekrarlanır. Recall Healing’de danışana 7 soru sorarız: Hastalık ne zamandan beri var, neredeydin, ne oldu, yanında kim vardı, kim yoktu, nasıl oldu? Öncesinde,
Mizaç konusunda yaptığı araştırmalarla, 2015 yılında Queensland Üniversitesi tarafından Onursal Kıdemli Araştırmacı unvanı alan, Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi ve Çocuk ve Aile Araştırmaları Laboratuvarı direktörü Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk ile mizaca göre ebeveynliği konuştuk
Çocuklar büyürken, aynı ebeveynlik yaklaşımı, her çocukta aynı sonucu vermiyor. Bazı çocuklar, dirençli ve baskın mizaçlarıyla, ebeveynler için zorlayıcı olabiliyor. Uzun yıllardır mizaç konusunda çalışmalar yapan Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, “Zor, inatçı, söz dinlemez, problemli, kızgın veya korkak” diye sitem edip, çocukları etiketlemenin yanlış olduğunu söylüyor ve “Zor çocuk yoktur, mizacıyla çevresini zorlayan çocuk vardır” diyor ve ekliyor: “Zorlayıcı mizaca sahip çocuklar aslında çok hassastırlar, sabırlı ve olumlu yaklaşımlarla, duygusal güçlüklerini yenebilir, çok olumlu bir gelişim gösterebilirler.
- Mizaca göre ebeveynlik ne demek?
Çocuk yetiştirirken, karşımızdaki çocuğun doğasının ne olduğu konusunda çok da düşünmüyoruz. İlk çocukta, çocuğumuzun yapabildiklerinin ya da yapamadıklarının, bizimle ilişkili olduğunu düşünürüz. İstediğimiz gibi olmayan ya da başaramadığımız şeyler için
Alibaba’nın kurucusu Jack Ma, 2030 yılına kadar robotların 800 milyon işin yerini alacağını söyledi. Yapay zekanın getireceği problemlerden kurtulmanın tek yolu ise yaratıcılık olacak. Prof. Uğur Batı ile çocuklarda zeka ve yaratıcılığın gelişimini konuştuk.
Çocuklarımızın yaratıcı kişiler olmasını istiyoruz. Peki ama yaratıcı olmak ne demek, neden önemli, yaratıcı olmak için neler gerekli ve en önemlisi ebeveyn olarak biz yaratıcı bir yetişkin miyiz? İşte tüm bunları Prof. Uğur Batı ile konuştuk.
- Yaratıcılık neden gerekli?
Gelecekte hayal gücü iktidara gelecek. Başka çaresi yok. 30 yıl içinde, şu an sahip olduğumuz mesleklerin çoğunu yapay zekalar, sensörler, insansız teknolojiler devralacak. İçerisinde yaratıcılık, sezgisellik, inovasyon yani insana dayalı projeleme sistemlerinin olmadığı tüm iş kolları ve sosyal hayattaki alanlar, insan dışı alana kayıyor. Dolayısıyla insanın hayatta kalabilmesi için mutlaka insana dayalı pratiğin geliştiği başka bir dünya düzeni kurulmalı. Yaratıcılık da bu noktada devreye giriyor. Beslenme, sosyal yaşam, eğlence ve kültürel alanlarda henüz yapay zekaların geliştiremediği yeni ekonomi alanları oluşturulacak. Üstelik bu çok yakın gelecekte
Bebek hayatımıza girince ilişkiler yeniden tanımlanıyor. Nam-ı diğer “Süper Dadı” Gözde Erdoğan ile son kitabı ‘Çocuklu Hayat’ vesilesiyle, çocuktan sonra değişen hayatı konuştuk.
- Çocuklu hayata hazır olmak diye bir şey mümkün mü?
