Stres yönetimi ve tükenmişlikle başa çıkabilmek için Hollanda’dan dünyaya yayılan yeni bir akım var: Niksen. O da “Hiçbir şey yapmamak” anlamına geliyor
Danimarkalıların mutluluk sırrının anlatıldığı Hygge, İsveçlilerin mutlu ve dengeli yaşam sanatı Lagom ve Japonların uzun ve mutlu yaşam sırrı Ikigai’den sonra şimdi de Hollanda’dan tüm dünyaya yayılan yeni bir akım var: “Niksen”. Time’a haber olan, hakkında kitaplar yazılan bu “Niksen” ne derseniz; “Hiçbir şey yapmamak” veya “Boşta olmak” demek. Bu yöntemin stres yönetimi ve tükenmişlikle mücadelede işe yaradığını iddia eden uzmanlar var. Birçok kişi bayram tatilini haftaya kadar uzatıp şehirden kaçtığına, işlerden güçlerden uzaklaştığına göre aslında “Niksen”i denemek için çok da uygun bir zamandayız. “Niksen”i uygulamak etrafta dolaşmak, çevrenizi gözlemlemek ve müzik dinlemek kadar basit, tabii tüm bunlar bir amaç uğruna yapılmıyorsa! “Niksen”i uyguluyorken
Genç araştırmacılar içtiğimiz süt içinde kansere yol açabilen aflatoksin maddesinin varlığını tespit edebilen, evde bile kullanılabilecek kağıt tabanlı bir biyosensör geliştirdi
Sağlık teknolojileri hızla gelişiyor. Bu gelişmelerden biri de genç bir araştırmacı olan Kuter Erdil tarafından Lozan’da uluslararası bir kongrede bilim camiasına sunuldu. Erdil kendisi gibi İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Elektrik Elektronik Mühendisliği Yüksek Lisansı yapan Öznur Mete ile birlikte bir biyosensör geliştirdi. Amaçları sütte aflatoksin maddesinin varlığını çok ucuz, ev ortamında da kullanılabilecek, kağıt tabanlı küçük bir biyosensör ile tespit edebilmek. Aflatoksin, karaciğer kanseri gibi çeşitli kanserlerin oluşumuna yol açabilen bir madde… Şimdiye kadar içtiğimiz sütte aflatoksin olup olmadığını ölçen cihazlar elbette vardı. Ancak bu cihazlar oldukça pahalı ve laboratuvar ortamında kullanılabilen cihazlardı. Erdil ve Mete ise bu analizin ulaşılabilir hale gelmesi, herkesin evinde çok ucuz bir maliyetle
Genç araştırmacılar içtiğimiz süt içinde kansere yol açabilen aflatoksin maddesinin varlığını tespit edebilen, evde bile kullanılabilecek kağıt tabanlı bir biyosensör geliştirdi
Sağlık teknolojileri hızla gelişiyor. Bu gelişmelerden biri de genç bir araştırmacı olan Kuter Erdil tarafından Lozan’da uluslararası bir kongrede bilim camiasına sunuldu. Erdil kendisi gibi İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Elektrik Elektronik Mühendisliği Yüksek Lisansı yapan Öznur Mete ile birlikte bir biyosensör geliştirdi. Amaçları sütte aflatoksin maddesinin varlığını çok ucuz, ev ortamında da kullanılabilecek, kağıt tabanlı küçük bir biyosensör ile tespit edebilmek. Aflatoksin, karaciğer kanseri gibi çeşitli kanserlerin oluşumuna yol açabilen bir madde… Şimdiye kadar içtiğimiz sütte aflatoksin olup olmadığını ölçen cihazlar elbette vardı. Ancak bu cihazlar oldukça pahalı ve laboratuvar ortamında kullanılabilen cihazlardı. Erdil ve Mete ise bu analizin ulaşılabilir hale gelmesi, herkesin evinde çok ucuz bir maliyetle
Beklentilerin gerçekçi olması, seçenekleri çoğaltmak ve puanınızı başkalarıyla kıyaslamamak tercih döneminde sizi rahatlatacak
Uykusuz geceler, azalan sosyal yaşam gibi zorlu bir sınav döneminin sonuna gelindi. Ailecek tam “Oh be rahatladık” diyecektiniz ki yeni bir stres kapınızda: “Tercihlerimi nasıl yapmalıyım?”. Bu dönemde eğitim alacağı üniversiteyi seçecek gençlerin “Hangi üniversitede ve bölümde okuyacağım?”, “Hangi şehirde yaşayacağım?” gibi sorularla akılları epey karışık. Aileler stres düzeyini daha da artırıyor. Oysa bu karar gençlerin hayatında çok önemli bir dönüm noktası olacak. Unutulmamalı ki bu kritik dönemde aileler büyük bir sorumluluk üstleniyor. Yönlendirici değil bilgilendirici, ısrarcı değil ikna edici olmaları gerekiyor. Örneğin “Bu bölümü yazmalısın” demek yerine bir bölümün gerçekten daha avantajlı olduğunu düşünüyorlarsa, o bölümden mezun olmuş iyi konumda çalışan biriyle
Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Haldun Soygör şizofreni tedavisinde toplumsal kapsayıcılığın çok önemli bir yeri olduğunu söylüyor
Birçoğumuz şizofreni ile ilk olarak “Fight Club” filminde tanıştık. Nobel ödüllü bir matematikçi olan John Nash’in hayatını konu alan “Akıl Oyunları” filmi ile tanıklığımız devam etti. Daha birçok popüler film var şizofreninin bir insanın hayatını nasıl etkilediğini görebileceğimiz. Peki şizofreniyle ilgili güncel yaklaşımlar nasıl? Bu sorunun cevabı geçtiğimiz ay sonunda Uluslararası Toplum ve Şizofreni Kongresi’nde konuşuldu. Dünyanın çeşitli yerlerinden profesyonel kişiler ve hasta yakınları kongrede konuşmalar yaptı. Biz de kongreden yola çıkarak Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Haldun Soygör ile konuştuk. Soygör’ün en önemli vurgusu, şizofreni tedavisinin toplum içinde yapılması gerektiğiyle ilgili dünyadaki tüm otoritelerin hem fikir olduğuydu. Soygör, şizofreni rahatsızlığı olan insanların toplumdan
Avrupa Gıda Bilgi Konseyi İletişim Direktörü Nimali Samarasinsha sağlık ve beslenme ile ilgili haberler için “Sahte haber çağındayız. Adeta haber obezitesi yaşıyoruz” diye uyardı.
