Türkiye üzerinde bir nükleer silah patlarsa sonuç ne olur? Başbakanken İsmet İnönü bunu inceletmiş. Bulguları, damadı Metin Toker’in kitabında (“İnönü’nün Son Başbakanlığı”, Bilgi-1969) var:
“Nükleer savaş çıkarsa bunun (Türkiye’deki) Hiroşima’sı İstanbul ve Ankara olacaktır. Ankara’nın ortası, Dil-Tarih- Coğrafya Fakültesi’nin yanındaki tren köprüsüdür. İstanbul’un ortası ise Galata Köprüsü... Bunların üzerinde, 500 metre yükseklikte patlatılacak bir nükleer bomba, 3,5 kilometre içinde canlı bırakmaz.”
* * *
Bugün Wikileaks sayesinde (yarı resmi olarak), Türkiye topraklarında nükleer silahlar olduğunu öğreniyoruz.
Tarih: 12 Kasım 2009...
Alman Ulusal Güvenlik Danışmanı, ABD Dışişleri Müsteşarı ile görüşüyor. Hükümet, Almanya’daki tüm nükleer silahları kaldırmayı planlıyor. Amerikalı müsteşar Alman danışmana diyor ki:
“Almanya ile birlikte Belçika ve Hollanda da füzelerini çekerse Türkiye’dekileri tutmamız zor olacak.”
Wikileaks belgelerinin içeriğinde şimdilik “Vay canına” dedirtecek fazla bir şey yok.
O yüzden başka bir şeye “Vay canına” diyoruz:
Koca Amerika’nın, özgüven körlüğü içinde bu kadar önemli belgeleri sızdırmış oluşuna...
Ve kriptoları yazan “büyük”elçilerin ciddiyetsizliği ve basiretsizliğine...
Hep Amerika’nın bizden fazla şey bildiği efsanesiyle yetişmiş kuşaklar için ne hayal kırıklığı...
* * *
Konuştuğum Türk diplomatlar da Amerikalı meslektaşlarının kriptolarındaki aşırı kibir ve nakıs bilgiyi bıyık altından tebessümle yorumluyorlardı.
Gazetecilik hayatımın en heyecanlı dönemlerinden birini 1987’de yaşamıştım. Rahmetli Ercan Arıklı, “Söz” gazetesini çıkaracaktı. Gazetenin ilk manşeti, bizim “Özel Haber Ekibi”nden bekleniyordu.
Tam o günlerde elimize ulaşan bir belge, Arıklı’ya “İşte bu” dedirtti.
Bunlar, 1979’da İranlı öğrencilerin Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği baskınında ele geçirdikleri diplomatik yazışmalardı. Çuvallar dolusu evraktan bir kısmı ABD’nin Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgiliydi.
Avni Özgürel’le günlerce bir büroya kapanıp belgeler üzerinde çalıştık. Washington’un Türkiye’yi demiryolu hatlarından, buğday stoklarına kadar nasıl yakın incelemeye aldığı ve hangi yetkililerden bilgi topladığı belgelerde açıkça yazılıydı.
“Söz”, 8 Kasım 1987 günü “Amerika’nın Yararlandığı Türk Yetkililer” manşetiyle çıktı. Birinci sayfada, belgelerde en çok adı geçen yetkili olan, Org. Tahsin Şahinkaya’nın fotoğrafı vardı.
O ilk sayfa, hâlâ çalışma odamın duvarında asılıdır.
* * *
Bir ay önce “Turgut Özal: Bir Ölümün Anatomisi” programının hazırlığı için Semra Özal’ı ziyarete gitmiştim.
O gün çıkan imzasız bir gazete haberini gösterdi.
Haberin bir yerinde Özal’ın öldüğü sabah yürüyüş bandından yere devrildiği yazılıydı. Semra Hanım çok öfkeliydi.
“Yalan bu” diye tepki gösteriyordu.
Gazetenin genel yayın yönetmenini arattı. Haberi düzeltmelerini istedi. Yazan muhabirin adını sordu.
“-Bu ayrıntı niye bu kadar önemli” diye sordum.
“-O sabah kendini yorduğu veya çok yediği için kalpten öldüğüne kamuoyunu inandırmaya çalışıyorlar” dedi.
“Hayata Dönüş Operasyonu” diye bilinen katliamın yargılanmasına 10 yıl sonra nihayet başlanabildi.
10 yıl önce açlık grevleri can almaya başladığında Adalet Bakanlığı’nın talebiyle Bayrampaşa eylemcileriyle görüşmeye giden heyette ben de vardım. O faciaya giden süreci kısaca özetlemek istiyorum:
Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Oral Çalışlar, Mehmet Bekaroğlu ve ben, bir aralık günü Bayrampaşa’ya gitmiştik. Karşımıza 3 hükümlü oturmuştu.
Daha önceki eylemde hayatını kaybetmiş direnişçileri kutsayan resim ve sloganların altında 6 saatlik bir görüşme yapmıştık.
Yaşar Kemal, “Çocuklar! Sizi dinleyeceğiz” diye açmıştı görüşmeyi...
Sonra eylemciler, taleplerini sıralamıştı. Özeti bir cümleydi:
“F-tipi uygulamasından vazgeçilsin.”
Türkler asker millettir. Öyle bilinir. Eğitimde erler “Her-Türk-asker-doğar” diye yürütülür.
“Asker doğan” çocuklar, omuzda tüfek askercilik oynayarak büyür.
Askere gitmeyen delikanlı adam olmuş sayılmaz. Askerliğini yapmayana kız verilmez.
* * *
Şimdi çevirelim madalyonun ters yüzünü:
Türkiye’de askerlik çağında 14 milyon yükümlü var.
Bunun 1 milyonu tecilli, yoklama kaçağı ya da bakaya...
Bugüne kadar benim için bir masal tekerlemesinden ibaretti bu...
Develerin tellal, pirelerin berber olduğu, evvel zaman içinden kalma...
Değilmiş meğer...
Gün gelir oğullar, babaların beşiğini sallarmış.
* * *
Dışarıda yaman bir dolunay var.
Yataktaki adamın göğsünde sancılar...
Sadece dünkü haberlere bir bakın: Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ndeki siyasi kavgada 20 yaşındaki öğrenci bıçaklanarak öldürüldü.
Van Erciş’te bir kadın ve 6-19 yaş arasındaki 4 çocuğu evlerinde ölü bulundu.
Bursa’da çöpten çıkan kesik bacaklar, sevgilisi tarafından öldürülen 25 yaşındaki kıza ait çıktı.
Beşiktaş maçının oynandığı akşam bir grup Kasımpaşa taraftarı, Beyoğlu’nun ortasında siyah beyaz eşofmanlı Model grubu üyelerini evire çevire dövdü.
* * *
Kişi başına düşen milli şiddet miktarının en yüksek olduğu ülkelerden birinde yaşıyoruz.
Dağdaki çatışmadan kurtulsak maç kutlamasında, baba cinnetinden kurtulsak manyak bir sevgilinin elinde ölüyoruz.