Ebeveyn olmak, kendi ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişkiye yaslanıyor. Nesiller arası aktarım diye bir şey var. Hamilelikle birlikte sadece bedensel değil, zihinsel ve ruhsal dönüşüm de başlıyor. Bebek anne karnında kendine alan açarken, annenin de zihninde, kalbinde ve sonra da hayatında yer açması gerekiyor. 9 aylık hamilelik sürecini, çocuklu hayata hazırlanma olarak değerlendirmemizde fayda var. Bu süreçte bilmek, öğrenmek, okumak tabii ki önemli ama içgüdülerin sesini dinlemek ve o bilgiyi yorumlamak da önemli. Özellikle 0-1 yaş döneminde duyguları ve içgüdüleri yok saymamalı ve önceliğe koymalı ki bebekle bağı kurabilesin. Çocuklu hayata geçince bazen kendimizi unutup çocuğa odaklanıyoruz, bazen de bebek bana uyumlanacak diyoruz. İkisi de olmak zorunda değil. 0-1 yaşta oldukça zorlanmalar oluyor ancak bunu önden bilip, sonrasındaki getirileri planlamak ve hayatı yeniden kurgulamak gerek. Hayatımız bir yapboz, çocuk dünyaya gelince o yapboz tamamen
Psikiyatrist İbrahim Bilgen’e “Kaygı bir hastalık mıdır, kaygısız yaşamak mümkün mü?“ diye sorduk
Kaygı, çağımızın sorunu desek yanlış olmaz sanırım. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada kaygıyla başlayan psikolojik rahatsızlıkların sayısı her geçen gün artıyor. Bu alanda başarılı çalışmalarıyla adından sıkça söz ettiren Psikiyatrist Dr. İbrahim Bilgen’le kaygının ne zaman bir sorun olarak karşımıza çıktığını konuştuk.
- Günümüzde kaygılı olmak neden bu kadar arttı?
Andan ne kadar koparsanız, farkındalıklarınız o kadar azalır, tamamen zihninizin ocağına düşersiniz ve kaygınız artar. Zihnin her söylediğine inanmayıp, doğru mu yanlış mı değerlendirebilmek için farkındalık gerekli. Anda kalmak hiçbir şeyi umursamamak değil, bir şeyi farkındalıklı yapabilmek demektir. Eskiden kötü duyguları yok etmeye çalışırdık ama yeni terapi yöntemleriyle, duyguları yönetebilmek için farkındalık kazandırmaya çalışıyoruz.
- Kaygıyı ne zaman bir sorun olarak görmeye başlamalıyız?
Kaygı tüm dünyada bir bozukluk gibi algılanıyor ama bir hastalık değildir. Kaygıyı bir alarm gibi görmeliyiz. Tüm duyguların olduğu gibi kaygının da bir amacı var. Ancak kişinin işini, aile ve toplumsal ilişkilerini bozmaya
“Çocuklar İçin Felsefe” atölyeleriyle yüzlerce çocuğu felsefeyle tanıştıran Ezgi Emel’le yeni çıkan kitapları ve felsefe hakkında konuştuk.
Ezgi Emel 28 yaşında bir felsefe öğretmeni. Robert Kolej’den mezun olup, Manchester Üniversitesi’nde felsefe eğitimi aldığı yıllarda, felsefeyi nasıl günlük hayata katabiliriz diye düşünürken, Philosopy for Children programıyla tanışmış. Bu programı Türkiye’ye getiren Emel, 5 yıl boyunca 6-14 yaş arası çocuklara “Çocuklar için Felsefe” atölyeleri düzenlemiş. Şimdilerde ise mezun olduğu okulda felsefe öğretmenliği yapıyor ve çocuk kitapları yazıyor. Hayalinin, düşünce eğitiminin tüm okullara yayılması olduğunu söyleyen Emel, “Çocuklara bir şey anlatmıyorum, sadece açık uçlu bir soru soruyorum ve sonra onu tartışıyoruz. Çocuklar zaten doğal birer filozof” diyor.
- Geçtiğimiz hafta İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan kitaplarınızdan bahseder misiniz?
“Neden Süper Kahraman Olamıyorum”, “Ben Yapamam Çekinirim”, “Bu Kural da Neymiş”, “Ben Tek, Siz Hepiniz” adında 4 kitaptan oluşan bir seri bu. Değerler eğitimini kapsıyor. Çocuklar büyürken, neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair geleneksel ahlaki süreçlerden geçiyorlar. Yalan söylemek kötü