İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü tarafından düzenlenen, “Çocuk Gelişimi ve Psikopatolojisi Sempozyumu” için İstanbul’a gelen Prof. Dr. Pasco Fearon ile uzmanlık alanı olan çocuk ve anne-baba bağlanmasını konuştuk.
University College London’da Gelişim Psikopatolojisi bölümünde öğretim üyesi ve Klinik Psikoloji Doktora Eğitim Programı’nın ortak direktörü olan, Duygu ve Bağlanma Çalışmaları Derneği’ndeki (SEAS) son araştırmaları anlattı.
- Bağlanma dediğimiz şey nedir?
Bağlanma; bebeklerle anne-babaları ya da bakım verenleri arasında kurulan ilişki, duygusal olarak olumlu ve yardım edici bir ilişkinin varlığını ifade eder. İlk yıllarda özellikle anne ile kurulan bu bağ, çocuğun kişiliğinin önemli bir kısmını oluşturur. Bağlanma kuramcılarına göre süt çocukluğu döneminde güvenli ya da güvensiz bağlanma olarak belirlenir.
- Bağlanma şeklimiz sadece ebeveynlerimizle mi ilişkili ve bu değiştirilemez mi?
Bağlanma son dönemde çok popüler bir kavram haline geldi. Ancak maalesef yanlış anlaşılıyor. Aileler ne yapacaklarını, kimin tavsiyesine güvenebileceklerini bilmiyor. Bir yetişkin olarak bağlanma ilişkilerine olan yaklaşımımız hem uzak hem yakın geçmişte yaşadığımız karmaşık
Somatik Deneyimleme eğitmeni Sonia Gomes, “SE yöntemiyle danışanın kendi sinir sistemini nasıl düzenleyeceğini öğrenmesini ve bedeninin iyileşeceğine inanmasını sağlıyoruz” diyor.
Travmatik olayların sadece ruhsal değil, bedensel rahatsızlıklara da sebep olabildiği artık bilinen bir gerçek. Travma tedavisinde zihinle birlikte bedenle de bunu ifade etmek giderek yaygınlaşıyor. Somatik Deneyimleme- Somatic Experiencing (SE) Dr. Peter Levine tarafından geliştirilmiş, travmanın dışa vurumu konusunda referans noktası olan bir yöntem. Dünyada 20 binden fazla SE uygulayıcısı var. Somatik Deneyimleme Travma Enstitüsü’ne bağlı dünyanın her yerinden insanlarla çalışan Sonia Gomes bu yöntem hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
Somatik Deneyimleme neden bu kadar popüler oldu?
Somatik Deneyimleme tüm travma terapilerinin belkemiğini oluşturur. Bu yaklaşım insanların travmayı yeniden müzakere etmesi ve bedende saklı duran psikobiyolojiyi ortaya çıkarması üzerine bir yaklaşım. Bedenin travma veya stres sonucu her ne oluştuysa gizleyip, bunlarla yaşamaya yönelik bir pratiği vardır. Bu yüzden de SE çok önemli bir nörobiyolojik bakış açısına sahiptir.
Bu yöntem nasıl çalışıyor?
Her organizmanın,
Sizi gelenekselin dışına çıkma cesaretini gösteren, iki baba ile tanıştırmak istiyorum. Çocuk sahibi olduktan sonra, işten ayrılıp, tüm zamanlarını çocuklarının bakımı ve ev işleri ile geçiren babalar. Gelen tepkilere aldırış etmeden, çocuk büyütmenin ve ev işlerinin sadece annenin görevi olmadığını gösteren bu babalara bir alkış da benden…
8 yıllık evli ve 2 kız çocuk babası Özgehan Omağ mühendislik mesleğini bırakıp, evde çocuklarına bakan bir baba. Hem instagram hem de youtube’da açtığı “Enbaba” hesabı ile yaşadığı zorlukları ve çevreden aldığı tepkileri insanlarla paylaşıyor. Kanadalı eşinin, çocukları olduğunda kendisine, “Sen bakmak ister misin?” diye sorduğunu söyleyen Özgehan Omağ, “İlk başta yapamayacağımı düşündüm ama denemek istedim. Zamanla insanın kendi çocuğuna bakması kadar harika bir başka deneyim olmayacağına karar verdim. Zamanı geri alamadığımız için çocuklarımızla beraber geçireceğimiz tüm zamanlar bizim için büyük bir şans” diyor.
