“Obeziteye Meydan Okuyanlar” kitabında obez insanların kendileriyle ve toplumla nasıl bir mücadele verdiklerine, başarılı sağlık muhabiri Yeşim Sert Karaaslan’ın kaleminden çıkan gerçek insan hikayeleri üzerinden tanıklık ediyoruz.
Gazeteci Yeşim Sert Karaaslan yeni kitabı “Obeziteye Meydan Okuyanlar”da obeziteyle mücadele eden ve fazla kilolarından kurtularak hayallerine kavuşan sekiz insanın hikayesini ele almış. Kişilerin hikayelerini okudukça; bir sağlık sorunu olan obezitenin insanlar arasında nasıl bir alay konusu nasıl bir dışlama unsuru olarak kullanılabildiğine tanık oluyorum. Dünyayı gezme hayali kurarken 200 metre yürümekte zorlanan, aşık olduğu erkeğe cesaretini toplayıp konuşmaya karar verdikten sonra “Güzel bir kızsın ama yapamam, kilonu sorun edebilir ve seni üzebilirim” cevabı alan, beden eğitimi dersinde minderin üstünde kendini bir top gibi hisseden bu kişilerin penceresinden baktıkça obeziteyi ve obez bireyleri çok daha farklı görmeye başlayacaksınız.
Kitabı okuyunca obeziteyle her an hepimizin karşılaşabileceği anlaşılıyor. Çünkü her hikayede kilo alma serüveni başka şekilde gerçekleşiyor. Kimisi çocukluğundan beri kiloluyken kimi doğum sonrası kimi ise geçirdiği
Dünyada 425 milyon yetişkin diyabet hastası ve 600 milyon obezite hastasının merakla beklediği yenilikçi tedavileri, buluşlarıyla milyonlarca hastanın hayatını değiştiren araştırmacılardan dinledik
Farklı ülkelerden gelen gazetecilerle, Danimarka’da, ilaç şirketi Novo Nordisk’in yıllık basın toplantısına katıldım. Çağımızın en büyük sorunu halini alan diyabet ve obezite tedavilerine yönelik gelişmeleri, doğrudan araştırma projelerinin başında olan bilim insanlarından dinledim. Veriler, yakın gelecekte diyabet ve obezite salgınının hız kesmeden devam edeceğini gösterse de bilimsel gelişmeler hastalar için umut vaat ediyor.
Dünyada 425 milyon yetişkin diyabet hastası ve 600 milyon obezite hastasının merakla beklediği yenilikçi tedavileri, buluşlarıyla milyonlarca hastanın hayatını değiştiren araştırmacılardan dinledik
Farklı ülkelerden gelen gazetecilerle, Danimarka’da, ilaç şirketi Novo Nordisk’in yıllık basın toplantısına katıldım. Çağımızın en büyük sorunu halini alan diyabet ve obezite tedavilerine yönelik gelişmeleri, doğrudan araştırma projelerinin başında olan bilim insanlarından dinledim. Veriler, yakın gelecekte diyabet ve obezite salgınının hız kesmeden devam edeceğini
En güncel bilimsel gelişmeler ışığında, yeniçağın salgını halini alan obezite, diyabet, hipertansiyon ve tiroid hastalıkları gibi sağlık problemlerinden korunmak için ne yapmalıyız?
