Doğanın renklerini tüm çekiciliğiyle sunduğu, açan çiçeklerin güzel kokularını dört bir yana saldığı baharı, hakkını vererek geçirirsek, bahar bize iyi gelecek
Doktora tezimde “iyilik hali” kavramını çalışırken mevsimlerin, kendimizi nasıl hissettiğimizi ciddi şekilde etkileyebildiğini gösteren yayınlar okumuştum. Açılışı “bahar yorgunluğu” ile ve soğuk günlerle yapsak da mevsimler arasında yarışma olsa ilkbahar herhalde iyilik halimizi en çok yükselten mevsim seçilir. “Bu mevsimde alerjim azıyor, hayat bana zindan oluyor” gibi özel bir durumunuz yoksa, güneş ışınlarının kendini daha çok hissettirmeye başladığı, doğanın tüm çekiciliğiyle göz kırptığı bu mevsimin ruh ve beden sağlığımız üzerindeki olumlu etkisini inkar etmeniz zor. Peki baharda bizi nasıl bir değişim bekliyor ve ilkbaharın iyilik halimizi yükseltmesini nasıl sağlarız?
Güneşli günlerin tadını çıkarın
Bu yazıyı yazmak için bilgisayar başına geçmeden önce yakın bir arkadaşım aynen şöyle dedi “Kendimi dayak yemiş gibi hissediyorum. Bir yorgunluk, bir halsizlik… Hiçbir şeye enerjim, isteğim yok!” Ben de “Bahar yorgunusun” dedim. Bazı kişilerde bahar yorgunluğu kendini sinirlilik, uyku bozukluğu ve kilo kaybıyla da
Sağlık Bakanlığı geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını yaygınlaştırmayı hedefliyor. Bu kapsamda bazı uygulamaların SGK tarafından geri ödeme kapsamına alınması bile gündemde…
Sağlık Bakanlığı fitoterapi, akupunktur, hipnoz, müzik terapi gibi geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını (GETAT) yaygınlaştırmayı hedefliyor. Bu kapsamda da doktor tarafından reçete edilen uygulamaların bir kısmının SGK tarafından karşılanması gündemde… Yani doktorunuzun yazdığı çay karışımına belki de artık devlet güvencesinde ulaşabileceksiniz.
Bazılarını kısaca tanıyalım
Yıllarca “modern” tıp GETAT’a karşı dursa ve onu “çağ dışı” ilan etse de tüm dünyada hatta gelişmiş ülkelerde bile GETAT yaygın şekilde kullanılıyor. Elbette bu uygulamaları ilgili alanda eğitimini tamamlamış, sağlık profesyonellerinin yapması gerekiyor. Öteki durumda alan, şarlatanların ve umut tacirlerinin eline kalıyor. Oysa bilimsel kanıtlara dayalı olarak yapıldığında GETAT büyük fayda sağlayabiliyor. GETAT alternatif bir tedavi de değil. Yani ilacı bırakalım, bu uygulamalara yönelelim diye bakmamalıyız. Ama baştan hasta olmayacak şekilde direncimizi güçlendirecek bitkisel çaylar ile hasta olmamızı önleyerek antibiyotik
Alanında en iyi uygulama örneği olarak uluslararası bir konferansta sunulan “Yemekte Denge Eğitim Projesi” gösteriyor ki, çocuklara sağlıklı beslenmeyi öğreterek, çağın salgını obeziteye karşı önemli bir adım atmış oluyoruz.
Dünyada fazla kilolu ve şişman çocukların, ergenlerin sayısı hız kesmeden artmaya devam ediyor. Fazla kilonun beraberinde getirdiği ciddi sağlık riskleri uzmanları, bu riskle mücadele adına stratejiler geliştirmeye itiyor. Bu “salgın”dan korunmanın en etkili yollarından biri elbette sorun başlamadan önlem almak yani çocukları bilgilendirmek. Ne yemeliler, ne kadar yemeliler, fazlası nasıl zarar verir? Geçtiğimiz hafta Barselona’da düzenlenen 11. Uluslararası Çocukluk Çağı Obezitesi ve Beslenme Konferansı’nda Sabri Ülker Vakfı’nın, Milli Eğitim Bakanlığı ile ilkokullarda yürüttüğü, “Yemekte Denge Eğitim Projesi” alanında en iyi uygulama örneği olarak sunuldu. “Ağaç yaşken eğilir” diyerek, 7 yılda Türkiye’de 10 ilde, 6 milyon çocuk, öğretmen ve ebeveyne ulaşan projenin, ileride tüm ilkokullarda okutulacak bir derse dönüşmesi hedefleniyor.
