İngiltere’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre; 1980’li ve 1990’lı yıllarda doğan milenyum kuşağı, sağlıklı yiyecekler trendinin takipçileri olarak ün yapmış olmasına rağmen şimdiye kadarki en şişman nesil olacak.
Bu hafta başında The Telegraph’ta “Milenyum kuşağı kayıtlardaki en şişman nesil olacak” başlıklı bir haber yayımlandı. Haber İngiltere’de kanserle ilgili yapılan bir araştırmanın verilerine dayanıyor. Habere konu olan araştırmaya göre, 1980’li ve 1990’lı yıllarda doğan milenyum kuşağının yüzde 74’ü orta yaşlarına geldiklerinde fazla kilolu veya obez olacak. Obezitenin kanserden diyabete, kalp hastalıklarından fiziksel işlev sorunlarına kadar onlarca ciddi hastalığa zemin hazırlayan bir sorun olduğu düşünüldüğünde tek bir soru akla geliyor: Tehlikenin farkında mısınız?
Sağlıksıza erişim çok kolay
Milenyum kuşağı sağlıklı yiyecekler trendinin takipçileri hatta belki de öncüsü olan bir kuşak. Bu yazıyı bizzat o kuşağın içinde yer alan bir temsilci olarak yazıyorum. Son yıllarda Instagram sayfam ve izlediğim Instagram hikayeleri kendi kuşağımdaki arkadaşlarımın paylaştığı sağlıklı lezzetlerle dolup dolup taşıyor. Aslında herkes yeni trendi takip ediyor. Biliyoruz ki artık sağlıklı lezzetleri paylaşmak “in”, fast food paylaşmak “out” oldu. Bir fast food zincirinde yemek yemek, paketli gıdaları tüketmek, asitli içecekleri içmek neredeyse “ayıp” kabul ediliyor. Bir gün çaya şeker atma gafletinde bulunduğumda en yakın arkadaşımın “Kanser mi içeceksin?” sorusuyla çayı elimden bıraktığımı hatırlıyorum. Sağlıklı beslenmeyi bir yana bırakalım, gelelim obezitenin en büyük düşmanı hareketsiz yaşama… Hangimiz son yıllarda sporun hayatımıza en hızlı giren alışkanlık olduğunu inkar edebilir? Fit kadınlar ve kaslı erkeklerle dolan gazete sayfaları, televizyon ekranları neredeyse kendi bedenimizi garipsememize yol açtı. Üniversiteye kadar tüm beden eğitimi derslerinden bir yolunu bulup kaçmış olan ben bile itiraf etmeliyim ki, bir sağlıkçı olmanın bilincinden öte beğenilme arzusuyla var gücümle sporu sürdürmek için çabalıyorum.
Öyleyse sağlıklı yaşam trendinin öncüsü olan biz, nasıl en şişman nesil olacağız? The Telegraph’ın haberindeki araştırmaya göre bu sorunun cevabı değişen çevre şartlarında gizli… Örneğin gıda endüstrisi, gelişen pazarlama biliminin taktiklerini zekice kullanarak aklımızı çelmeye çalışıyor. Reklamları bir düşünün. Mutlulukla ilişkilendirilen çikolatalar, eğlenceyle ilişkilendirilen asitli içecekler gözünüzün önünde canlanmıyor mu? Haberde yer alan araştırma sağlıksız yiyeceklere erişimin çok kolay olmasını da yükselen obezite krizinin önemli bir nedeni olarak görüyor. Ki bu da çok doğru! Sağlıksız yemek yememek adına kendime söz verdiğim dönemlerde bile yiyecek sağlıklı bir şey bulamadığım çok oluyor. Hızlı şehir hayatında, çabuk yemenin bir zorunluluk halini aldığı anlar oluyor. O anlarda sağlıklı bir atıştırmalık bulmanın ne kadar da zor olduğunu düşünün. Her şeyi bir kenara koyun, “Sağlıksız beslenmeyin” mesajıyla dolu sağlık kongrelerini takip eden biri olarak oturumlar arasındaki kahve molalarında bir tane sağlıklı atıştırmalık bulamadığım yüzlerce kongreye katıldım. Daha ne olsun!
Kanser yemeyin!
Şimdi kendi kuşağıma çağrıda bulunuyorum: Bizi aklımızı çelen reklamlardan korumuyorlarsa biz de izlememeyi ve kanmamayı öğreneceğiz. Bize sağlıklı gıdaları ucuza, kolay erişimle sunmuyorlarsa biz de kendi gıdalarımızı kendimiz hazırlayacağız. İşe giderken arabasındaki koltuğu, yolculuğu paylaşan bir nesil olarak hazırladığımız sağlıklı yiyecekleri birbirimizle paylaşmamıza kim mani olabilir? Gelin birbirimizi motive edelim ve “Geliyorum” diyen tehlikeye karşı her gün birbirimize hatırlatalım: “Obezite kanserin en büyük sebeplerinden, kanser yeme!”