Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın hafta başında obeziteyle ilgili açıklaması acı bir gerçeği ortaya koydu: Ciddi bir sağlık riski ile karşı karşıyayız. Akdağ, “Türkiye’de her üç kişiden birinin obez, birinin aşırı kilolu ve sadece geri kalan üçte birin normal kiloda olduğunu” söyledi. “Bu durumda olan 10 ülke ancak var. En kötü 10 arasındayız” diye vurguladı. Obeziteyle mücadelede neler yapılabileceğini Marmara Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Esra Güneş’le konuştuk.
Dünyada 2008’de 400 milyon obez varken, bu sayı 2015’te 700 milyona ulaştı. Fazla kilolu bireylerin sayısı ise 1.4 milyardan 2.3 milyara ulaştı. Sağlık Bakanı’nın ifade ettiği gibi ülkemiz, bu artış konusunda en sorunlu ülkeler arasında. Obezitedeki artışın ana nedenleri arasında sağlıksız beslenme alışkanlığımız, fiziksel aktivite sıklığımızın azalması ve yemeğe yüklediğimiz anlamların değişmesi yatıyor.
“Geleneksele dönüş”
Eskiden evde tam buğday unundan içi etli veya peynirli börek yapılır, yanında da ayran içilirdi. Şimdiki böreklere bakın; beyaz undan yapılmış bir yufka, içerisine bol yağlı ve tuzlu kıyma, yanında da gazlı bir içecek. Obeziteye karşı yapılabilecek en önemli şeylerden biri
Sağlık Bakanı Recep Akdağ hafta başında antibiyotik kullanımıyla ilgili yeni bir uygulamayı tanıttı. Artık aile hekimi, çocuk hekimi, kulak, burun, boğaz ve acil hekimlerine beta mikrobunu muayene sırasında tespit edecekleri test verilecek ve bu testle antibiyotik kullanılıp kullanılmayacağına karar verilecek. Ülkemizdeki en büyük sağlık sorunlardan biri olan gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçmek için başlatılan uygulamayı yorumlamaları için uzmanlarla konuştuk.
“Gereksiz kullanım iyi bakterileri öldürüyor”
Doç. Dr. Mesut Yılmaz (Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi)
- Boğaz ve bademcik enfeksiyonunun çocuklarda sebebinin yüzde 75-80’i virüsler, yüzde 20-25’i de bakterilerdir. Bu bakteriler arasında da en önemlisi beta bakterisidir. Diğer bakteriyel enfeksiyonlar kendi kendine iyileşir, beta da iyileşir ama beta bakterisi üç-dört hafta sonra akut romatizmal ateş denilen bir komplikasyona yol açıyor. Bu da ileriki yaşlarda kalp kapağı hastalığına neden oluyor. Ama her bin çocuğun sadece ikisinde görülen bu durumu önleyebilmek için boğaz veya bademcik enfeksiyonu ile gelen çocukların yüzde 75-80’ine antibiyotik yazılıyor.
- Yetişkinlerde beta mikrobu çok daha az görülüyor. Her
Snapchat estetik trendini duyunca hemen bu durumun gerçek olup olmadığını öğrenmek istedim. Clinimed Medikal Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi’nden Uzman Dermatolog Elif Ebru Güner’e ulaştım. Güner, son dönemde “Fotoğraf çektiriyorum kötü çıkıyorum, fotoğraf paylaşıyorum çenemi, burnumu beğenmiyorum bundan rahatsızım ne yapabiliriz?” diye başvuranların sayısında artış olduğunu söyledi ve dikkat çeken detaylar verdi:
“Selfie’nin hayatımıza girmesiyle; genç, yaşlı, kadın, erkek fark etmeksizin en çok yakınılan konuların başında gözaltı morlukları, göz torbaları, göz altındaki çukurlar, yüzdeki sivilce izleri, kaş arasındaki derin çizgiler gibi sorunlar geliyor. 18-36 yaş arası kadınlar çok sık başvuruyor ama 28-35 yaş aralığındaki erkekler de geliyor. Takip ettiği sosyeteden bir ismin fotoğrafıyla gelip ‘Ona ne yapıldıysa bana da yapın, ben de öyle görünmek istiyorum’ diyen sosyetik kişiler var. İnsanlar artık paylaşımlarının daha çok görüntülenmesi ve daha çok beğenilmesi için bile estetik operasyonlara başvuruyor.”