- Çocuk bakmak zor mu?
Benim için günün en zor zamanı sabahları uyanmak. Çalışan babaların mesaisi saat 09.00’da başlıyorsa, benim mesaim 06.30’da başlıyor ve iki çocuğun sabah enerjisi oldukça yüksek oluyor. Çocukları hazırlayıp,
Çocuk ve genç psikiyatristi Yankı Yazgan’la çocuk gelişiminde ve ebeveyn/çocuk ilişkisinde oyun oynamanın önemini konuştuk.
Psikiyatrist Yankı Yazgan, “Ailelerin çocuklarından olduğu kadar, kendilerinden de beklentisi çok yüksek. Oyunun bir uzman tarafından yazılacak reçetesi yok. İçinizdeki çocuğu çıkarın ve sıkılmaya, beklemeye sabredip, fırsat verin” diyor.
- Son yıllarda oyun konusu neden bu kadar gündemde?
Yaşamlarımızda spontanlığın oranında ciddi bir düşüş var. Okul, ek aktivite, spor gibi faaliyetleri yapabilmek için olabildiğince yapılandırılmış bir hayat sürüyoruz. Yaşam şartları bizi buna zorluyor ama ihtiyaçlar değişmiyor. Dijital hayatın ağır basmasıyla, oynanan oyunların büyük bölümü, başkalarıyla beraber oynama fırsatlarını da azalttı. Yüz yüze, göz göze etkileşim yok. Bunları dijital yollarla karşılıyoruz. Ancak dünya ne kadar değişirse değişsin, zihnimiz bu hızda bir değişiklik geçirmedi. Yakın olma, kabul görme, güvende hissetme ihtiyaçları sabit. Bu ihtiyacı en güzel karşılayan araçlardan biri de oyun. Oyun aslında yaşamın bir provası. Ama bunu karşılayamıyoruz ve bu da serbest oyuna olan ihtiyacı daha da belirginleştirdi.
- Oyun oynamanın uzun vadede hem fiziksel,
Çağımızın en yaygın hastalıklarından biri alerji. Neredeyse iki çocuktan biri alerjik. Neden ve neler yapmalı? 13-19 Mayıs Besin Alerjisi Farkındalık Haftası nedeniyle, Çocuk Alerji ve Astım Akademisi Derneği (ÇAAAD) Başkanı Prof. Dr. Nermin Güler ile görüştüm.
Çevremde alerjisi olmayan ve alerji testi yaptırmayan bir aile ya da çocuk neredeyse yok. Peki ama neden bu kadar yaygınlaştı ve neler yapabiliriz? ÇAAAD Başkanı Prof. Dr. Nermin Güler, alerjik hastalıkların bir salgın halinde tüm dünyaya yayıldığını söylüyor ve ekliyor: “Geleneksel yaşamda, toprağa basan, hayvanlarla büyüyen, doğal beslenen çocuklarda alerji çok az.”
Alerjiler neden bu kadar arttı?
Dünyada ve ülkemizde bütün alerjiler hızla artıyor. Astım gibi solunum yolu alerjileri son 20-30 yılda büyük bir artış gösterdi. Şimdi de en büyük problemimiz giderek artmakta olan besin alerjileri. İkinci bir alerji salgını gibi devam ediyor. Alerjilerde genlerin büyük rolü var. Ama neden bu genler şimdiye kadar suskundu da şimdi artmaya başladı. Bunun farklı nedenleri öne sürülüyor. Çok hijyenik şartlarda yaşıyoruz. Toprak mikroplarıyla ellerimiz, yüzümüz kirlenmiyor. Hayvan tezekleriyle temas etmiyoruz. Doğadan her yönüyle ayrı
Bill Gates’in 2018’de duyurduğu “Dünyanın En İyi Öğretmenleri” listesinde ilk sırada olan Andria Zafirakou, “Eğitimde Yaratıcılık ve Sanat” başlıklı konuşması için İstanbul’daydı.
Andria Zafirakou, Varkey Vakfı tarafından mesleğe olağanüstü katkı sağlayan öğretmenlere verilen Global Teacher Prize ödülünü alarak, 2018 yılında dünyanın en iyi öğretmeni seçildi. Yaklaşık 150 dilin konuşulduğu Londra’daki göçmen ailelerin çocuklarının eğitim aldığı Alberton Community School’da sanat öğretmeni olan Zafirakou, “Zor koşullarda büyüyen çocuklar, sanatla kendilerini ifade edecek alan buluyorlar. Sanatta başarılı olunca, diğer dersleri ve hayata bakışları da düzeliyor” diyor.
