“Ölü Ozanlar Derneği” filminin final sahnesi gibiydi.
Orada kahraman, sisteme kafa tuttuğu için okuldan atılan “yenilikçi hoca”ydı. Öğrencileri onu sıraların üstünde ayağa kalkarak alkışlarla selamlıyordu.
Dünkü kurultayda ise “yenilikçi” rolünde Kılıçdaroğlu vardı. O da konuşmasının finalinde, korkmuş, yılmış kesimleri ve partisini ayağa kalkmaya çağırdı.
“Ben ayaktayım! Sizler de ayakta mısınız” diye sordu.
Uzun bir konuşmanın etkisiyle mahmurlaşmış salon bir anda silkindi. Birer ikişer doğruldular.
“Korku imparatorluğuna ‘Yeter artık’ demek için ayağa kalkmaya hazır mısınız” sorusuyla (Baykal ve çevresi dışında) tüm salon “Hazırız” diye ayaklandı.
Kılıçdaroğlu “Ben de hazırım” dedi.
Eski bir CHP milletvekili anlatıyordu geçenlerde... Kılıçdaroğlu’nu aramış:
“Parti Meclisi için adayım sayın Genel Başkanım” demiş.
Telefonun diğer ucunda “derin bir sessizlik” olmuş.
CHP lideri bir süre susmuş.
Sonra “Hayırlı olsun” demiş. Kapatmışlar.
Durum, anlaşılmış.
* * *
Başbakan Erdoğan, referandum kampanyasında sık sık 1930’ların tek parti zihniyetine atıf yapmıştı.
“Biz, CHP’nin tek parti zihniyetinden, baskılarından çok çektik. Bu milleti inim inim inlettiler” demişti.
Geçenlerde Aslı Aydıntaşbaş da, Başbakan’a yakın isimlerden, Pollmark araştırma şirketinin kurucusu Ertan Aydın’dan şu sözleri nakletti köşesinde:
“Nasıl ki Erdoğan 2002’de milli görüş gömleğini çıkardıysa, Kılıçdaroğlu da 1930’ların Kemalizm gömleğini çıkarmalı.”
* * *
Doğru da, Kılıçdaroğlu’ndan çıkarmasını istedikleri gömleği, geçen gün Erdoğan‘ın üzerinde görür gibi oldum ben...
Şöyle oldu:
Gece halüsinasyonlar görüyordu. Gözlerini tavana dikmiş yatarken hepten incelmiş uzun parmaklarını duvara doğru uzatıyor, “Beni almaya geldiler. Ayaklarımdan çekiyorlar” diye mırıldanıyordu.
Gelenleri tahmin ediyor, göndermemek için elini sımsıkı tutuyorduk.
Sonucu malum bir ölüm-kalım savaşıydı bu...
Yenileceğimizi bildiğimiz halde çekiştirip duruyorduk.
Ve babam, ne yazık ki, kendisini çağıranların safındaydı.
* * *
Akransızdı çünkü...
Erdoğan iki hafta önce gittiği Hırvatistan’da evsahibi başbakana, 1782 tarihli bir belge hediye etti.
I. Abdülhamid’in, gayrimüslimlerin mallarına, canlarına, kilise ve mezarlarına dokunulmayacağına dair hükmüydü bu...
Erdoğan, bu topraklarda farklı dinden olana, asırlardır gösterilen hoşgörüyü belgeliyordu.
* * *
O gün, İstanbul’da Avrupa Yazarlar Parlamentosu toplanacaktı ve yıllar önce İslam’a hakaret ettiği söylenen bir yazar, tehditlerden korktuğundan gelmekten son anda vazgeçti.
O gün, Malatya’da biri Alman uyruklu üç kişiyi Hıristiyanlık propagandası yapıyor diye boğazını keserek öldürenler, olaydan 4 yıl sonra 30. kez duruşmaya çıkmaya hazırlanıyordu.
O gün, Bodrum’da bir Hıristiyan’ın naaşı, Müslümanlar rahatsız oluyor diye mezarından çıkarılıp kabristanın uzak bir köşesine naklediliyordu.
Önceki günkü “Çapkın’ın Sicili” yazımdan sonra İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın aradı. Gayet kibardı.
“Yazınızı okudum. Maddi hata var” diye girdi söze:
“İşkence olayı, benim Manisa emniyet müdürlüğümden 3 yıl önce olmuş” dedi.
“Biliyorum” dedim; “Siz 1998-2001 arası görev yaptınız. Yani işkenceci polisler resmi araçlarla mahkemeye gidip gelirken, aylarca adreslerine ulaşılıp tebligat yapılamazken emniyet müdürüydünüz. Ben de bunu yazdım zaten...”
“O dönem Manisa’yla ilgili yaptığınız 40 Dakika programını da izlemiştim” dedi Çapkın, ama polisin yargılama sürecinde olup bitenlerle adının ilişkilendirilmesini “Zorlama bir yorum” olarak niteledi.
Manisa davası
Arkadaşım küçük kızıyla yolda yürüyormuş. Birden ortalık karışmış. Yürüyüş yapan gençlere polisin saldırısına tanık olmuşlar. Arkadaşım gaz bulutu altında oradan kaçmaya çalışırken, panik halindeki kızı sormuş:
“ -Polis niye onları dövüyor anne?”
“ -İzinsiz gösteri yapıyorlarmış kızım...”
Küçük kız irkilmiş:
“ -Peki bizim iznimiz var mı anne?”
* * *
Barışçıl yürüyüşlere yapılan resmi saldırıların asıl kalıcı sonucu budur:
Sigara hepimizden hayırlı ve sadık dostu, yanından ayırmadığı yavuklusuydu babamın...
Ben geldiğimde uzun zamandır beraberlerdi.
Ben varken de hep dudak dudağa oldular.
65 sene boyunca hiç ayrılmadılar.
Taa ki önceki haftaya kadar...
* * *
15 yaşında tutulmuştu ona...