8 yaşında estetik talebi geliyor
Güner şöyle devam ediyor: “En çok da; cildi tamamen pürüzsüz yapan, parlak, ışıltılı bir hale getiren, dudakları dolgun gösteren ve
Dünyanın dört bir yanında bilim insanları gençliğin ve güzelliğin sırrını araştırıyor. Peki günümüzde yeni teknik ve uygulamalarla daha önce yapılamayan neler yapılabiliyor? Hangi koruyucu önlemlerle olduğumuzdan daha iyi görünebiliriz? Sorularımızı Allergan’ın davetlisi olarak İstanbul’a gelen, dünyaca ünlü Avustralyalı dermatolog Doç. Dr. Greg Goodman’a özel röportajımızda sorduk.
Goodman’dan ilk olarak günümüzde güzellik kavramına bakışın değiştiğini öğreniyoruz. En iyi cilt, gelen ışığı en iyi yansıtan ciltmiş. Fazla güneş lekesi, kırışıklıklar, kollajen eksikliği gibi ciltten ışığın eşit şekilde yansımasını engelleyen her şey cildimizin parlaklığını dolayısıyla güzel görünmesini engelliyor. Bu sorunların çözümüne yönelik yenilikler de devam ediyor. Mesela Goodman “Radyofrekans yöntemleri ve botoksla kırışıklıkları artık tamamen yok edebiliyoruz” diyor. Tabii kırışıklıkların ne kadar derin ve yoğun olduğunun da başarıyı etkilediğini belirterek. Botoksun etki süresinin yakında sekiz aya yani şimdikinin iki katına çıkacağını da müjdeliyor.
“Gıdıyı yok edebiliyoruz”
Goodman “Eskiden kırışıklıkları ortadan kaldırmak için kullanılan dolgular şimdi yüze şekil vermek ve yüz gerdirmek
İnsanlık tarihi boyunca yaşlanmayı geciktirme ve ömrü uzatma arayışı son bulmamış. “Orta yaşlı” kişiler, bu arayış üzerine en çok yoğunlaşanlar. Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu da kitabı “45’ten Sonra”da (Hayy Kitap) genç kalmanın sırlarını ve genç kalmak için tüketilmesi gereken süper gıdaları anlatıyor. Kitabında günümüzde orta yaşlarda en sık görülen hastalıklara ve sorunlara da değinen Yörükoğlu “İleride hastalıklara zaman ayırmamak için bugün sağlığınıza zaman ayırın” diyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 45-59 yaş aralığı olarak tanımladığı “orta yaş” eskiden sonun başlangıcı olarak görülüyordu. Günümüzde ise ortalama yaşam süresinin 70’in üzerine çıkmasıyla orta yaşa yeni bir başlangıç olarak bakılıyor. Ancak bu başlangıçla büyüme hormonu azalmaya başlıyor ve yaşlanma belirtileri ortaya çıkıyor. Kas kitlesi azalıyor, metabolizma hızı önemli ölçüde yavaşlıyor ve daha az kalori yakılabiliyor. Düzenli hareket ve spor gibi özel önlem alınmazsa, 50 yaşına gelindiğinde kas kitlesinin yaklaşık yüzde 25’i erimiş oluyor. Ve metabolizmadaki yavaşlamaya bağlı olarak kişiler kilo almaya başlıyor. Orta yaşlarda hem erkek hem kadında cinsel hormonlarda azalmaya bağlı olarak cinsel aktivitede azalma
Dün gece yeni bir yıla yeni umutlar ve dileklerle girdik. Konuştuğum psikologlar 2017’ye ruhsal açıdan iyi başlayabilmemiz için “Her şeye rağmen yaşamaya devam, umut etmeye devam, hayata sıkı sıkıya sarılmaya devam” yaklaşımını benimsememizi öneriyor.
