Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) geçtiğimiz günlerde 33. Ulusal Gastroenteroloji Kongresi’ni düzenledi. Kongrede, ülkemizde her 10 kişiden 7’sinde sindirim sistemi hastalığı olduğu açıklandı. Bu konudaki güncel bilgileri ve araştırma sonuçlarını aktaran uzmanlar sorularımızı da yanıtladılar.
- Kongre başkanı Prof. Dr. Zeynel Mungan’la son dönemde önemi gittikçe daha iyi anlaşılan bağırsak floramızın sağlığımıza etkilerini konuştuk. Mungan “Eskiye kıyasla aşırı steril yaşıyoruz. Besinlerimizi buzdolabında steril ortamda saklıyoruz. Çocuklarımız yerlerde dolaşmıyor, onları kucağımızda fanuslarda yaşatıyoruz. Bağırsakta yeni bakterilerin oluşmasına zemin hazırlayan lifli gıdaları daha az tüketiyoruz. Tüm bunların etkisiyle bağırsaklarımızdaki bakterilerin türünü ve dengesini bozduk” dedi.
- Mungan bunun sonucu olarak da alerjik, deri, romatizmal, bağırsak hastalıkları, diyabet ve obezite gibi sorunların hızla artmaya başladığını anlattı. Floramızın bozulmasının ruhsal davranış bozukluklarına yol açtığının da ortaya konduğunu belirtti.
- Mungan, “Bağırsak florasındaki dengenin bozulmaması için sezaryen ile doğumdan olabildiğince kaçınmamız, çocukların anne sütüyle beslenmesini
Modern hayatın beraberinde getirdiği stres ve kaygı, bize sürekli uyarıcılar yollayan ekranlar, her an mesaj bombardımanına tutulduğumuz cep telefonlarımız, gündemden uzak kalmayalım diye bağımlısı olduğumuz sosyal medya, daha çok çalışabilelim diye bir bardak daha içtiğimiz kahve... İşte tüm bunların hayatımızdaki dozu en önemli ihtiyacımız olan uykumuzu kaçıracak noktaya ulaştı. Şimdi iki seçeneğimiz var: Ya daha az uyuyup kaygı bozuklukları, depresyon ve yaşam kalitemizi düşürecek pek çok sorunla karşılaşacağız ya da uzmanların önerilerine kulak verip yeterince uyuyacağız.
“Uykumuzu cep telefonumuz bloke ediyor”
İyi bir uyku için iyi bir yatak, yastık, sessiz, karanlık ve havadar bir ortam sağlanmalı. Günümüzde uykuyu en çok bloke eden şeylerden biri de cep telefonları. Çalışmalar insanların yarısından fazlasının yatarken cep telefonlarını bir kol mesafesinde tuttuğunu, yatarken en son ve kalktığında ilk baktığı şeyin cep telefonu olduğunu ortaya koyuyor. İyi bir uyku için cep telefonlarını uçuş modunda ve yatak odamızdan uzakta tutmamız gerekiyor.
“Beynin yıkandığı, temizlendiği evredir”
Uzm. Dr. Kerem Dündar (Nöro Sağlık Beyin Eğitimi ve Araştırmaları Merkezi Kurucusu)
Beyind
Geçtiğimiz hafta Prag’da farklı ülkelerden gelen medya mensuplarıyla Meme Kanseri Medya Eğitimi’ne katıldım. Sunum yapan uzmanların anlattıklarına bakılırsa, her yıl ortalama 1.7 milyon yeni kişiye meme kanseri teşhisi konuluyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan, erken teşhis edildiği takdirde başarılı bir şekilde tedavi edilen bu kanser türü ileri evrede fark edilirse metastatik meme kanseri adını alıyor ve şifası olmayan bir hastalık haline dönüşüyor.
“Erken teşhis kurtarıyor”
Dr. Tomas Svoboda (Plzen Üniversitesi, Çek Cumhuriyeti)
Erken evrede meme kanserinin teşhis ve tedavisine yönelik çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. Artık çok küçük tümörler bile tespit edilebiliyor ve bunu kesinlikle tedavi edebiliyoruz.
