Polenlerin iyice havada uçuşmaya başladığı bu dönemde; sık hapşırıyor, burnunuz tıkanıyor, gözünüz, damağınız ve kulağınız kaşınıyorsa sizde de bahar alerjisi olabilir.
Bağışıklık sistemimizin yabancı maddeleri tanıması ve o maddelere bir yanıt oluşturmasına “alerji” diyoruz. Mart ve nisan ayında mevsimsel olarak ortaya çıkan polen alerjisi genellikle “bahar alerjisi” olarak adlandırılıyor. Halk arasında “saman nezlesi” diye de bilinen bu duruma, tıbbi olarak “mevsimsel alerjik rinit” deniliyor. Nisan ve mayıs ayı geldiğinde hapşırıyorsanız, burnunuz tıkanıyorsa, gözünüz, damağınız veya kulağınızda kaşıntı oluyorsa… Bu belirtilerle bahar aylarınız bir kabusa dönüşüyorsa… İki, üç ay sonra ise bu belirtiler kayboluyorsa... Ailenizde de zaten alerji öyküsü varsa… Sizde de polen alerjisi olabilir.
Ağaç poleni alerjisi
Bahar alerjisi genellikle albenisi olmayan, renksiz, küçük polenli, polenleri rüzgarla savrulan bitkilere karşı ortaya çıkıyor. Bu polenler burun, göz veya bronş mukozasına geldiğinde çeşitli mekanizmalarla alerjiye neden oluyor. Şikayetlerinizin ortaya çıkış zamanı hangi bitki polenine alerjiniz olduğuna göre farklılaşabiliyor. Örneğin mart, nisan döneminde ağaç poleni
Psikolojik danışman Burcu Çopur 8 yaşındayken kanser tanısı aldı. Bugün 25 yaşında ve kanserli çocuklarla çalışıyor. Yaşamın kıymetini de çok iyi biliyor.
Kanser, yeni yaşam alışkanlıklarımız gibi birçok sebeple görülme sıklığı sürekli artan bir hastalık. Ancak kanserden artık eskisi kadar korkmuyoruz. Çünkü birçok kanser türünde çok iyi tedaviler ve kanseri yenerek umut veren insanlar olduğunu biliyoruz. 1-7 Nisan Kanser Haftası öncesinde onlardan birine kulak verelim.
“Utandığımı hatırlıyorum”
8 yaşındayken kanser tanısı alan psikolojik danışman Burcu Çopur bugün 25 yaşında ve KAÇUV (Kanserli Çocuklara Umut Vakfı) gönüllüsü… Kendisiyle benzer süreçlerden geçen kanserli çocuklarla çalışıyor. Gelin onun kanserle yolunun kesiştiği 2001 yılına dönelim. Çopur o yıl, Non hodgkin lenfoma tanısı aldı. Sekiz ay kadar hastanede kaldı. Sonrasında iki yıl da kontrolleri sürdü. Sekiz yaşındayken hissettiklerini şöyle anlatıyor: “Hastalığım teşhis edildiğinde ne ile karşılaştığımı anlamaya çalıştığımı anımsıyorum. Buna koca bir boşluk ve merak duygusu da eşlik ediyordu. Ailemden, babam ve abimden, sosyal yaşamımdan, arkadaşlarımdan uzak olmak beni çok etkiledi. Oyun yaşındasınız ama oyun
18-24 Mart Yaşlılar Haftası’nda; etrafındaki herkese mutluluk yayan, enerjisiyle kendisine hayran bırakan, 75 yaşındaki üretken bir bilgeyi size anlatmak istedim.
Yaşlılar haftasında genellikle “İyi yaş almak için neler yapmalı?” gibi konular işlenir. Ben bu sefer bunların hepsini yaşamında uygulamış ve etrafındaki herkesi kendisine hayran bırakan, 75 yaşındaki bir profesörü size anlatmak istiyorum. Öğretim üyesi olarak çalıştığım üniversitede; öğrencilerden öğretim elemanlarına, çaycılardan temizlik personeline kadar herkes ona ve yaydığı enerjisine hayran… Çoğumuz onu bir bilge olarak görüyoruz.
Mutlu olduğunuz işi yapın
Üretkenliğini, bildiklerini paylaşma isteğini, bir yandan öğretirken bir yandan da hep öğrenci kalmasını sağlayan öğrenme aşkını kendime örnek alıyorum.