Tabii kimileri bu zorlu yılın stresini atmak için yılbaşı gecesi yemeyi, içmeyi biraz abarttılar. “Bir geceden bir şey olmaz” diyerek bol kalorili yiyeceklerle sofraları doldurdular. Oysa hepimizin öncelikli yeni yıl dilekleri arasında sağlıklı olmak ve kalmak yer alıyor. Ancak ne kadar uyarsak da yılbaşı gecesi yağlı yemekleri ve alkolü fazla kaçıranlarımız olmuştur. Onlar için de Uzman Diyetisyen Sernaz Çakır Ercil’den yılbaşı gecesinin etkilerini temizleyip 2017 yılına sağlıklı bir başlangıç yapmamızı sağlayacak önerileri ve tarifleri öğrendik
“Kahvaltıyla başlayalım”
Yılbaşı gecesi uyku düzeninin dışına çıkılıp geç yatılıyor. Ne de olsa oyunlar oynanıyor, sohbetler uzuyor, ekranlarda birbirinden ilgi çekici programlar yer alıyor. Ancak yeni yılın ilk gününü de bütün gün uykuda geçirmemeliyiz. Ne kadar geç yatarsak yatalım 2017’nin ilk gününe, en geç 10.00-11.00 arasında güzel bir kahvaltıyla başlayalım.
Yılbaşı gecesi yediklerimiz ve
Geçtiğimiz hafta sonu ELPA (European Liver Patients Association / Avrupa Karaciğer Hastaları Derneği) tarafından Berlin’de düzenlenen bir basın toplantısını takip ettim. Toplantıda Türkiye’nin de içinde yer aldığı 25 Avrupa ülkesiyle Mısır ve İsrail’de düzenlenen Hep-CORE araştırmasının sonuçları, farklı ülkelerden gelen medya temsilcileriyle paylaşıldı.
Avrupa’daki ilk büyük hepatit araştırması olan Hep-CORE ile hepatit B ve C hastalıklarına yönelik ülkelerin sağlık stratejileri detaylıca analiz edildi. Bu analiz oldukça önemli çünkü viral hepatitler dünyada yedinci sıradaki ölüm sebebi olarak gösteriliyor.
Kendisi de geçmişte bir hepatit hastası olan ELPA Başkanı Dr. Tatyana Reic, Hep-CORE araştırmasının çok önemli bulgular ortaya koyduğuna değindi. Araştırma sonucunda ortaya çıkan verilerin ülkelerin sağlık politikalarına yön vermesi gerektiğini vurguladı. Özel röportajımızda ülkemize ve Avrupa’ya çok sayıda sığınmacı geldiğine değinerek, bunun hepatit hastalığının yaygınlığı açısından ciddi bir risk faktörü olabileceğinin altını çizdi. Reic sığınmacılar, seks işçileri, diyaliz tedavisi alanlar, şırıngayla uyuşturucu kullananlar gibi risk gruplarının mutlaka aşı ve tarama
Kanal D’de Ceyda Düvenci ile birlikte sunduğu “Doktorum” programından tanıdığımız Prof. Dr. Murat Aksoy’un “Doktorum Yanımda” (Siyah Kuğu Yayınları) kitabı yayımlandı. Damar cerrahisi uzmanı olan Aksoy “zamane hastalıkları” dediği günümüz dünyasının en büyük sağlık sorunlarını ele alıyor. İnternet bağımlılığından estetik bağımlılığına, tükenmişlik sendromundan tuvalet paranoyasına, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan obeziteye kadar pek çok sorun yer alıyor kitapta.
Kitap Zeki Müren vakası üzerinden kalp krizinin anlatılmasıyla başlıyor. Daha sonra Albert Einstein vakası ile aort anevrizmasını ve belirtilerini öğreniyoruz. Aksoy “Einstein zaman makinesini icat edebilmiş olsaydı ve 10 yıl sonrasına gidebilmiş olsaydı, hayatını kaybetmesine neden olan sorunun cerrahi yöntemle tedavisini yakalayabilecekti ve anevrizma nedeniyle ölmeyecekti” diyor.
“Bir tsunami gibi yayılıyor” dediği şeker hastalığının neden yükselişte olduğunu şöyle anlatıyor: “Yüksek enerji veren yiyecekleri artık çok daha fazla tüketiyoruz. Ancak aldığımız bu enerjiyi harcamıyoruz. Kısacık mesafelere bile arabamızla gitmeyi tercih ediyoruz.”
Uzun süre oturmayın
28 yaşındaki Emma Christofersen’in hazin hikayesi ise