Aşıya karşı dayanaksız, temelsiz, bilgileri medya masaya yatırdı. Türkiye medyası kamuoyunu aydınlatmak amacıyla dizi ve kampanyalarla konuyu tartışmaya açtı.Aşıya karşı olanlar, bazı aşıların otizme yol açtığı yönündeki söylemlerden, İsrail’in Müslümanların DNA’sını bozmak için özel olarak aşı ürettiği ya da aşının bağışıklık sistemini bozduğu gibi temelsiz yığınla iddiayı ortaya atmakta.
Milliyet, geçtiğimiz hafta Mert İnan imzalı “Sağlığa en büyük darbe aşı karşıtlığı” başlıklı bir yazı dizisiyle konuyu masaya yatırdı. Dizi bilimden uzak yorumlarla halk sağlığının nasıl tehlikeye atıldığını uzman görüşleriyle ortaya koydu. Dünya medyası da aşı sorununu gündemine almış görünüyor. Öyle ki; aşı karşıtlığı artınca İtalya ve Almanya 11 aşıya zorunluluk getirdi. Bu aşıları yaptırmayan çocuklar okullara kabul edilmiyorlar. Amerika’da da aşısız çocuklar, izole edilmiş eğitim kurumlarına gönderiliyor. Kızamık, menenjit veya zatürre etkenleri ile oluşacak hastalıkların ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı
Hak savunucusu kadınlar onları koruyan yasalara rağmen halen tehdit altında; saldırıya uğruyor, suçlu haline getiriliyor, keyfi olarak gözaltına alınıyor, hatta bazen öldürülüyorlar. Uluslararası Af Örgütü; tam da bu nedenle 29 Kasım Dünya İnsan Hakları Savunucusu Kadınlar Günü’nde dünyanın dört bir yanında insan hakları savunucusu 14 kadının başarı öyküsünü kaleme aldı. Medyanın yok saydığı ama kendi ülkelerinde inanılmaz işler başaran kadınları… İşte o kadınlar:
Aída Isela González Díaz, Yerli halkların haklarını ve topraklarını savundu. Meksika hükümetine ulaşmayı başardı. Sağlık sisteminde yerli halklardan kadınların karşılaştığı ayrımcılığı ortaya koydu ve annelerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırdı.
***
Noura Ghazi Safadi, Suriye’de Avukat. Özgürlük İçin Aileler’in kurucu ortağı. 2018’de “Nophotozone” isimli bir STK kurdu. Suriye ve Lübnan’da gözaltına alınan kişilere, ailelerine ve gözaltında kaybedilenlerin ailelerine yasal destek veriyor.
***
Önce insanların kafa yapılarını “iyileştirmek” gerekiyor. Yoksa öldürülen kadınların, tecavüze uğrayan çocukların istatistiğini tutmaktan öteye geçmemiz mümkün değil
Bir delikanlı; sekiz yaşından itibaren on yıl boyunca bir yakınının cinsel tacizine uğradı. Olayı yargıya taşıdı, yargı şikâyeti ciddiye almadı, çocuk intihar etti.
Bir kadın; boşandıktan sonra uzaklaştırma kararına rağmen eşi tarafından her tür fiziksel şiddete maruz kaldı. 23 kez suç duyurusunda bulundu, yargı şikayetleri ciddiye almadı, kadın öldürüldü.
Bir genç kız; psikolojik rahatsızlıkları olduğu halde yarı açık cezaevine nakledilen ve buradan firar eden hiç tanımadığı bir mahkûm tarafından öldürüldü.
Türkiye’nin bilinen yüzü bu. Peki, bir ülkenin toplumsal kimliği, sadece yaşanan “mağduriyetler” üzerinden algılanıp yorumlanabilir mi? Ya da bunca olay, erkek şiddetinin yarattığı toplumsal cinnet hali diyerek geçiştirilebilir mi?
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “Zalimce cinayetlerin ardından
Dört ayda 1053 kitap okuyan 8 yaşındaki bir çocuğun haberini “Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi” diyerek doğru olmayan bir bilgiyle süslediğinizde, bu yalan bilginin kime ne gibi bir yararı olabilir?
Türkiye medyasından bir haber: “Afyonkarahisar’da 8 yaşındaki Mahir Atabey Türk, 4 ayda bin 53 kitap okuyarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Türk için “En Çok Kitap Okuma” rekoru sertifika töreni düzenlendi. Sertifikayı, Rekor Tescil Hakem Heyeti Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural verdi.”
