SARAT, muhabir ve editörlerin haber yazarken yararlanabilecekleri pratik bilgilere yer veren bir kitapçık hazırladı. Bir de arkeolog ve gazeteci arasındaki bağı güçlendirip, habercilikte yapılan yanlışları ortaya koyan atölye çalışmaları başlattı.
Önce bir açıklama. Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması (SARAT) Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü, Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi ve Uluslararası Müzeler Konseyi’nin ortaklaşa hazırladıkları bir proje.
Türkiye’de arkeolojik varlıkların korunması ve kurtarılması için üç yıldır eğitim, atölye ve araştırma çalışmaları düzenleniyor. Arkeoloji Haberciliği Atölyesi bunun en iyi örneği. Arkeologlar ve gazeteciler arasındaki bağı güçlendirip, habercilikte yapılan yanlışları da ortaya koymaya çalışıyorlar.
Türkiye’nin farklı bölgelerinde gerçekleştirilen bu atölye çalışmalarında, bu alanda uzmanlaşmak isteyen gazetecilerle bir araya gelerek, toplumun arkeolojiyle kurduğu ilişkinin geliştirilmesinden, arkeoloji haberlerinde kalite artırımına kadar bir dizi konuyu birlikte masaya yatırıyorlar.
29 ilde 3 bin 600 görüşme
Arkeolojik varlıklar bakımından hayli zengin olan Türkiye’de bilinen yanlışların önüne nasıl
Uyuşturucu, hırsızlık, şiddet, terör gibi suçları çocuklara sadece anlatmak; çocukların suçu kavramasına yetmiyor. Devlet şiddet ve istismar geçmişi olan eğitimcilerin yerine, suça itilmiş çocukları cezaevlerine gönderiyor, medya ise ya yok sayıyor ya da çocuğun işlediği ‘suçu’ adi bir adli vaka olarak görüyor
Bir süredir; tacize uğrayan, öldürülen, kaybolan, geleceği elinden alınan mağdur çocukların haberleştirilmesini medya eleştirileri üzerinden yazıyorum. Bunun bir ayağı da suça itilen çocuklar. Onlar da mağdur. Onların da ağır travmatik bir durumla karşı karşıya olduğunu unutmamalıyız. Üstelik suça itilen çocuk, kayıp bir kuşaktır. Bunun üzerinde düşünmek bir toplumun geleceğini de şimdiden inşa etmek demektir.
İstatistikler suça sürüklenen çocuk sayısının her yıl arttığını gösteriyor. Bu da bizim nasıl bir gelecek inşa ettiğimizin bir göstergesi sayılmalı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, suç şüphelisi ya da mağduru olduğu gerekçesiyle, güvenlik birimlerine başvuran çocuk sayısı 2017’de, bir önceki yıla oranla, binde 5 artmış görünüyor. 2016 yılında 333 bin 435 olan rakam, 2017’de 335 bin 242’ye çıktı. Bu çocukların yüzde 57.7’sini 15-17 yaş, yüzde 23.3’ünü
Mersin’deki görüntüler elbette çok üzüntü verici. Ama buradaki sorun o çocuğun yere oturtulmasından çok, o yaşta çalıştırılması olmalıydı
Mersin Erdemli’de sabahın en erken saatleri… Okula gitmesi gereken küçük bir çocuk, belli ki gece çalıştığı sanayi sitesinin önünden minibüse biniyor, parasını ödeyip koltuğa oturuyor. Yolculara göre şoför, Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi’ne göre dışarıdan bir kişinin müdahalesiyle çocuk, kıyafetleri kirli olduğu gerekçesi ile koltuktan kaldırılıyor. Çocuk kalkıyor ve yere oturuyor. Bir yolcu da bunu çekip, sosyal medyadan yayınlıyor.
Gazeteler konuyu sayfalarına taşıdı. Minibüs şoförünün belgesi altı ay süreyle elinden alındı Olay aydınlatılıncaya kadar işine son verildi. Kargıcak Madeni Sanatkârlar Odası ise fotoğraftaki çocuğun sanayide çöp toplayan kişilerden biri olabileceğini açıkladı. Haber siteleri olayı isyan ettiren görüntü olarak paylaşıyor, sosyal medya kıyameti koparıyor ama çocuğun okulda olması gereken bir saatte niye sanayi sitesinde olduğunu sorgulamıyor.