Geçtiğimiz hafta obezite, diyabet, hipertansiyon ve tiroid hastalıkları gibi sağlık problemleri hakkında en güncel bilimsel gelişmeleri, 40. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’nde dinledim. Artık uzmanlar yeni tedaviler üzerinde çalıştıkları kadar, bu hastalıkları önlemek için de çabalıyor. İşte yeniçağın salgını halini alan bu hastalıklardan korunmak ve sağlıklı yaşamak için yapabileceklerimiz…
Önce her şeyden önce, değişime yediklerimizle başlayacağız. Prof. Dr. İlhan Yetkin çikolatalarda, şekerlemelerde, bisküvilerde, hazır meyve sularında, gazlı içeceklerde, kurabiyelerde ve hatta ketçapta bile yer alan nişasta bazlı şekerin (NBŞ) zararlarını yeni araştırma sonuçlarına da değinerek anlatıyor. Çay şekeri olarak bildiğimiz beyaz şekerden kaçarken NBŞ’lere tutulmuş olmamız, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şey. Bu şeker tokluk duygusu yaratmıyor böylece ne kadar yediğimizin farkına da varmıyoruz. Normal şekerden 2.5 kat daha tatlı olduğundan bir yemeye başladık mı,
Prof. Dr. Tolga Fikret Tözüm ekibiyle birlikte yeni bir implant yöntemi olan Diş İmplant Fideleme Tekniği’ni saygın bir bilim dergisinde yayımlayarak dünya literatürüne kazandırdı. Yeni yöntem tedavi süresinin kısalmasına ve implantın cerrahi esnasında üç boyutlu olarak ayarlanabilmesine olanak sağlıyor
Mevcut sağlık sorunlarına yeni tedavi seçenekleri oluşturmak için dünyanın dört bir yanında çalışan bilim insanları var. Bu hafta o bilim insanlarından olan, kendi alanında oldukça başarılı bir tekniği dünya literatürüne kazandıran Prof. Dr. Tolga Fikret Tözüm ile geliştirdiği yeni tedavi yöntemini konuştuk. Diş implant tedavilerinde tedavi süresini kısaltan bu yöntemle implantın cerrahi esnasında üç boyutlu olarak ayarlanabilmesi de mümkün hale geliyor. Aslen Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Tözüm’e, şuanda çalışmalarına Amerika’da Chicago Illinois Üniversitesi’nde devam ettiğinden, Amerika’da ve Türkiye’de diş tedavileri arasındaki farklılıkları da sordum.
- Diş implant tedavisinde yeni bir yöntem geliştirdiniz. Bu hangi ihtiyaçtan dolayı ortaya çıktı?
Diş implant (Titanyum vida) cerrahileri diş eksikliklerinin giderilmesi için kliniklerde rutin olarak uygulanmakta olan
Aile hekimine hastalanmadan gidip, koruyucu önlemler hakkında bilgilenerek ve sağlıklı alışkanlıklar kazanarak hastalıkları pas geçmek mümkün olabilir.
Gebelerden bebeklere, çocuklardan yaşlılara kadar her yaş grubunun anlık sorunlardan kronik hastalıklara kadar sağlık için başvurdukları ilk doktorlar aile hekimleri oluyor. Peki hiç düşündünüz mü, neden hep bir sorunla onlara gidiyoruz? Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış sağlık çalışanlarını sağlıklı günlerimizde de ziyaret etsek ve hastalıkları önlesek çok daha iyi değil mi? Elbette aile hekimleri de daha sağlıklı bir toplum idealinin gerçekleşmesi için buna katılıyor. Ancak İstanbul Aile Hekimliği Derneği tarafından 1-5 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen 5. Ulusal Aile Hekimliği Kongresi’nde, bu ideale ulaşmamız için daha epey yolumuz olduğunu anladım.
Göstergelerde ciddi iyileşmeler var
Bir ülkenin sağlık sisteminin durumunu anlatan anne ölüm hızı, bebek ölüm hızı gibi temel sağlık göstergeleri vardır. Aile hekimliği sistemine geçildiğinden beri bu göstergelerde dünyanın takdirle izlediği ciddi iyileşmeler yaşandı. Örneğin 2009 yılında binde 13.9 olan bebek ölüm hızı, 2016’da binde 10’a geriledi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2013
Yeni araştırmalara göre cildimizi sağlıklı ve genç tutmak için serbest radikallerin proteinlerimize saldırmasını önlememiz gerekiyor. Bunu öğrendiğinden beri araştırmacılar proteinlerimizi koruyan aktif maddeler üzerinde çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta Hırvatistan Split’te bir araştırma enstitüsündeydim. Mediterranean Institute for Life Sciences’ın doğal güzellikleri insanı masal diyarında gibi hissettiriyordu. Enstitüde Bioderma ve Institut Estederm markalarının bir çatıda toplandığı NAOS’un da araştırma laboratuvarları var. Laboratuvarları gezerken araştırmacılardan güncel araştırmalarının sonuçlarını dinledim. Bir yandan da enstitüde düzenlenen “The Ecobiology Summit”te dermokozmetikte yeni bir yaklaşım olan ekobiyoloji hakkında fikir sahibi oldum.