Her 3 çocuktan 1’i şişman
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), UNICEF ve Dünya Bankası’nın raporuna göre 2016 yılında; 5 yaş altında
Dr. Ayça Kaya yeni kitabında kalıcı olarak kilo vermenin püf noktalarını anlatıyor. Kaya kişinin herhangi bir diyete veya ilaca bağımlı olmadan, yeme davranışlarını değiştirerek kalıcı olarak kilo verilebileceğini söylüyor.
Sayarak Zayıfla 5333” kitabıyla tanıdığımız iç hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya, yıllardır kilo problemi yaşayan kişilerle çalışıyor. Bunca yılda okuduklarını ve gözlemlediklerini de hap bilgiler şeklinde, hasta hikayeleriyle de süsleyerek yeni kitabında paylaşıyor. “Kalıcı Zayıfla, Kilo Vermenin Püf Noktaları” (Doğan Kitap) haftaya raflarda yerini alacak. Kitap çıkmadan önce Dr. Kaya ile buluştuk. Önce birlikte sabah sporumuzu yaptık sonra da sağlam bir kahvaltı… Çünkü Dr. Kaya’ya göre kalıcı kilo vermek için güne iyi bir kahvaltıyla başlamak ve egzersizi ihmal etmemek gerekiyor. Ancak bu kadarı yetmiyor! Kaya dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıralıyor:
Gerçeğin farkına varın
Kilo probleminiz varsa çok ciddi bir sağlık sorunuyla karşı karşıya olduğunuzun farkına varın. Öncelikle bel çevrenizi mezurayla ölçün. Kadınlarda 84, erkeklerde ise 94 santimetre ve üzerindeki değerler sorunludur. Ayrıca kilonuzu, boyunuzun karesine bölerek hesaplayacağınız vücut kitle
Güncel bir araştırmanın sonuçlarına göre artık ders aralarında öğrenciler sınıftan dışarı çıkmıyor. Teknoloji bağımlılığı kaynaklı bu durum, öğrencilerin hastalanması ve bakteriyel bir salgın riskini getiriyor
İstanbul Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nüket Sivri ekibiyle birlikte iç ortam hava kalitesinde önemli bir rol üstlenen bakterilerle ilgili bir araştırma yaptı. Hedefleri solunan havada, insandan insana hava yoluyla geçen bakterilerin ne yoğunlukta olduğunu tespit etmekti. Teneffüs zili çalar çalmaz kendilerini koridora atan bir nesil oldukları için ders aralarında, koridor gibi ortak kullanım alanlarında bakteri yoğunluğunun çok yüksek çıkacağını düşünüyorlardı. Araştırma sonuçlarıysa hiç de bekledikleri gibi değildi. Koridorlar ve hatta tuvaletler bile bakteri yoğunluğu açısından sınıflara yaklaşamamıştı. Sınıflarda ciddi bir düzeye yükselerek öğrencileri hasta eden ve salgın tehdidini beraberinde getiren yüksek bakteri yoğunluğunun altında, şaşıracak mısınız bilmem ama teknoloji bağımlılığı yatıyor.
Bakterilerin yoğun olduğu alanlar
Teknoloji bağımlılığının esir aldığı yeni nesil, ders zili çalar çalmaz telefon, tablet gibi akıllı cihazlara
İngiltere’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre; 1980’li ve 1990’lı yıllarda doğan milenyum kuşağı, sağlıklı yiyecekler trendinin takipçileri olarak ün yapmış olmasına rağmen şimdiye kadarki en şişman nesil olacak.
