Dr. Mauricio de Maio: “Yüzümüzün yolladığı yorgun, üzgün, kızgın görünme gibi mesajları yok etmek ve bunların yerine daha genç, feminen veya maskülen bir yüz oluşturmak mümkün”
Starlar yeni albümlerini tanıtmak için nasıl turneye çıkıyorsa, onların estetik cerrahları da geliştirdikleri teknikleri farklı ülkelerden uzmanlara anlatmak için ülke ülke geziyor. Ünlü estetik cerrah Dr. Mauricio de Maio da kendi geliştirdiği “MD Codes” tekniğini 26 ülkede uzmanlara anlatmak üzere bir tura çıktı. O tur kapsamında önceki hafta Allergan’ın davetiyle İstanbul’a gelmişken “kişilerin kendilerine dair hissiyatları ile görünüşlerini eşleştiren bir yöntem” olarak tanıttığı yöntemini konuşmak üzere kendisiyle buluştuk. Hollywood yıldızlarının nasıl bir psikolojiyle değişim talebinde bulunduğundan sosyal medyanın estetik trendlerini nasıl etkilediğine kadar pek çok konuyu Mauricio ile masaya yatırdık.
Tedavi protokolü
Dr. Mauricio “MD Codes tekniği ile estetik sorunları değil, duyguları ve değişim isteğinin altında yatan nedeni tedavi ediyoruz” diyor. Yani ben “Alnımın ortasındaki kırışıklığı yok eder misiniz?” diye gittiğimde, onu yok etmek yerine o kırışıklığı neden istemediğimi soruyor. Beni kızgın
Geçtiğimiz hafta Portekiz’in başkenti Lizbon’da Avrupa Endokrinoloji Kongresi düzenlendi. 95 ülkeden 3 bin 500’ün üzerinde uzmanın katıldığı kongrenin başkanlığını ilk kez bir Türk bilim insanı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Okan Yıldız yaptı. Uyku-obezite ilişkisinden bozulan hormon dengemize kadar birçok alanda kongrede konuşulanları ve açıklanan araştırma sonuçlarını Yıldız’dan öğrendik.
Kongrede dikkat çekici ne gibi yenilikler paylaşıldı?
Benim en ilginç bulduklarımdan bir tanesi obeziteyle uyku ilişkisine dair güncel verilerdi. İsveç’te bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre uyku süresi azalan bireyler daha çok yemeye başlıyor, daha kalorili yiyecekleri tercih ediyor ve gıda krizine daha sık giriyor. Ayrıca bu kişiler yedikleri yiyeceklerden daha çok keyif almaya ve daha az hareket etmeye başlıyor. Buradan yola çıkarak uyku süremiz azaldıkça daha çok kilo aldığımıza ve bel çevremizin genişlediğine dair veriler paylaştılar.
Çığır açacak gelişme
Uyku süremizin azalması bu değişimlere nasıl yol açıyor?
Bu değişimin nedenini de araştırmışlar ve uykumuz azaldıkça hormon dengemizin bozulduğunu bulmuşlar. Biz daha az uyudukça tokluğu
Ramazan ayına girdik. Orucun sağlığımız açısından sunduğu fırsatlardan yararlanmak için, “Sayarak Zayıfla 5333” ve “Sayarak Zayıfla Mutfakta” gibi kitaplarından tanıdığımız İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya ile buluştuk. Kaya ramazanı bir sağlık yatırımına çevirmemizi sağlayacak önerilerini paylaştıktan sonra mutfağa girdi ve bu aya özel sağlıklı lezzetler hazırladı.
- Bir iç hastalıkları uzmanının perspektifinden oruç nedir?
Beslenme yetersizliğine yol açmayan bir kalori kısıtlamasının canlıların yaşamını uzattığını biliyoruz. Bu nedenle amacına uygun şekilde ve doğru yiyeceklerle tutulan oruç yaşamı uzatan bir detokstur. Orucun sağlığa uzun vadede çok büyük faydaları olduğu için sadece ramazan ayı boyunca da değil, her hafta, haftada bir-iki gün kalori kısıtlaması yapacak oruçlar tutulmasını tavsiye ediyorum.