Yazıya başlamadan Google’a “Beslenme” yazdım. 46 saniye içerisinde 55 milyon 600 bin sonuç çıktı. Türkiye’deki istatistiki verilere göre Google’a “Beslenme” kelimesini yazdığımızda 2015 yılında 15 milyon sonuç çıkıyordu. Yani dört yılda 40 milyonu aşkın yeni sonuç ile karşı karşıyayız. Ancak bu artış toplum sağlığı açısından daha iyi bilgiler anlamına gelmiyor. Çünkü ne yazık ki sağlık ve beslenme ile ilgili haberlerin büyük bir çoğunluğu pek de “sağlıklı” değil. Bunun birçok nedeni var: Bilim insanlarının yaptıkları çalışmaları doğru anlatamaması, popüler olmak adına sonuçları çarpıtabilen uzmanlar ve sosyal medya fenomenleri, daha çok tık almak adına atılan manipülatif haber başlıkları… Bunlar, Dünya Bilim Gazetecileri Federasyonu tarafından İsviçre’nin Lozan kentinde “Bilim Gazeteciliğinde Yeni Zirvelere Ulaşmak” temasıyla düzenlenen konferansta konuşuldu. The Guardian, Le Monde, Financial Times gibi medya kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı konferansın ana konularından biri de sağlık ve beslenme
Ekibiyle dünyada milyonlarca insanın hayatını kurtaran aşıları geliştiren profesör Rino Rappuoli çalışmalarını anlattı
Bugüne kadar aşıyla önlenebilir 30 hastalıktan 22’sine karşı aşı geliştiren GSK’nın, Aşı Ar-Ge Global Başkanı Prof. Rino Rappuoli ve ekibi menenjite yol açan bakteri grubunun bir alt türüne karşı geliştirdiği aşıyla bilim dünyasında yankı uyandırdı. Çünkü bu aşı yepyeni bir teknolojiyle geliştirildi. Yüzlerce yeni aşıya öncülük edebilecek bu teknolojiyle bir paradigma değişikliği yaratması Prof. Rappuoli’nin bu yıl Robert Koch Ödülü’nü kazanmasını da sağladı.
Prof. Rappuoli’ye ilk olarak aşıların geçmişten günümüze hayatımızı nasıl değiştirdiğini soruyorum. O da bundan sadece yüz yıl öncesinde, insan ömrünün 50 yıldan az olduğunu, çoğu insanın enfeksiyonlardan dolayı çok genç yaşta öldüğünü anlatarak başlıyor. Günümüzde ise ortalama yaşam süresinin 80 yıla kadar ulaştığını söylüyor ve ekliyor: “Enfeksiyon hastalıklarının üstesinden gelerek, ortalama yaşam süresinde 30’dan fazla yıl kazandık. Yaşam beklentisindeki bu kazancın sebebi çoğunlukla aşılar, antibiyotikler ve hijyen seviyesinin artması olarak gösteriliyor. UNICEF ve Dünya Bankası’na göre sadece temiz su,
Gülzar Aydın 74 yıldır aktif olarak eczacılık yapıyor. Bugün 95 yaşında olan Aydın ilaç da üretmiş, laboratuvar da yönetmiş, eczane de işletmiş
Bir eczacı olarak çok büyük bir heyecanla başlıyorum röportaja… Çünkü 95 yaşında hâlâ aktif olarak eczacılık yapan saygı değer bir meslek büyüğümle buluşuyorum. Geçmişten günümüze ilacın, şifanın, eczacılığın nasıl bir değişim gösterdiğini kendi yaşadıkları üzerinden anlatıyor Aydın. Onun hikayesinden anlıyoruz ki geçmişten günümüze neler neler değişmiş.
Gelin 74 yıl öncesine yani hikayenin başına dönelim. Sekiz yaşında babasını kaybediyor Gülzar Aydın. Babasından kalan emekli maaşıyla geçiniyorlar. Kimya mühendisi olmak için girdiği üniversitede iki ay sonra arkadaşlarının teşvikiyle eczacılığa geçiyor. Mezun olduktan sonra bir iş buluyor ama o iş İzmit’te. Annesinin elinde ise maaştan kalan son 10 lirası var. O parayı kızına İzmit’te bulduğu işe gidebilsin diye tren parası olarak veriyor. Ancak tren istasyonunda bilet kuyruğundayken para çalınıyor ve İzmit’teki işten oluyor. İstanbul’da sınıf arkadaşıyla Türkiye Eczacıları Deposu’na gittiği bir gün aldığı iş teklifiyle ecza deposunda çalışmaya başlıyor. O yıllarda hazır ilaçların çok