Ekobiyoloji cildimizin çevresiyle ve vücudun işleyişiyle uyumunu anlamaya çalışan bir bilim ve bu yaklaşıma göre sağlıklı bir cilde sahip olmak için cildi korumanın yanı sıra savunma sistemlerini ve doğal mekanizmalarını güçlendirerek dış çevreye adaptasyonunu artırmak gerekiyor. Yani uzmanlar sadece güneşten korumak yerine, cildi maruz kalacağı güneşe adapte ederek uğrayacağı zararı en aza indirmekten bahsediyor. Ekobiyoloji
Doğuştan kalp hastalıkları hem ülkemizde hem de dünyada doğuştan gelen hastalıklarda bir numara… Erken teşhis edildiğinde büyük oranda tedavi edilebilen bu soruna karşı ailelerin farkındalığını arttırması gerekiyor
7 yaşındaki Çınar “Benim kocaman bir hayvanat bahçem var. İçinde sevimli hayvanlar dolaşıyor. Mesela çok hızlı koşan atlar var. Böyle dıgıdık dıgıdık diye koşuyorlar…” diye kalbini anlatmaya başlıyor. Çocuk Kalp Vakfı (ÇKV) Gönüllüsü Çınar, doğuştan kalp hastalığı ile dünyaya gelmiş. Şu anda yaşıtları gibi koşup oynayabilen sağlıklı bir çocuk olsa da kalbindeki sorun nedeniyle bir dizi operasyon geçirmiş. Yani yaşına göre pek çok zorluk yaşamış. Yine de Çınar kalbiyle çok barışık, kalbini çok seviyor. Çınar’ın hikayesini ve kalbine dair hayal gücünü Philips’in ÇKV iş birliğiyle hayata geçirdiği “Kalbinin Resmi” projesi sayesinde öğrendim. Projenin amacı tam da bu zaten: “Doğuştan kalp hastalıkları hakkında farkındalığı artırmak”…
23 Nisan Çocuk Bayramı’na iki gün kaldı. O nedenle bu haftayı da çocuklarda sık görülen, erken teşhis edildiğindeyse büyük oranda tedavi edilebilen, doğuştan kalp hastalıklarına ayıralım istedik. Doğuştan kalp hastalıkları hem ülkemizde hem de
Çocuk Gelişimi Uzmanı Prof. Dr. Arzu Yükselen’den çocukların gelişim evrelerine göre dijital teknolojik cihazların ne şekilde kullanılmaları gerektiğini öğrendik.
Günümüzde çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren dijital teknolojiyi kullanır hale geldi. Üstelik bu kullanım sınır tanımayan bir noktaya ulaştı. O kadar ki aileler sosyal bir organizasyon için bir araya geldiğinde, çocuklar bir kenarda büyülenmiş bir şekilde cep telefonlarına veya tabletlere bakıyor. Ebeveynler çocuklarına yemek yedirmek veya kendileri bir işle uğraşmak istediklerinde de bu cihazları çocukları oyalamak için kullanıyor. Dijital teknolojinin yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini elbette göz ardı edemeyiz. Peki bu cihazlar zarar yerine yarar sağlasın istiyorsak, çocuklar tarafından nasıl kullanılmalı? Çocuk Gelişimi Uzmanı Prof. Dr. Arzu Yükselen anlattı.
0-3 yaş
Amerikan Pediatri Akademisi’ne göre bebekler iki yaşa kadar onları edilgen ve hareketsiz bırakan medya ve iletişim araçlarıyla kesinlikle bir araya getirilmemeli. Çünkü bebekler, iletişim kurmayı ve sosyal etkileşimde bulunmayı çevrelerindeki yetişkinleri taklit ederek ve onlarla etkileşimde bulunarak öğreniyor. Dolayısıyla bu cihazlarla