- Orucu amacına uygun şekilde ve doğru besinlerle nasıl tutabiliriz?
Sürekli atıştırdığımızda vücudumuzda sindirim sistemi organları da sürekli çalışıyor ve vücut aralıksız şekilde sindirim enzimlerine maruz kalıyor. Oysa oruç döneminde organlar dinlenmek için vakit buluyor, kendilerini onarma şansına sahip oluyorlar, bu da oruç tutanları iç organ yaşlanmasından koruyor.
Yaz yaklaşıyor. “Bu fazlalıklar nasıl gidecek?” diye düşünenlerdenseniz artık düşünmeyi bırakın ve değişim kararını alın. Üstelik bu sefer bir farklılık yapın ve rejime pazartesi günü değil, pazar günü başlayın. Yarın yani 21 Mayıs Avrupa Obezite Günü, sağlıklı beslenmeye ve daha çok egzersize başlamak için motive edici bir gün.
Avrupa Bölgesi’ndeki 46 ülkede yetişkinlerin yarısından fazlası obez veya fazla kilolu. Her üç kişiden birinin obez, birinin ise fazla kilolu olduğu ülkemiz, kilolu bireylerin oranı açısından Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın sözleriyle “En kötü 10 ülke arasında”. Sağlık otoriteleri salgın halini alan ve kalp-damar hastalıklarından diyabete, bazı kanser türlerinden hipertansiyona pek çok hastalığa yol açan obeziteyle mücadele için eylem planları oluşturuyor. Oysa bu sorunla mücadelede önce siz değişime karar vermelisiniz ki hem kendi yaşamınıza hem de aileniz, çocuklarınız, sevgiliniz ve sevdiğiniz tüm insanların hayatına kaliteli günler kazandırabilesiniz.
Önemli bir bilgiyle başlayalım: Obezitenin en önemli nedenlerinden olan sağlıksız beslenme ve hareketsizlik, önlenebilir ölümlerin ikinci en sık nedenidir. Yani ölümcül olan bu durum önlenebilir. Neler
Üniversite çağındaki erkeklerde meme küçültme operasyonlarının ciddi şekilde arttığını ve bu konunun artık bilimsel kongrelerde konuşulur hale gelecek kadar yaygınlaştığını üniversitede bir sohbette öğrendim. Bunun üzerine jinekomasti yani erkeklerde meme büyümesi sorunu üzerine Türkiye’de çok sayıda bilimsel çalışma yapan estetik cerrahi uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Mustafa Keskin’in kapısını çaldım. Meme küçültme operasyonlarına talebin ciddi şekilde arttığını doğruladı.
Obezitenin rolü var mı?
Bu durumda akla önce “Neden erkeklerin memeleri büyümeye başladı?” sorusu geliyor. Bu işin suçlusunun yediğimiz hormonlu tavuklar olduğunu düşünüyorum. Oysa Keskin “Herhangi bir gıdayla jinekomastiyi ilişkilendiren bilimsel bir çalışma yok” diyor. Ama en sık karşılaştıklar tür olan yağlanma artışına bağlı jinekomastinin gelişiminden yediğimiz yağlı gıdaların sorumlu tutulabileceğini anlatıyor.
Ülkemizde obezitedeki artışın bu sorunu da tetiklemiş olabileceği düşünülüyor çünkü meme büyümesi genellikle o bölgedeki yağlanmanın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ancak tek neden bu değil. Erkeklerin fit olma isteği de jinekomastiyi tetiklemiş. Daha kaslı olma adına spor salonlarına akın eden
Milyonlarca genç için hayatlarının belki de en zorlu dönemi başladı. Hayallerindeki üniversiteye girmelerinde oldukça belirleyici olan LYS’ye yaklaşık bir ay kaldı. Hem gençler hem de aileler asıl sınavdan önce ciddi bir sınavdan geçiyor, o da stres ve kaygıyla baş etme sınavı! Stres ve kaygı düzeyini azaltıp bu zorlu dönemi en kolay şekilde atlatmak için uzmanlara “Ne yapmalı?” diye sorduk. Uzmanlar gençlere uygulaması kolay ve başarılarını artırma fırsatı sunan önerilerde bulundu.