Yavuzer’e bugünkü mutluluğunun sırrını sorduğumda geçmişini anlatmaya başlıyor. Gelişimsel psikolojinin duayeni kabul edilen Yavuzer bugününde dün ektiği tohumların etkisi olduğuna inanıyor. Her gelişim evresini dolu dolu, doya doya yaşamış bir insanın, ileri yaşlarında mutlu ve doyumlu bir hayat yaşayacağını söylüyor. Geçmişini mutlu yaşamasında 54 yıllık akademisyenliğinin büyük bir etkisi olduğunu da özellikle
Havaların bir ısınıp bir soğuduğu bu günlerde mikroplara karşı daha savunmasız hale geliyoruz. Hastalanmamak için ise vücut direncimizi arttırmamız gerekiyor.
Öyle günlerden geçiyoruz ki güneşli ve sıcak günler “Biz buradayız” diye göz kırpıyor ve ilkbahara “Hoş geldin” diyoruz. Hemen ardından, soğuk hava öyle bir içimizi titretiyor ki “Kış bitti” de diyemiyoruz. Ani ısı değişimlerinin olduğu bu günler, vücudumuzun ısı düzenleme mekanizmalarını da zorluyor ve vücut direncimiz düşüyor. Bu da daha çok hastalanmamıza yol açıyor. Siz de “şifayı kapan” insanlar kervanına katılmak istemeyenlerdenseniz, bu önerileri dikkate alın.
Vücut direncinizi artırmaya iyi bir mutfak reformu yaparak başlayın. Taze mevsim meyve ve sebzelerini daha çok tüketerek, bağışıklık sisteminizi destekleyecek vitamin ve mineralden zengin beslenmiş olursunuz. Yumurta ve balık gibi zengin besin içeriğine sahip protein kaynaklarını da özellikle bu günlerde daha çok tercih edebilirsiniz. Bol su içerek ve mikroplarla savaşta kalkanlarınız olacak bitki çaylarından yararlanarak, bu dönemde sağlıklı kalma yolunda önemli bir adım atabilirsiniz. Özellikle adaçayı, ıhlamur ve yeşil çay bu günlerde size yardımcı olabilir.
Çok yemek yediğiniz halde gizli açlık çekiyor olabilirsiniz. Dünyada her 9 kişiden 1’ini etkileyen gizli açlığı, uzmanlardan dinledik.
Geçtiğimiz hafta Almanya’nın Stuttgart şehrinde düzenlenen 4. Uluslararası Gizli Açlık Kongresi’ne katıldım. Sabri Ülker Vakfı da kongrede “Popüler Diyetler ve Sağlık Etkileri: Gizli Açlığa Yol Açar mı?” başlıklı bilimsel oturuma ev sahipliği yaptı. Oturumda gizli açlığın neden artış göstererek yeni çağın bir sorunu halini aldığından, bireysel olarak nelere dikkat ederek gizli açlıktan korunabileceğimize kadar birçok konuya değinildi.
Vücudumuzu yöneten beynimiz enerjiye ihtiyaç duyuyor. Fiziksel açlığımız bu enerji ihtiyacından karşılanıyor. Karnımızı doyurup besinlerden gerekli enerjiyi aldığımızda, fiziksel açlığımızı bastırmayı başarıyoruz. Ancak sağlığımızı koruyabilmek için; yediklerimizin vitamin ve mineraller gibi mikrobesinler açısından da ihtiyacımızı karşılaması gerekiyor. Popüler diyetler ve hızlı yaşam alışkanlığının beraberinde getirdiği tek tip beslenme ise bizi ne yazık ki ihtiyacımız olan mikrobesinlerden iyice uzaklaştırdı. Üstelik bu sadece ülkemizin bir sorunu değil. Dünyada her 9 kişiden 1’i gizli aç! Gizli açlık sebepli sağlık
Yaşlılık döneminde sağlıklı, kaliteli ve mutlu bir yaşam sürmenin sırlarını Kognitif Nöroloji Uzmanı Dr. Gülüstü Salur ile konuştuk.
