Diploma mı uzmanlık mı şarlatanlık mı?

10 Mayıs 2020

Araştırmalara göre; kamuoyu, bilimsel olmaktan uzak yorum yapan popüler isimlerin yerini, artık gerçek uzmanlara bırakmasından yana

Sosyal medya insanlara herhangi bir konuda kendi düşüncelerini açıklama imkânı tanıyor. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak kamuoyunu ilgilendiren bir konuda; bir haberi, bir projeyi, bir programı desteklemek ya da tartışmaya açmak için genellikle “uzman” görüşlere ihtiyaç duyulur. Bunun için diploma sahibi olmanız yeterli değildir. O unvana sahip olmak için, o mesleği ayrıca icra ediyor olmanız gerekir. Üstelik her mesleğin kendi içinde ayrı bir uzmanlık alanının olması, doğru soruyu, doğru insana sormak ve bilgiye ulaşmak bakımından da son derece önemlidir.

Buna rağmen milyonlarca insanın hayatını, geleceğini ilgilendiren bir meselede bazı insanların uzman olmadığı halde görüş bildirmesi ya da uzman olmayan kişilerin görüşüne başvurulması, en az şüpheli bir bilgiyi paylaşmak kadar tehlikeli sonuçlara neden olabiliyor.

MEB eleştirileri dikkate aldı

Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Eğitim Bilişim

Yazının Devamı

Hasta ve hasta yakını olmak!

3 Mayıs 2020

Sevdiğiniz insanları hastane kapılarında beklerken, kurtarılacağına dair hep bir umudunuz vardır. Oysa umut etmek, bazen çok tehlikeli bir duygudur

Geçen yıl kardeşimi kanserden kaybettiğimde, bıçak kesiği gibi insanı delip geçen bir acı, içimde inanılmaz bir öfke patlamasına dönüştüğünde, o an, o hastanenin camını, çerçevesini aşağı indirmek istedim; bütün doktorlardan, hemşirelerden, hastaneden nefret ettim, etrafımda o an benim yaşadıklarımı hissedebilecek ne bir doktor ne bir hemşire ne de bir psikolog vardı. Zihnimde hiç yanıt bulmamış yüzlerce soru ve “Aslında isteseler kurtarılabilirdi” düşüncesiyle öylece kalakaldım…

Doktorlar beni hastamın hastalığı konusunda, önceden bilgilendirmemiş, hastanenin çabası beni bu olası sonucu metanetle karşılamam için yeterince hazırlamamış olsaydı o travmayla nasıl başa çıkardım bilemiyorum. Ama artık biliyorum ki, tıp her şeyin çaresi olamıyor.

Bu şiddetin kaynağı da belli

Sorun şu ki o gün benim yaşadığım bu acıyı şiddete, eyleme döken binlerce cahil, eğitimsiz hasta

Yazının Devamı

Tarihin duvarlarını yıkarak geleceği yakalamak

3 Mayıs 2020

Türkiye Cumhuriyeti’nin 97 yıllık serüveni içerisinde, 70 yıl, o kurumun önemini ortaya koyması bakımından hayli önemli bir zaman dilimi. Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmenimiz Mete Belovacıklı, Milliyet’in tarihini kaleme almamı istediğinde endişelendim, çünkü gazetenin 70 yılını özetlemek, aslında Türkiye’yi özetlemek demekti. Yine de Milliyet tarihini üç açıdan incelemek mümkün. Birincisi: toplumsal dönüşüme bizzat katkı sağlayan Milliyet. İkincisi: ilkeleriyle, ilkleriyle, haberleriyle, yazarlarıyla efsane yaratan Milliyet. Üçüncüsü: yeni dünya düzeninin paradigmalarını doğru okumak için geleneksel olanı yeni medyayla buluşturarak köklü geçmişini geleceğe taşıyan Milliyet.

Sorumluluk aldı

Dolayısıyla Milliyet’i anlatmak için, Türkiye’nin çok partili hayata geçtiği, gazetenin de yayın hayatına başladığı 1950’li yıllardan başlamak gerekir. Çünkü o yıllarda Milliyet, ülkede yaşananların sadece siyasal, ekonomik ve toplumsal

Yazının Devamı

Bir yanlıştan dönmek!

26 Nisan 2020

Uluslararası bilim çevrelerinin araştırmalarına konu olacak kadar büyük bir öneme sahip olan Salda Gölü’nü kaybedersek kendini yenileme imkânı yok. Doğa kaybettiğinde, insanlar aslında daha çok kaybediyor

Bundan 24 yıl önce, İskoçyalı Prof. Dr. Mike Russel başkanlığında Glasgow Üniversitesi’nden bir ekip Salda Gölü’nde araştırmalar yapmak için Türkiye’ye geldi. Prof. Russel’a göre; Dünya’da Mars’ın yüzey özelliklerini taşıyan iki yer var. Biri Kanada’nın kuzey bölgesinde, diğeri de Salda Gölü’nde. Prof. Russel göldeki magnezyum yüklü beyaz kayaların Mars’ta da görüldüğünü güneş enerjisi ve kimyasal moleküllerin birleşmesiyle orada da hayatın oluşabileceğini ileri sürmüştü. Uluslararası bilim çevrelerinin araştırmalarına konu olacak kadar büyük bir öneme sahip Türkiye’de bir göl, sizce bizim için ne ifade ediyor? Oluşumu 2.5 milyon yıl öncesine dayanan bir gölün ne anlama