Bu hafta başında The Telegraph’ta “Milenyum kuşağı kayıtlardaki en şişman nesil olacak” başlıklı bir haber yayımlandı. Haber İngiltere’de kanserle ilgili yapılan bir araştırmanın verilerine dayanıyor. Habere konu olan araştırmaya göre, 1980’li ve 1990’lı yıllarda doğan milenyum kuşağının yüzde 74’ü orta yaşlarına geldiklerinde fazla kilolu veya obez olacak. Obezitenin kanserden diyabete, kalp hastalıklarından fiziksel işlev sorunlarına kadar onlarca ciddi hastalığa zemin hazırlayan bir sorun olduğu düşünüldüğünde tek bir soru akla geliyor: Tehlikenin farkında mısınız?
Sağlıksıza erişim çok kolay
Milenyum kuşağı sağlıklı yiyecekler trendinin takipçileri hatta belki de öncüsü olan bir kuşak. Bu yazıyı bizzat o kuşağın içinde yer alan bir temsilci olarak yazıyorum. Son yıllarda Instagram sayfam ve izlediğim Instagram hikayeleri kendi kuşağımdaki arkadaşlarımın paylaştığı sağlıklı lezzetlerle dolup dolup taşıyor. Aslında herkes yeni trendi takip ediyor. Biliyoruz ki
Dünya Gastroenteroloji Derneği Başkanlığı’na seçilen Prof. Dr. Cihan Yurdaydın “Etki gücü yüksek bilimsel dergilerde Türkiye’den yollanan bir çalışmanın kabul edilme oranı ne yazık ki düşük oluyor. Kendimizi bilim ülkesi olarak kabul ettirmeliyiz. Israrla bilim üretmeye çalışmalıyız” diyor .
Güzel şeyler de oluyor! Acı haberlerle dolu ülke gündemimiz hepimizin yüreklerini dağlamaya devam ederken, kötümser bir hava hakimiyetini artırırken, toplumsal depresyon pusu kurmuş beklerken umutsuz olmayın, olmayalım diyorum. Ülkemizde gurur duyacağımız bilim insanlarımız var. Onların sayesinde güzel gelişmeler oluyor. Belki bu dönemde en çok onların sesine kulak vermeye ihtiyacımız var. Ben bu hafta Ankara’da onlardan biri olan Prof. Dr. Cihan Yurdaydın ile tanıştım. Geçtiğimiz ekim ayında Yurdaydın’ın, Dünya Gastroenteroloji Başkanı olarak seçildiğini öğrendim. Amerika, Avrupa, Asya, Afrika gibi farklı kıtalardan, dünyada 100’den fazla gastroenteroloji derneğinin bağlı olduğu büyük bir örgütün başkanı oldu, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yurdaydın. Amerikalı bir başkandan görevi devraldığında bu global derneğin ilk defa bir Türk başkanı oldu. Bu görevi sayesinde, 2019
I. Hematolojik Nadir Hastalıklar Kongresi’nden iyi bir haberle dönüyorum. Uzmanlara göre hematolojik nadir hastalıkların tedavisi için geliştirilen yeni ilaçlar tedavideki başarı şansını artırıyor.
Az sayıda kişiyi etkileyen sorunlar sizce ne kadar büyüktür? Bu soruya elbette herkes farklı bir cevap verebilir. Ancak o az sayıda kişiden biri siz olduğunuzda, artık o sorun dünyanızın merkezi oluyor. Nadir hastalıklara sahip bireylerde de benzer bir durum geçerli. Neyse ki geçtiğimiz hafta katıldığım I. Hematolojik Nadir Hastalıklar Kongresi’nden iyi bir haberle dönüyorum. Uzmanlara göre yeni geliştirilen tedaviler, hematolojik nadir hastalıkların tedavisinde başarı şansını artırıyor.
“6-8 bin nadir hastalık var”
Doç. Dr. Mehmet Sinan Dal, 2000’de bir veya daha az kişide görülen hastalıkların “nadir hastalıklar” olarak kabul edildiğini söylüyor. Dünyada bilinen 6-8 bin nadir hastalık var. Bu hastalıklar dünya genelinde 250-300 milyon insanı, ülkemizde ise yaklaşık beş milyon kişiyi etkiliyor. Nadir hastalıklar az sayıda kişiyi etkilediğinden, ilaç firmaları açısından genellikle karlı bir pazar olarak görülmüyor. Ancak ülkeler nadir hastalıklara yönelik tedavi geliştirilmesi için