Bakıyorsunuz törene dair fotoğraflar var. Sertifikasını alan çocuk var. Medyaya konuşan, çocuğun başarısını kutlayan Vali var. Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde söz konusu törene ait bilgiler var. Haber doğru. Fakat haberin içerisinde, sekiz yaşındaki bir çocuğun bütün başarısını gölgeleyen bir de çarpıtma bilgi var. Mahir Atabey Türk’ün kırdığı “en çok kitap okuma” rekoru Guinness tarafından değil, Dünya Çocuk
9 ülkeden birçok akademisyen ve gazeteci çeşitli makalelerle aşırı grupları, göç sorununu ve medyayı kitaplaştırdı.Afganistan, Bangladeş, Endonezya, Irak, Pakistan, Suriye, Tunus, Türkiye ve Norveç’ten gazeteci ve akademisyenler bir kitapta buluştu: Ortak düşünceleri; dünyada aşırıcılık faaliyeti gösteren ekstremist grupların, yandaş toplama araçları arasında sosyal medya önemli bir yere sahip. Ve bu ekstremist gruplar ifade özgürlüğüne sığınarak azınlık haklarına sahip, çıkan, çoğulcu ve özgürlük taraftarı insan ve grupları yine sosyal medya üzerinden hedef alıyorlar.
Kitabın adı hayli uzun: “Transnational Othering - Global Diversities: Media, Exterminism and Free Expression”. Çalışma akademisyen ve gazetecilerin bir araya gelerek yaptıkları konferans ve atölyelerdeki tartışmalardan oluşuyor. Oslo Metropolitan Üniversitesi’nden Elisabeth Eide ve Kristin Skare Orgeret ile Humboldt Üniversitesi’nden Nil Mutluer tarafından derlenen kitaptaki makaleler birbirinden bağımsız gibi görünüyorsa da
Medyanın ortak kararıdır; intihar haberleri verilmez, verilmek durumunda kalınırsa da sınırları vardır. Kuralları aşılamaz. İntihar eden kişilerin bütün hayatını medyada teşhir etmek kişinin mahremiyetinin ve kişilik haklarının ihlalidir.Türkiye geçtiğimiz hafta üç ailenin toplu intihar haberleriyle sarsıldı… Öyle ki; ailelerin en özeli, ekonomik, sosyal bütün hayatı, en ince ayrıntısına kadar teşhir edildi. Kullandıkları depresyon ilaçları, bakkala, kasaba olan borçları, çocuklarıyla olan fotoğrafları işyerlerindeki arkadaşları sorunları…
Ayrıntı ve fotoğraflarla öyküleştirilen bu intihar vakaları kamuoyunda duygusal patlamalara yol açacak büyüklükte haberlere dönüştürüldü.
Oysa basının intihar haberleriyle ilgili kuralları var. Kamusal kimliği olan, ünlü ya da kriminal açıdan tartışmalı intihar haberlerinin dışında, intihar vakalarını haber yapamaz. İstisnai durumlarda bile intiharın yöntemine ilişkin özendirici ve öğretici ayrıntılara yer veremez, intihara ilişkin fotoğraf ve görsel malzeme
Bilgi kirliliğinin önüne geçmek, okurun doğrulanmış bilgiye olan ihtiyacının artması dünya üzerindeki doğrulama platformlarının sayısının da artmasına neden olduBize öğretilen şuydu; Haber kaynağının güvenilirliğini kontrol et. Bir tek kaynağa bağlı kalma. Ancak bugün dijital medyayı kullanan gazeteciler, sosyal medyadaki bilgi kirliliğinden duydukları endişeyle, haberi doğrulatmak amacıyla daha farklı ve daha fazla yöntem kullanmaya başladı. Böylece hızla yayılan taraflı ve yanlış içerikler haber merkezleri tarafından da kontrol edilebilir hale geldi.
Bize öğretilen şuydu; Haber kaynağının güvenilirliğini kontrol et. Bir tek kaynağa bağlı kalma. Ancak bugün dijital medyayı kullanan gazeteciler, sosyal medyadaki bilgi kirliliğinden duydukları endişeyle, haberi doğrulatmak amacıyla daha farklı ve daha fazla yöntem kullanmaya başladı. Böylece hızla yayılan taraflı ve yanlış içerikler haber merkezleri tarafından da kontrol edilebilir hale geldi. Uluslararası Gazeteciler Merkezi’nin (ICFJ) son raporu, dünya medyasında haber içeriklerinin doğrulanması üzerine.
Aral
Kültürel varlıklarla ilgili karar mercileri yanlış projelerin altına imza atabilir. Medya bu tür kararların olası tehlikelerini ve sonuçlarını hatırlatmakla yükümlüdür. Bunun sonuçlarını masaya yatırmak, yapılacak olan hataların da önüne geçecektir
Haber dediğimiz şey; sadece kamuoyunu bilgilendirmek için değildir. Bir ülkenin tarihi öneme sahip değerleriyle ilgili kararlara dikkat çekmek, bir olay gerçekleşmeden önce onun olası sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmak, ilgili mercilerin, yetkililerin “tartışmalı” kararlarını, araştırma, görüş ve raporlarla yeniden gözden geçirmelerini sağlamak, toplumsal değerlerimizi korumak ve ortak bir bilinç yaratmak bakımından da son derece önemlidir.
Türkiye medyasında özellikle gecikmeli yargı kararları, “bürokrasinin hantallığı” ifadesiyle yıllarca sayısız habere konu oldu. 1990’lı yıllarda, günümüz koşullarında geçerliliğini yitirmiş yasalar, kurumların işleyişindeki yavaşlık daima gündemin “en önemli” maddesi olarak