Erken teşhis ve tedavi olanaklarına sahip ülkelerde erken teşhisin önemi yeterince vurgulandığında meme kanserine bağlı ölüm oranları düşüyor. Aksi durumda ise zamanla kanser hücreleri memedeki sağlıklı dokulara, lenf nodlarına ve vücudun diğer bölgelerine de yayılabiliyor. İleri evre veya metastatik meme kanseri dediğimiz bu durumda tedavi seçeneklerimiz çok sınırlı ve yıllardır bu alanda büyük gelişmeler yaşanmıyor.
“İki-dört yıl yaşayacağını duymak çok yıkıcı”
Dr.
Fitoterapi (bitkisel tedaviler) uzmanı Dr. Ümit Aktaş’ın yeni kitabı “Mutluluk Kürleri” (Hayy Kitap) raflarda yerini aldı. Aktaş bu kitabında, depresyonun modern çağın salgını halini aldığına ve son 25 yılda antidepresan kullanımının yüzde 400 arttığına değiniyor. Ancak antidepresanların sorunu çözmek yerine maskelediğini ve hastaları ilaçlara bağımlı hale getirdiğini vurgulayarak alternatif bir öneride bulunuyor. Doğru beslenerek, bağırsak floramızı probiyotiklerle destekleyerek, gerektiği kadar omega 3, D vitamini ve B12 vitamini alarak, şekerden ve buğdaydan uzaklaşıp kan şekerimizi kontrol ederek, egzersiz yaparak depresyonla mücadele edebileceğimizi anlatıyor.
Aktaş’a göre mutsuzluk salgını hız kesmeden yayılıyor: “Ruhsal problemler salgın hastalık gibi arttı. Kime sorsanız depresyonda. Depresyonda değilse mutsuz. O da olmadı hayat enerjisini kaybetmiş bir yaşam yorgunu. İstatistikler depresyon vakalarını modern yaşamın yarattığı baskılara bağlıyor.”
“Kefir yapın, turşu kurun, yoğurt mayalayın”
Aktaş antidepresan ilaçların mutsuzluk hapları şeklinde en büyük kurtarıcı olarak ortaya çıkmasını ise eleştiriyor: “Her sene ortalama 300 milyon antidepresan ilaç reçete ediliyor. Son
Kalp ve iç hastalıkları uzmanı ve vegan Dr. Murat Kınıkoğlu ile 30 Ekim Dünya Vegan Günü sebebiyle buluştuk. Kınıkoğlu ailesindeki kalp hastalıklarının ardından sağlıklı beslenme endişesine kapılıp bitkisel beslenmeye yöneldiğini, konuyla ilgilenip işin etik boyutunu anladıktan sonra ise vegan olmaya karar verdiğini anlattı. Biz de Kınıkoğlu’na vegan bir yaşama dair merak ettiklerimizi sorduk.
Vegan beslenmeye nasıl karar verdiniz?
Annemi ve babamı kalp rahatsızlığından kaybettim. Benden büyük dört kardeşim de kalp krizi geçirdi. Ben de onlar gibi kalp krizi geçirmemek için ne yapabileceğimi araştırmaya başladım.
Araştırmanızın sonucunda karşınıza vegan beslenme mi çıktı?
Evet. Araştırdıkça yağsız, şekersiz vegan beslenmeyle açılmaz diye öğretilen damarlardaki tıkanıklıklarda bile yılda yüzde 10-15 oranında bir açılmanın sağlanabildiğini, hatta zamanla plakların tamamen yok olabildiğini ortaya koyan çalışmalarla karşılaştım. Bu da kalp krizi geçirme riskini çok büyük oranda azaltıyor.
“Yağsız, şekersiz vegan beslenme” dediniz, sadece vegan beslenme sağlıklı değil midir?
Hayır. Vegan beslenen bir kişi sürekli tatlı yiyorsa damarları açılacağına tıkanabilir. Rakı, şarap hayvansal ürü
Kırık kalp sendromundan sonra mutlu kalp sendromunun olduğu da açıklandı. Yani üzüntü ve stres gibi aşırı sevinç ve mutluluk da kalbe iyi gelmiyor. Düzenli olarak günde en az bir bardak çay içmekse kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyor. Ülke olarak aşırı mutluluk, sevinç halinde olmadığımıza göre ve bol bol çay içtiğimize göre kalbimiz sağlam diye düşünebilirsiniz. Ancak durum öyle değil! Türklerin kalbi Avrupalılardan 10 yıl önce yaşlanıyor. Bu gerçek, geçtiğimiz hafta Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) tarafından düzenlenen, 32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi’nde açıklandı. Kongrede güncel araştırmaların sonuçları ve yeni tedavi yöntemleri de aktarıldı.
