Çok yemek yediğiniz halde gizli açlık çekiyor olabilirsiniz. Dünyada her 9 kişiden 1’ini etkileyen gizli açlığı, uzmanlardan dinledik.
Geçtiğimiz hafta Almanya’nın Stuttgart şehrinde düzenlenen 4. Uluslararası Gizli Açlık Kongresi’ne katıldım. Sabri Ülker Vakfı da kongrede “Popüler Diyetler ve Sağlık Etkileri: Gizli Açlığa Yol Açar mı?” başlıklı bilimsel oturuma ev sahipliği yaptı. Oturumda gizli açlığın neden artış göstererek yeni çağın bir sorunu halini aldığından, bireysel olarak nelere dikkat ederek gizli açlıktan korunabileceğimize kadar birçok konuya değinildi.
Vücudumuzu yöneten beynimiz enerjiye ihtiyaç duyuyor. Fiziksel açlığımız bu enerji ihtiyacından karşılanıyor. Karnımızı doyurup besinlerden gerekli enerjiyi aldığımızda, fiziksel açlığımızı bastırmayı başarıyoruz. Ancak sağlığımızı koruyabilmek için; yediklerimizin vitamin ve mineraller gibi mikrobesinler açısından da ihtiyacımızı karşılaması gerekiyor. Popüler diyetler ve hızlı yaşam alışkanlığının beraberinde getirdiği tek tip beslenme ise bizi ne yazık ki ihtiyacımız olan mikrobesinlerden iyice uzaklaştırdı. Üstelik bu sadece ülkemizin bir sorunu değil. Dünyada her 9 kişiden 1’i gizli aç! Gizli açlık sebepli sağlık sorunlarına hükümetler yılda 2 trilyon dolar bütçe ayırıyor.
Unutkanlık ve sık sık hastalık
Gizli açlık adından da anlaşılacağı gibi semptom da vermiyor. Yani fiziksel açlıkta olduğu gibi karnınız guruldamıyor. Aç olduğunuzu anlayabileceğiniz bir sinyal alamıyorsunuz. Oturum konuşmacılarından, Hohenheim Üniversitesi Biyolojik Kimya ve Beslenme Bölüm Başkanı Prof. Hans Konrad Biesalski; uzun süre mikrobesinlerden mahrum kalmanın ciltte bozulmalara, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, hormon metabolizması bozulmasına ve unutkanlığa neden olabileceğini anlattı. Gerekli vitamin ve mineralleri almadığımızda çok basit şeyleri bile unutabiliyor, sık sık hastalanabiliyor ve hafif depresyonla sıkıntılı ruh hali bizi esir alabiliyormuş.
Çiğ havuçtaki beta karoten emilemiyor
İhtiyacımız olan mikrobesinleri almak ise dengeli beslenmekten geçiyor. Yani hep aynı “sağlıklı” gıdaları, “en iyi” yöntemlerle pişirmek bile işe yaramayabiliyor. Önemli olan çeşitlilik. Örneğin beta karoten açısından zengin bir besin olan havucun, içindeki değerli besin ögelerinin kaybolmaması için çiğ yenmesi “en iyi” seçenek olarak düşünülebilir. Oysa çiğ havuç yediğimizde, beta karotenin vücuda emiliminin neredeyse sıfır olduğuna dikkat çekiyor Biesalski. Oysa pişirince onun etrafını saran nişastası eriyor ve vücut beta karoteni alıyor. Tabii çiğ meyve sebzelerdeki lifi de almamız gerekiyor. O nedenle dengesini bulmak gerekiyor. Bazen çiğ bazen pişmiş. Tabii çok da pişirmeden!
Haftada bir ciğer yiyin
Meyve ve sebzenin yaygın kanının aksine vitamin deposu olmadığını da söylüyor Biesalski. En çok vitaminin et ve et ürünlerinde bulunduğunu anlattıktan sonra en zengin kaynağın da ciğer olduğunu vurguluyor ve “Haftada bir ciğer yiyin,” diye tavsiye ediyor.
BİLİM BUNU KONUŞUYOR!
Oturum konuşmacılarından Sabri Ülker Vakfı İletişim Direktörü Selen Tokcan, sağlık ve beslenme ile ilgili yanlış bilgilerin, özellikle sosyal medya aracılığıyla milyonlarca kişiyi yanlış yönlendirdiğine dikkat çekti. Bilgi kirliliğinin önlenmesi amacıyla, Sabri Ülker Vakfı’nın, tamamen bilimsel bilgilerden oluşan güncel bir dijital bilgi platformu kurduğunu anlattı. Tokcan “Bilim Bunu Konuşuyor platformu aracılığıyla uluslararası referans kabul edilen kaynaklardan alınan bilgileri, bilimsel yayınları ve araştırmaları paylaşarak bu alandaki bilgi karmaşasının önüne geçmeyi amaçlıyoruz.” dedi.