“Sosyal medya detoksu yapmalılar”
Doç. Dr. İlkay Demir (Rehberlik ve psikolojik danışmanlık uzmanı)
Bu dönemde öğrencilerde sınav kaygısı ile sık karşılaşıyorum. Bu kaygı ve stres normalin üzerine çıktığı durumlarda öğrencilere “Yapamayacağım, zaten şunu da çalışmadım” gibi olumsuz düşünceler yerine “Ben elimden geleni yapıyorum, başarabilirim” gibi olumlu düşüncelere odaklanmalarını öneriyorum. Stresli dönemlerde öğrencilere “Hayal kurun” diyorum. Örneğin istediği bir üniversite var ve o üniversitede tıp fakültesinde okumak istiyorsa, “Kendini o üniversitenin kampüsünde, beyaz önlükle hayal et” diyorum.
“Mini aralar verilmeli”
Öğrenciler kendilerini rahatsız veya gergin hissettikleri zaman hemen
Dünya Aşı Haftası (24-30 Nisan) kapsamında, GSK Türkiye’nin düzenlediği etkinlikte Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan aşıların sağlığımız açısından kritik bir öneme sahip olduğunu anlattı. Ceyhan aşılar sayesinde ülkemizde her yıl 14 bin ölümün engellendiğini vurguladı.
İnsanlığa büyük hizmet
Prof. Ceylan insanlık tarihi boyunca yapılmış en iyi hizmetin aşı olduğunu, i anlatarak konuşmasına başladı. Aşının sadece bireyi değil, toplumda o hastalığın yayılmasını engelleyerek toplumu da koruduğuna değindi: “Milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına neden olan çiçek hastalığı aşıyla ortadan kaldırıldı. Şimdi ikinci hastalık da çocuk felci olacak. Yılda 350-400 bin hastalık rapor edilirken Dünya Sağlık Örgütü aşılamayla bu hastalığı ortadan kaldırmayı hedefine aldı. Birkaç yıl içinde çocuk felcinin tamamen yok olmasını umuyoruz. Aşıyla yok etmeye yaklaştığımız bir diğer hastalık da kızamık. Hastalık, etkin aşılamayla ülkemizde yılda 4-7 kişiye kadar indi.”
Prof. Ceylan bakanlık rakamlarına göre çocukluk çağı aşılarının yapılma oranının yüzde 97
Farklı ülkelerden gelen gazetecilerle Almanya’da; ilaç firması Boehringer Ingelheim’ın yıllık basın toplantısına katıldım. Böylece çağımızın en büyük sorunu halini alan diyabet ve kanser gibi hastalıkların tedavilerine yönelik gelişmeleri doğrudan o araştırma projelerinin başında olan bilim insanlarından öğrenme fırsatını yakalamış oldum. Özel röportajlarımızda ise sağlık alanında hem gelecekte bizi ne gibi tehlikelerin beklediğini hem de mevcut sorunlara yönelik umut veren yenilikleri öğrendim.
Etkili bir molekül
Firmanın yenilik biriminden sorumlu Dr. Michael Pairet ile röportajımız sayesinde olumlu gelişmelerden haberdar oldum. Pairet diyabet tedavisinde geliştirdikleri, SGLT2 inhibitörü olan yeni bir molekülü anlattı. Diyabet ilaçlarının genellikle vücutta üretilemeyen, yetersiz üretilen veya gerektiği şekilde kullanılamayan insülinin bu yetersiz durumunu ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu ancak bu yeni molekülün kandaki fazla şekerin böbreklerden atılmasını sağlayarak farklı bir yoldan etki gösterdiğini açıkladı.
İlaç şekerle birlikte fazla suyun, sodyumun ve kalorinin de böbreklerden atılmasını sağladığı için kilo vermeye yardımcı olmak gibi ek faydaları da bulunuyormuş.