Çocuğun kirli kıyafetleri nedeniyle aşağılanmasına içerliyor ama küçük bir çocuğun çalıştırılmasını sorun yapmıyor. Bir çocuğun çalıştırılmasının cezasının olup olmayacağı
Çocuğa cinsel istismar davalarında haklarını ihlal etmeyecek biçimde gizlilik kararı verilmesi doğrudur. Çocuğun okulu, evi, parkı, sokağı çevresinde toplumsal tepkiyi gösteren eylemler düzenlenmemelidir. Olayda unutulma hakkı, tedavi süreçleri de düşünülmelidir.
Önceki hafta çocuklara karşı işlenen suçlarda medya ve yargı kararlarını eleştirmiş, medyanın sorunu normalleştiren haber dilini, yargının kamu vicdanını yaralayan kararlarını, ahlaki bir sorunu meşrulaştıran toplumsal sağırlığın önüne geçebileceğimizi yazmıştım. İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi “çocuğa karşı işlenen cinsel suçlar” ile ilgili bir çalışma yaptı ve istismar vakalarının, basında ve hukuki süreçte nasıl ele alınması gerektiğini, yanlış uygulamalara da dikkat çekerek kaleme aldı.
Güncellenmiş Gazeteciler Bildirgesi’nde de yer bulan baronun önerileri şöyle:
Çocuğun ev adresi, mahallesi, okulu, arkadaşları ve akrabalarına dair bilgiler de gizlilik kapsamında değerlendirilmeli ve çocuğun kimliğini açığa çıkarabilecek bilgiler paylaşılmamalıdır.
Çocuğun fotoğrafı, bulanıklaştırılmış ya da bir kısmı kapatılmış bile olsa kullanılmamalıdır. Çocuğun yasal temsilcisinden çocuk ile ilgili bilgi ve görsellerin
Çocuklara taciz-tecavüz haberlerine konu olan şahısların çoğu hep aynı adamlar! Bir kez yapıyor delil yetersizliğinden ya da iyi halden bırakılıyor, ikinci kez deniyor şartlı bırakılıyor, üçüncüde kamuoyu tepkisiyle bir iki ay yatıp çıkıyorlar. Peki, gazeteciler ne yapıyor?
Gazetelerin satır aralarına sıkıştırılmış küçük bir haber. Balıkesir Burhaniye’deki bir ilkokulda rehber öğretmen, iki erkek öğrenciyi evine götürüp taciz ettiği iddiasıyla tutuklanıyor. Rehber öğretmenin taciz suçlamasıyla devam eden bir başka davasının daha olduğu öğreniliyor.
Gazeteciler taciz davasından yargılanan bu öğretmenin, mesleğe nasıl devam edebildiğini sorgulamıyor. Mahkeme dosyalarına bakmıyor. Daha önce de aynı suçtan yargının karşısına çıktığı halde niçin tutuksuz yargılandığını araştırmıyor. İki kez tacizden yakalanan şahsın rehber öğretmen olmasının sonuçlarıyla ilgilenmiyor bile…
Bir başka haber Bolu’dan. Bir çiftlikte yanlarında çalıştığı ailenin 4 yaşındaki oğluna ahırda tacizde bulunan şahıs, annenin olayı jandarmaya bildirmesi üzerine gözaltına alınıyor. Mahkeme delil yetersizliği nedeniyle adli kontrol şartıyla bırakıyor ama daha önce de aynı suçtan yakalama kararı olduğu için
İnternetin kaos, gürültü ve karışıklığı içinde bağımsız ve çoğulcu biricik bilgi kaynağı gazeteciliktir. Böyle olmadığı durumlarda gazetecilik halkla ilişkiler veya istismar ve nefret kaynağına dönüşür.
