Gazeteci ellerini ovuşturmaz!

22 Aralık 2014

Basit bir kuraldır; bir gazeteci; bir operasyonun gerekçelerini bilmeden, bir davaya konu olan iddiaları değerlendirmeden sanıklar üzerinden kimin suçlu kimin suçsuz olduğu konusunda görüş bildiremez, algı yaratamaz ve olaya taraf olamaz.
Ancak bunu yaparken bir haberi çarpıtmadan olduğu gibi vermekle, çarpıtılmış iddialarla oluşturulan bir haberi olduğu gibi vermek arasındaki farkı da görmemezlikten gelemezsiniz. Bunu görmediğiniz anda sadece hukuksuz bir işe aracı olmazsınız, aynı zaman da kendi mesleğinize de ihanet etmiş sayılırsınız...
Meslek etiğine uygun olmayan haberler üzerinden kamplaşmalar ve kutuplaşmalar derinleştikçe de ‘basın özgürlüğü’ her defasında gelip gidip ayağınıza dolanır.
Ergenekon sürecindeki operasyonlarda ve davalarda yapılan bir dizi hukuksuzluk ile bugün Tahşiyeciler denilen dini gruba yönelik operasyon bunun en iyi iki örneğidir.
Medya siyasallaşan bir yargıya karşı kalemini hukuku, adaleti, vicdanı bir tarafa bırakarak kullandığı içindir ki; bu operasyonların içerisine her defasında “silahlı terör örgütü kurmak” gibi gerekçelerle gazeteciler de giriyor olabilir mi acaba?

Şık ve Dumanlı

Yazının Devamı

TECAVÜZE UĞRAYAN KİM? TECAVÜZ EDEN KİM?

15 Aralık 2014

Türkiye’ye sığınan Suriyeli bazı mülteci kadınlar için özelikle sınır bölgelerde bir pazar oluşturulduğu; para karşılığı erkeklere ikinci üçüncü eş olarak satıldığı, tecavüze uğradıkları artık bilinen bir gerçek.
Ruhsal Travma Toplantıları’nın tam da bu nedenle anlam ve önemi büyük...
Bu toplantılardan amaç; mültecilik de dâhil olmak üzere savaşın ve çatışmanın farklı yönlerinin tartışılmasına olanak sağlamak, insanlara destek olabilmek.
Sorunun doğru tanımlanması ve yol gösterici ölçütlere ihtiyaç duyulduğu için de ortak deneyim ve bilgi paylaşımı bu toplantılarda önemli rol oynuyor.
Bir savaşın yaralarını sararken ve özellikle de mülteci kadınlara ve çocuklara yaşatılan kâbuslara çözüm üretirken yeni ağır travmalara yol açılıyorsa bu en ‘basit’ haliyle haberdir.
Suriyeli mültecilerin yaşadıkları travmaları konu alan son panelde, Suriyeli bir kadının kamp çalışanı tarafından tecavüze uğradığı, ancak bu olayla ilgili işlem yapılamadığı ortaya çıkınca Milliyet Burcu Karakaş’ın bu haberine “Öncüpınar Kampı’nda mülteci kadına tecavüz” başlığı ile yer verdi.

Yazının Devamı

MEDYA KENDİ KALELERİNİ YIKIYOR!..

8 Aralık 2014

Türkiye medyasının karne notu uluslararası raporlara göre hızla düşüyor.
Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre 180 ülke arasında 154. sıraya indi, Freedom House raporunda “özgür olmayan” “kısmen özgür” ülkeler arasına girdi. Son raporu Friedrich Ebert Stiftung (FES) hazırladı. Bu raporda genel durumumuz ise 5 üzerinden 2.1
Friedrich Ebert Stiftung raporunda Türkiye genelinde medyanın sansür ve oto sansürü nasıl olağan hale getirdiği, sıradanlaştırdığı, havuz medyasıyla derin bir kutuplaşma yarattığı ve medyanın ifade özgürlüğünün nasıl abluka altına alındığı anlatılıyor.
Hal böyleyken söz konusu raporda Türkiye’deki Ombudsmanlık kurumuna yönelik değerlendirmeyi bazı doğruları olmakla birlikte son derece sorunlu bulduğumu, doğru ifadelerle analiz edilmediğini belirtmek isterim. Habercilerin ve yazı işlerinin Ombudsmanlara yönelik olumsuz algısını ‘görevlerini yapamıyorlar’ şeklinde değerlendirmek büyük bir haksızlık. Aynı konuyu bir süre önce Milliyet yazarı Mehveş Evin de köşesinde işlerken şöyle demişti: “Şu anda Milliyet dahil, sadece dört gazetenin ‘ombudsman’ı var. Daha ziyade okur temsilcisi gibi görev yaptıklarını söyleyebiliriz. Ancak