- Dünyanın en iyi öğretmeni ödülünü nasıl kazandınız?
Aslında nasıl olduğunu ben de bilmiyorum bir arkadaşım beni aday gösterdi. 13 yıldır Londra’da göçmen ailelerin yaşadığı bir bölgede öğretmenlik yapıyorum. Şuna inanıyorum; bir öğretmenin görevi saat 15.30’da bitmez. Gecem gündüzüm okulda geçiyor. Çünkü çocukların iyi olduklarından emin olmak istiyorum. Sadece derslerinde değil, özel hayatlarında da iyiler mi ya da yemeklerini yiyorlar mı emin olmak istiyorum. Matematik ya da fen hocası değilim, sanat öğretiyorum. Bu
Travma uzmanı Steve Hoskinson “Organic Intelligence yaklaşımında, biyolojimizin verdiği mesajları görüp, doğal iyileşmeye destek oluyoruz. Yanlışa odaklanmak yerine, pozitif pekiştirmeyi öğreniyoruz” diyor.
Organic Intelligence (Organik Zeka) yaklaşımının kurucusu Steve Hoskinson eğitim vermek için geldiği İstanbul’da sorularımızı yanıtladı. Travma terapilerinin çoğunun “yanlış olan”a odaklandığını ve önce acı hissetmeden, iyi hissetme olmayacağı inancını taşıdıklarını ifade eden Hoskinson, insan biyolojisinin, doğru koşullar altında kendini dengelemeyi bildiğini söylüyor.
- Organic İntelligence (OI) yaklaşımından bahseder misiniz?
Diyelim ki zor bir deneyim ve zor duygular yaşadım. Bunların hepsi biyolojimizden geliyorlar. Dolayısıyla organizmanın, bizi bir insan sistemi yapan şeyin ne olduğuna bakıyoruz. Hücrelerimiz iletişime geçmeyi ve birlikte çalışmayı biliyor. Buna “biyolojik senkronizasyon” diyoruz. Bir araba gibi düşünürsek, parçalar birbiriyle ne kadar ilişki halinde ise, o kadar iyi performans gösteririm. Şunu anladık ki, sistemimiz uyumdan çıktığında, organizmamız etkin çalışmak için tekrar uyuma dönmeye çalışıyor. Doğru koşullar altında biyolojimiz kendini organize
Hayalbaz Tiyatro’nun kurucusu Mehmet Erbil, “Oyuncaksız büyümem, benim tiyatroda kendi dekorumu, kendi objelerimi kendi tasarımımı yapmamı sağladı” diyor.
Küçükken kızımı tiyatroya götürmeyi çok denedim ama hep korktu ve gitmek istemedi. Tam pes ettiğim anda, Hayalbaz Tiyatro ve Mehmet Erbil ile yollarımız kesişti. Yüksek sesler, gösterişli dekorlar, abartılı makyajlar yoktu ve bir anda tiyatro hayatımızın baş köşesine oturdu. Çocuk tiyatrosu değil, çocuk için tiyatro yaptığını söyleyen Mehmet Erbil ile tiyatro ve dramanın çocuk gelişimindeki yerini konuştuk.
- Hayalbaz Tiyatro fikri nasıl doğdu?
Oyuncaksız bir ailede yetiştim, kendi oyuncağımı yapma lüksü ile büyüdüm. 6 yaşında Karagöz’ün resmini gördüm ve aynısını çizip, bardak kutusunda, gazoz kapağı karşılığında Karagöz oynatmaya başladım. Tiyatro heyecanım böyle başladı.
2003 yılında bir oyun izledim, metin, dekor, oyunculuk o kadar kötüydü ki, çocuklara haksızlık ediliyor diye düşündüm. Okulu bitirdikten sonra bir tiyatro oyuncusu olarak ne yapabilirim dedim ve sadece çocuklar için üretmeye başladım. Ne yazık ki Türkiye’de tiyatroyu denetleyen bir kurum yok. Herkes çocuk tiyatrosu yapabiliyor ama ben buna çocuk için tiyatro