Çocuk ve genç psikiyatristi Yankı Yazgan’la çocuk gelişiminde ve ebeveyn/çocuk ilişkisinde oyun oynamanın önemini konuştuk.
Psikiyatrist Yankı Yazgan, “Ailelerin çocuklarından olduğu kadar, kendilerinden de beklentisi çok yüksek. Oyunun bir uzman tarafından yazılacak reçetesi yok. İçinizdeki çocuğu çıkarın ve sıkılmaya, beklemeye sabredip, fırsat verin” diyor.
- Son yıllarda oyun konusu neden bu kadar gündemde?
Yaşamlarımızda spontanlığın oranında ciddi bir düşüş var. Okul, ek aktivite, spor gibi faaliyetleri yapabilmek için olabildiğince yapılandırılmış bir hayat sürüyoruz. Yaşam şartları bizi buna zorluyor ama ihtiyaçlar değişmiyor. Dijital hayatın ağır basmasıyla, oynanan oyunların büyük bölümü, başkalarıyla beraber oynama fırsatlarını da azalttı. Yüz yüze, göz göze etkileşim yok. Bunları dijital yollarla karşılıyoruz. Ancak dünya ne kadar değişirse değişsin, zihnimiz bu hızda bir değişiklik geçirmedi. Yakın olma, kabul görme, güvende hissetme ihtiyaçları sabit. Bu ihtiyacı en güzel karşılayan araçlardan biri de oyun. Oyun aslında yaşamın bir provası. Ama bunu karşılayamıyoruz ve bu da serbest oyuna olan ihtiyacı daha da belirginleştirdi.
- Oyun oynamanın uzun vadede hem fiziksel, hem psikolojik yararları neler?
Oyunların en önemli özelliği tek tip değil pek çok bedensel hareketi içinde barındırması. Tırmanma, inme, çekme, itme gibi hareketleri oyunla karşılıyoruz. Sadece vücudumuzun değil beynimizin de buna ihtiyacı var. Ekrandaki basketbol oyununda da el-göz koordinasyonu öğreniyoruz ama serbest oyundaki kadar çeşitlilik yok. Çok sayıda dikkat ve odaklanma sorunu yaşayan çocuk var. Serbest oyunun bu anlamda net ve iyileştirici bir etkisi var. Oyun oynayan çocukların uykuları daha düzenli oluyor. Dikkat ve konsantrasyonları yüksek oluyor. Başka birileriyle birlikte olmayı öğreniyorlar. Çözüm bulma, zihinsel esneklik, koşullara göre düşünüp, hareket edebilme, müzakere edebilme yetenekleri gelişiyor.
“Ailelerin beklentileri çok yüksek”
- Anne/babalar oyun oynamakta neden bu kadar zorlanıyor?
Oyun oynayarak “Acaba çocuğumun neyini geliştirsem?” diye düşünüyorlar. Ailelerin çocuklarından olduğu kadar, kendilerinden de çok yüksek bir beklentileri var. Oyun çok sıradan bir aktivite. Uzmanlar tarafından reçete edilen bir çerçevesi olamaz. İnsanların oyunculuğa dönmesi, eski bir alışkanlığı tekrar hatırlamak gibi. Biraz kendilerine ve çocuğa zaman tanımak, bazen oyun bulana kadar boş boş durmak gerekiyor.
Oyun her zaman eğlenceli olan bir şey değil. Eğlenmek için biraz zaman gerekiyor. Sıkılmaya tahammülü öğrenmek insan gelişiminin önemli bir adımı. Sıkılmaya tahammül edemiyorsak işimiz zor. Serbest oyunun ekolojisi açık alan, bol zaman. Bu ikisi yoksa serbest oyunu oluşturmak kolay değil. Tabii hepimizin zaman sorunu var. O nedenle kendimizi suçlamayalım. Sadece yemeğin yenmesi değil, hazırlanması ve pişmesi de sürecin bir parçası. Önceliklerimizi değiştirirsek yaparız. Bu anlamda OMO’nun, yetişkinlerin içlerindeki çocuğu açığa çıkarmaları amacıyla başlattığı kampanyaya çok önem veriyorum ve katılan ailelere teşekkür ediyorum.
“İçinizdeki çocuğa sorun”
- Yetişkinlere oyun oynayabilmeleri için ne tavsiye edersiniz?
İçimizdeki çocuk oyundan anlamıyor olabilir. İçimizdeki çocuğun yaptıklarına değil, özlediklerine ve ihtiyaçlarına bakabiliriz. Biz çocuk olsak ne arzu ederdik? Bir çok kişi geriye dönüp baktığında, boş zamanların ve anne babayla zamanların yokluğundan üzüntü duyuyor. İçimizdeki çocuk, çocukluğumuzdaki bazı eksiklikleri de daha iyi görebilecek bir çocuk. Bugünün yetişkinleri içlerindeki çocuğa, neye ihtiyacın var diye kulak versin. O zaman içlerindeki çocuk daha cesur öneriler getirebilir.
- Oyun oynayan çocuk, nasıl bir yetişkin olur?
Odaklanabilen, yaratıcı, zorluğa ve sıkılmaya tahammülü olan, sabırlı, başkalarıyla alışveriş içerisinde hareket edebilen, birileriyle oyun kurabilen, doğada olmaktan zevk alan, bedensel açıdan aktif kişiler olur. Bu insanlar daha mutlu, daha bilinçli karar alan ve sorumluluk sahibi ve hayattan maksimum doyum alan insanlar oluyorlar.
Açık alanda oynamak, evlerden daha güvenli
Ebeveynler düşecek, yaralanacak diye güvenlikten endişe ediyor ama çocukluk kazalarının çoğunluğu evlerde oluyor. Evlerimiz dışarıya göre daha güvenli değil. Ev kazaları en çok rastlanan kazalar. Bu anlamda açık alanlar daha güvenli. Modernleşme evlere kapanmayı getirdi ama bu bir yanılsama.