Yazının Devamı

Takıntılı marazi aşklar

19 Nisan 2020

Kadın örgütleri şiddete maruz kalan kadınların davalarını sadece izlemekle kalmamalı hem şiddete uğrayan kadının hem bu şiddeti uygulayan erkeğin rehabilitasyonuna destek de sunmalı

 

Dünya edebiyatı birlikte olamayan, olsa da sonunda daima birbirini yok eden, kendi karanlığından beslenen hastalıklı aşk hikâyeleriyle doludur. Bir tür takıntı haline dönüşen aşk hikâyelerini en iyi tanımlayan ifade de sanırım William Shakespeare’in Othello’sunda geçen “Kalbin bir örümceğin ağlarına takılıp kalmış… beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup, bunu da aşk sanıyorsunuz…” sözlerinde gizli olmalı.

Gerçek hayat çok farklı değil. Berfin Özek. Sosyal medyada tanıştığı bir gençle bir süre birlikte oldu ve ayrıldılar. Kendi ifadesiyle dostça ayrıldılar. Ayrıldıkları gün birlikte fotoğraf dahi çektirdiler. Fakat bir süre sonra bu eski sevgili kendisini yeniden takıntı haline getirdi; durmadan aradı, tehditler savurdu reddedilince de genç kızın suratına asit fırlattı. Takıntılı bir “aşk” hikâyesi,

Yazının Devamı

Koronaya dair gerçeklik algısı

12 Nisan 2020

Sosyal medyada koronavirüsün manipüle edilebilmesi, giderek artan bilgi kirliliği ve ön yargılarla herkesin kendi fanusundaki bilgi paylaşımıyla “başkalaşmış” gerçeklik algısı yaratıyor

Önce bir filmden söz etmek istiyorum: 150 miligramın peşine düşen bir doktoru konu alan “Brest’in Kızı” filminden. Halen Fransa’da küçük bir taşra kasabasında yaşayan göğüs hastalıkları uzmanı Doktor Irène Frachon’ın yazdığı bir kitabı konu alan gerçek olaylardan derlenmiş “yarı belgesel” bir film. Kilo vermek için, şeker hastalarına yönelik üretilen Mediator adlı ilacı kullanan hastalarının ölümünü araştıran ve ilacın yan etkilerini ortaya çıkaran bir grup taşralı doktor, ilacın ölümcül yan etkilerini anlatmak için Paris’te düzenlenen bir toplantıya katılır. Daha otelin girişinde döner kapıyı kullanamayan taşralı doktorlar olarak, şehirli meslektaşlarının alay konusu olurlar.

İlacı piyasaya sürenler, ilacın yan etkilerini görmezden gelirler. Doktor Irène

Yazının Devamı

Virüsten nemalanan “duygusal” fırsatçılar

5 Nisan 2020

Bir yandan virüs felaketiyle bir yandan da fırsatçılarla mücadele ediliyor. Ancak ülkede sadece fırsatçılar yok, güzel insanlar da var. İşte burada medyaya, fırsatçıları teşhir etmek kadar kendilerini riske atan meslek gruplarını da yazmak düşüyor.Bir felaketi fırsata çevirebilir misiniz? Çevirenler var. Toplumlar sadece felaketlerle karşı karşıya kalmıyor. Bu travmalardan beslenen, nemalanan, yağmacı ve fırsatçı insanlara da tanıklık ediyor.

Ekmeğin gramajını düşüren fırıncıya, en gerekli ürünü beş katına satan, stoklayan esnafa, kurumların işlemez hale gelişini fırsat bilip paranızı geri ödemeyen işletmelere, yıkıma uğrayan toplumların hassasiyetini kullanarak bunun üzerinden nasıl para kazanılacağını hesaplayan, kendi geleceğini travmalar üzerine projelendiren insanlara…
Şimdi virüs nedeniyle fırsatçılar yine işbaşında. Mesela “K. Atatürk resimli ağız maskesi. Atatürk imzalı ağız maskesi.” Bir fırsatçılık değilse nedir? Renkleri, çeşitleri var. Bazı satış sitelerinde fiyatı 33.90 lira, bazılarında da 29.90 lira,

Yazının Devamı

Virüsle gelen nefrete dair

29 Mart 2020

Koronavirüsün yarattığı endişe toplumların nefret söylemlerini artırdı. Sosyal medyada binlerce paylaşımın özeti şu: “Koronayı Yahudiler buldu. Çinliler başlattı. Yaşlılar yaydı”

Binlerce insanın ölümüne neden olan koronavirüs nefret söylemi ve suçlarını da beraberinde getirdi. Neredeyse bütün ülkeler küresel soruna karşı “ortak çözüm” arayışına girerken sokaktaki bazı sıradan insanlar da sosyal medyadan nefret saçarak virüsün “sorumlularını” arıyor.

Korku, panik ve endişe derinleştikçe nefret söylemleri de arttı. Hatırlarsanız; virüsün ilk sorumlusu, ilk ortaya çıktığı yer olan Çin’di. Caddelerde, sokaklarda, restoranlarda Çinli görünce kaçışan insanlar, bir süre sonra gördükleri her yerde bu insanlara hakaret etti; yüzlerine tükürdü, otobüslerden indirdi, ülkelerini terk etmeleri, geri dönmeleri için şiddete dahi başvurdu.

Virüsün ikinci sorumlusu İsrail olarak gösterildi. Sosyal medyada virüsle

Yazının Devamı