Yazının Devamı

YAYIN YASAĞI VE KAYBOLAN DOSYALAR

1 Aralık 2014

Türkiye medyası hemen her dönemde ya askerin ya da siyasi iktidarların gölgesi altında gazetecilik yaptığı içindir ki; hep bir “kimlik” sorunu yaşadı hâlâ da yaşıyor. Haliyle gerekçesi ne olursa olsun doğru habere ulaşma hakkının ihlal edildiğini düşünen okur da faturayı her defasında basına kesiyor; okuduğu habere inanmayarak, yazarına güvenmeyerek, gazetesine sahip çıkmayarak...
Dünyanın birçok demokratik ülkesinde doğru ve ilkeli habercilik kazandırken, Türkiye medyasında yasağın, sansürün, otosansürün yarattığı bu güven bunalımı en iyi haberciliğimizin bile önüne geçmiş durumda.
Nasıl geçmesin?
Düşünün ki; resmi açıklamalara göre; 2010 tarihinden bu yana yani son dört yıl içerisinde kamuoyunu ilgilendiren 150’nin üzerinde haber yasaklanmış. 2010’da 4, 2011’de 36, 2012’de 43, 2013’te 42 ve 2014 yılının ilk altı aylık döneminde 24 olmak üzere toplam 149 yayın yasağı kararı alınmış.
Son yasak dört bakan hakkındaki yolsuzluk soruşturmasına. Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski AB Bakanı Egemen Bağış ve eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın ifade vereceği komisyondaki ilgili haberlere geldi. Mahkeme kararıyla

Yazının Devamı

OLAYA BAKMA, ALGIYA BAK!

24 Kasım 2014

Türkiye medyasının manşetle-rinin önemli bir bölümü son derece gergin günlük siyaset üzerinden şekilleniyorsa da kamuoyunu asıl ilgilendiren geri kalanı. Yani mevcut siyasetin ürettiği politikaların sonucunda ortaya çıkan; dinsel, cin-sel, etnik kimlikleri-mizi hedef alan, hukuksuz ve adaletsizliğe konu olan toplumsal olaylarla ilgili haberler...
Ancak iktidarların psikolojik savaş silahları sadece kamuoyunun doğru bilgilendirilme hakkını elinden almıyor. Aynı zamanda basına yönelik “toplumda yarattığı algı” gibi hiç de ahlaki olmayan gerekçelerle yepyeni suçlar üretiyor. Üstelik kendi
bürokrasisi nefret suçunun en kralını işlerken!
Dolayısıyla önce soralım:
Devletin savcısı karakolda işkence yapan polislere bir yıl, mağdura 8 yıl verilmesini haber yapan bir muhabire “toplumda yarattığı algı” nedeniyle dava açabiliyorsa, devletin bakanı da bir valinin içindeki büyük kinle bir sinagogu bir müzeye nasıl çevirmek istediği yönündeki açıklamasını acaba aynı gerekçeyle bir soruşturmaya konu yapabilecek mi?

Gazeteci algı yaratırsa...