Etik Gazetecilik Ağı’nın (EJN) kurucusu Aidan White Britanya medyası başta olmak üzere dünya medyasının duayenlerinden… White, hâlâ başkanı olduğu EJN’de gazeteciliğin etik sorunlarına dair çok önemli raporlar yayımlıyor.
Geçtiğimiz günlerde London City Üniversitesi’nde Enformasyon, Toplum ve İletişim alanında yüksek lisans yapan TGS Akademi Direktörü Orhan Şener’e gazeteciliğin ve dünya medyasının içinde bulunduğu duruma dair çok değerli açıklamalarda bulundu. Journo.com.tr’ de yayımlanan bu uzun söyleşiden bazı bölümleri meslektaşlarımla paylaşmak istiyorum. İletişim dünyasında gazeteciliğin nereye doğru yol aldığını, önümüzde süreçte bizi nelerin beklediğini daha iyi yorumlayabilmemiz için…
İşte White söyleşisinden çıkarabileceğimiz ‘ders’ notları:
Gazetecilik ölmekte olan bir meslek mi? Kesinlikle hayır! Gazetecilik tarihi bir değişim, dönüşüm sürecinden geçiyor…İnternetin kaos, gürültü ve karışıklığı içinde bağımsız ve çoğulcu biricik bilgi kaynağı gazeteciliktir. Böyle
TGC Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ni güncelledi. TGC Genel Kurulu’ndan da geçen bildirge kısa zamanda kitapçık olarak meslektaşlarımıza sunulacak.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne yeniden başkan seçilen Başkan Turgay Olcayto; basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması ve gazetecilerin özlük hakları konusunda çok değerli çalışma ve faaliyetlerin altına imza atmış bir isim. Olcayto gazetecilik mesleğinin yapılabilir olmasını mümkün hale getirebilmek için cemiyet bünyesinde birçok komisyonun oluşmasında ve komisyonların işler hale gelmesinde de öncü rol oynadı.
Başkan Olcayto, TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş ve Koordinatör Oğuz Güven’in katkılarıyla oluşturulan bu komisyonlardan biri de Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu.
Altan Öymen’in başkanlığında, Yasemin İnceoğlu, Faruk Bildirici, Gökhan Küçük, Orhan Erinç, Hilmi Hacaloğlu, Oğuz Güven, Tuğrul Eryılmaz, Gökmen Karadağ, Ulaş Karan ve benim de üyesi olduğum Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu olarak yaptığımız en önemli çalışma Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin güncellenmesi oldu.
Bildirgeye yeni maddeler eklendi
Okurun doğru ve güvenilir kaynak
Basına yansıyan sayısız taciz haberinin içerisinde bazı “annelerin” çocuklarına yapılan tacizi görmemezliğe gelmesi, tacizin kendisinden daha büyük bir haber niteliği taşır mı? Taşımaz mı?
Gaziantep’te biri 10, diğeri 9 yaşında iki çocuklu bir kadın… Bir anne… Kendisi gibi işitme engelli bir adamla internette tanışır. İki kızını da yanına alarak Erzurum’a gider ve adamla birlikte yaşamaya başlar. Bir süre sonra komşular, adamın çocukları taciz ve darp ettiği iddiasıyla ihbarda bulunur. İhbar üzerine adam gözaltına alınarak tutuklanır ve hakkında 61.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılır. Buraya kadar haber olarak her şey “normal”.
Medya, mahkemenin çocukları ve annelerini dinlediğini, çocukların duruşmada “üvey baba” olarak bildikleri adamı görünce ağlamaya başladığını, annenin de duruşmada çocuklarına şikâyetçi olmamaları yönünde telkinde bulunduğunu yazar.
Sorun da burada: Her iki çocuğuna da “kasten yaralama” ve “çocuğun cinsel istismarı” suçlarını işleyen bir adamı annenin korumaya çalışması ve ahlaki açıdan oldukça problemli bu davranışını medyanın normal bir olaymış gibi sunmasında.
Buna rağmen mahkemenin söz konusu davayla ilgili tutumunu alkışlamak gerekir. Mahkeme