Prof. Dr. Sinan Aydoğdu’nun paylaştığı, European Heart Journal dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre ani, aşırı üzüntü ve stres nasıl kalbe zarar veriyorsa ani, aşırı mutluluk ve sevinç de kalbe zarar veriyor. Doğum günü partisi, evlilik, torun sahibi olma ve spor galibiyetleri gibi eğlenceli, mutluluk veren olaylarla tetiklenen kalp sorunu araştırmacılar tarafından “mutlu kalp sendromu” olarak adlandırılmış.
Kalp krizinde 10 yıllık fark
Ülkemiz nüfusunun büyük bir bölümünün sevinçle karşılayacağı bir
Hepatit C artık tamamen tedavi edilebilen bir hastalık halini aldı. Diyabette yan etkisi çok daha az, etki süresi çok daha uzun yeni ilaçlar geliştirildi. Hipertansiyonda sağlıklı kabul edilen kan basıncı değerleri yine değişti... Bunları Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) tarafından 12-16 Ekim tarihleri arasında düzenlenen
18. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi’nde öğrendik. Gelelim ayrıntılara...
- Hepatit C üzerinde odaklanan Prof. Dr. Birol Özer: “Birkaç yıl öncesine kadar hepatit C’nin tedavisi gerçekten çok zordu. Bir yıla uzayan zorlu tedavi sürecinden sonra ancak yüzde 50’lere varan bir başarı sağlanabiliyordu. Bugün ise günde tek tabletle 12-24 hafta içinde hepatit C’yi tamamen yok edebiliyoruz. Birkaç yıl içinde 8-15 günde bile tedavi mümkün olabilecek.”
- Prof. Özer erken teşhisin tedavideki önemini vurguladı: “Günümüzde 170 milyon insanın hepatit C virüsüyle yaşadığı biliniyor. Ameliyat olmuş, kan almış ve dövme yaptırmış kişiler gibi hepatit C taşıma riski bulunanların test yaptırmaları gerekiyor ki bilinmeyenleri de belirleyelim. Annesinde hepatit C olan bebeklerin de 18. ayın sonunda test yaptırması gerekiyor. Bu virüs uzun vadede siroz ve karaciğer kanseri
Geçtiğimiz hafta 45. Avrupa Klinik Eczacılık Kongresi Oslo’da düzenlendi. Ülkemizden bir akademisyen de kongrede davetli konuşmacı olarak yer aldı. “Çocuklarda ve ergenlerde tip 2 diyabet ve obezite” konulu sunumunun detaylarını ve bu konudaki güncel bilgileri öğrenmek için Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Klinik Eczacılık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şule Apikoğlu Rabuş ile buluştuk.
Sunumunuzun çıkış noktası neydi?
Türkiye’de iki lise ve iki ortaokulda 1120 öğrenci üzerinde tip 2 diyabet riskini ve ilişkili yaşam tarzı faktörlerini belirlemeye yönelik bir çalışma yaptık. Bu çalışmada öğrencilerin yaklaşık üçte birinin tip 2 diyabet riskine sahip oldukları ortaya çıktı. Bu oran oldukça korkutucu ve acil önlem almadığımız takdirde çocuklarımız önce obez ve tip 2 diyabet, 20’li yaşlarına geldiklerinde de kalp krizi, felç, körlük gibi diyabete bağlı komplikasyonlarla karşı karşıya kalacak.
Dünyada da bu hastalıklar bu düzeyde hızla artıyor mu?
Amerika bu oranların halen en yüksek olduğu ülke. “Charlie’nin Çikolata Fabrikası” filminin 1971 yılı versiyonundaki obez çocuk ile 2005 yılı versiyonundaki obez çocuk arasında en az 30 kilo fark var. Yani eskinin obezi