Türkiye’de İsviçre Ticaret Odası Derneği 27 Şubat’ta “Longevity: Tips for staying long in the game” başlıklı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Uzun, kaliteli, sağlıklı ve mutlu yaşamın sırlarını öğrendiğimiz programda çok iyi konuşmacılar vardı. Onlardan biri olan 65+ Yaşlı Hakları Derneği Kurucusu Kognitif Nöroloji Uzmanı Dr. Gülüstü Salur’dan sağlıklı ve mutlu bir yaşlılık döneminin ipuçlarını aldık.
İyi bir yatırım yapın
Yaşlılık döneminde sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmenin sırrı öncesinde yaptığınız yatırımlarda gizli. Yani yaş alırken ne kadar sağlıklı beslendiğiniz, fiziksel açıdan aktif bir yaşam sürüp sürmediğiniz, ilaçlarınızı doğru kullanıp kullanmadığınız gibi konular nasıl bir yaşlılık dönemi geçireceğinizi doğrudan etkiliyor. Hayatın tamamını dikkate alarak, en çok da kendimize dair farkındalığımızı artırarak! Örneğin emeklilik döneminde nerede yaşayacağım, geçimimi nasıl sağlayacağım, hasta olursam bana kim bakacak, bilişsel yetilerimde zayıflama olursa paramı kim idare edecek, faturalarımı kim takip edecek… Bu soru işaretlerinin
Yeni kitabı “Mutluluk Kürleri 2”de sağlığı bozan gıdalara karşı okuyucularını uyaran Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş mutluluğun yolunun doğal ve şifalı bitkilerden geçtiğini söylüyor
Milliyet Pazar yazarı, fitoterapi uzmanı Dr. Ümit Aktaş’ın yeni kitabı “Mutluluk Kürleri 2” (Hayy Kitap) raflarda yerini aldı. Aktaş kitabında neden hasta olduğumuzu, mutfağımızda yer alması gereken süper besinleri ve şifalı bitkileri anlatıyor. Sağlıklı yaşam stratejilerine, kronik hastalıkların doğal çözümlerine ve sağlığı destekleyen takviyelere de kitabında yer veren Aktaş, mutlu bağırsak için 14 Günlük Mikrobiyom Kürü’nü de okuyucularına sunuyor.
- Kitabınızda sağlığımız için GDO’dan korunmamız, hibrid tohumlardan kaçınmamız gerektiğini yazdınız. Bunun için hangi besinlerden uzak durmalıyız?
Soya ve soya ürünleri yemeyin. Dünyada artık genetiğine müdahale edilmemiş soya fasulyesi ticareti kalmadı. Hazır köftelerde bile bol bol soya var. Ayrıca yabancı menşeili mısır ürünlerinden uzak durun. Mesela kahvaltılık gevreklerin hemen hepsinde GDO’lu mısır kullanılıyor. Ülkemizde GDO tarımı yasak ama GDO’lu yemler yasak değil! Endüstriyel hayvancılıkta kullanılan yemlerin tamamı GDO’lu. Bu yüzden
Bugün 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü… Hadi ondan bugün kurtulun, hele de emziren bir anneyseniz!
Sigaranın sağlığımız üzerindeki sayısız ve korkunç zararlarını birçoğumuz biliyoruz. Kimileri bilmesine hatta içtiği paket üzerindeki korku filmi karelerine benzer uyarılara rağmen içmeye devam edebiliyor. Elbette herkes kendi kararında özgür ama ya bu kişi emziren bir anneyse! O durumda anne sadece kendi adına karar vermiş olmuyor. Emzirirken içtiği sigarayla bebeğini de nikotin bağımlısı yapıyor. Uzmanlar “Bebeğinizi nikotin bağımlısı yapmayın” diyerek anneleri uyarıyor.
Anne sütüne geçiyor
Sigara içen birinin kanında nikotin yaklaşık 2 saat içerisinde ana metaboliti olan kotinine dönüşüyor. Bebeklerin yanında sigara içtiğinizde, bebek pasif içici olduğundan kanında bu maddeler tespit edilebiliyor. Yani bebeğin bulunduğu bir ortamda içilen sigara, hiç suçu yokken bebeği dünyanın en zararlı maddesine bağımlı hale getirebiliyor. İşin daha ilginci, emzirme döneminde sigara içen annelerin bebeklerinde de durum benzer. Annenin sigara içmesiyle veya pasif olarak sigara dumanına maruz kalmasıyla nikotin ve kotinin anne sütüne geçiyor. Emzirme sırasında da bebeğin vücuduna alınmış oluyor.
B