Yazının Devamı

Çocuk Ombudsmanlığı’na İsveç örneği

17 Kasım 2014

Çocuk dediğimiz şey; bir toplumun geleceğe yolculuğudur: O toplumun ne şekilde yol alacağının, nereye evrileceğinin işareti, temel inşasıdır. Tam da bu nedenle çocuk haklarını hayata geçirmek, öyle sanıldığı gibi ‘çocuk oyuncağı’ denilemeyecek büyüklükte bir olaydır.
Türkiye bugün çeşitli kurum ve kuruluşlarıyla hak ihlallerini önleyen ve uzlaşı sağlayan kamu denetçiliği olarak tanımlanan Ombudsmanlığı bünyesinde taşıyor olsa da çocuklar bu ülkenin hâlâ en büyük mağdurları arasında.
Oysa bundan iki yıl önce Kamu Denetçiliği Kurumu ülkede çocuk istismarı vakalarının sayısının ciddi şekilde artması üzerine hayata geçirilmişti. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre söyleyelim: Sadece çocukların cinsel istismarı ile ilgili açılan dava sayısı 2006 yılında 2.414 iken, 2011 yılında 16.827’ye yükseldiği için, 2012 hesaplarına göre son 10 yılda 30 bin çocuğun istismara maruz kaldığı bilindiği için devletin Ombudsmanlık kurumu önem taşıyordu.
Çocuk Ombudsmanı kamu kurumlarına ilişkin şikâyetleri incelemek, çocuklarla ilgili meselelerde resmi kurumların hesap vermesini sağlamak ve çocuk haklarının gelişimi yönünde önerilerde bulunmakla yükümlü olacaktı.

Haklarını bilmiyorlar
Sa

Yazının Devamı

AKARCALI’DAN PASPASLI EĞİTİME DESTEK!

10 Kasım 2014

Türk siyasi hayatında önemli yeri olan ve bir dönem Sağlık ve Turizm bakanı olarak da görev yapan eski ANAP milletvekillerinden Bülent Akarcalı, gazetemizi aradığında doğrusu eğitimle ilgili bir üçüncü sayfa haberine yönelik eleştirisindeki haklılığı ifade ediş biçimi ve haberin toplum psikolojisi açısından yaratacağı “olumsuz” algıya gösterdiği özen dikkate değerdi.
Akarcalı’nın şikâyetçi olduğu haber, Milliyet’te “Paspaslı Eğitim” başlığıyla yer aldı. Haberde Niğde’de görevlisi olmayan ilkokulun bina temizliğinin öğrencilere yaptırıldığı, velilerin şikâyeti üzerine MEB’in soruşturma başlattığı belirtiliyordu.

Haber örnek olmalıydı
Akarcalı konuya ilişkin şöyle diyor: Ufak yaştan itibaren yaşadıkları yer ve çevreyi temiz tutmalarını öğretmek ve bunu bizzat kendilerine yaptırılarak göstermek ve eğitmek son derece uygar bir davranıştır. Gelişmiş dediğimiz ülkelere bakınca bu uygulamaların yaygın olduğunu görürüz.
Aslında bu alışkanlık çocuklara önce evlerinde verilir sonra da okul ve iş yerlerinde devam eder, sonunda bulunduğu, yaşadığı yere yani çevreye saygı duyan, sahip çıkan, kullandığı yeri kendisinden sonrasına temiz bırakan bir toplum oluşur.
Roma’nın

Yazının Devamı

ÖLENLERİN ARKASINA SAKLANANLAR!

3 Kasım 2014

Bir felaketi sadece istatistiklerle anlatamazsınız...
Hele ki; ölümcül kazalara sürekli kapılarını aralayan, önlemini almayan, yasa-larını uygulamayan bir ülkede, yitirdiğimiz insanların aslında nasıl bir hayat yaşadıklarını hatırlatmak, bu insanların beklentilerini, umutlarını bir kazayla nasıl yok ettiğimizi belirtmek bir insanlık gereğidir. Ancak sorun şu ki, Türkiye medyası bunu fazlasıyla yapıyor. Öyle ki; bu felaketlere neden olanları, gerçek sorumluları, bu kazalarda hayatını yitirenlerin, geride bırakılan hayatların, dramatik insan hikâyelerinin arkasına saklıyor.

Felaketler tarihi
Acaba ‘öleni’ manş ete taşırken, bu ölümlerden sorumlu olanları, ‘öldüreni’ satır aralarına sıkıştırdığımız için dönüp dolaşıp aynı haberleri yapıyor olabilir miyiz? Türkiye medyası Kozlu’da, Soma’da, Ermenek’te Bartın’da bu felaketlere yol açan sorumluların peşine düşmek yerine, bu yarım kalmış hayatların, insan hikâyelerinin peşine düştüğü için mi acaba ülkenin madenciler tarihi bir felaketler tarihi gibi durmadan kendini tekrar ediyor?
Soma’da maden faciası yaşandığında kaç çocuğun yetim kaldığını, madenci eşlerinin ağıtlarını, babasız doğan bebekleri manşetlerine taşıyan basına

Yazının Devamı