Trajikomik bir ‘Haddini bil’ tartışması... 21 yıl önce Mevlâna’yı anma etkinliğinde komutanın, valinin, belediye başkanının ve hatta basının aslında
Mevlana’yı hiç anlamadıkları ortaya çıktı
Yıl 1998… Konya’ya bağlı küçük bir kasaba, Selçuklu; Türk düşünürü Mevlâna Celaleddin-i Rumi’yi anma etkinliğine katılacak olan protokolü karşılamaya hazırlanıyor. Mevlâna’nın engin hoşgörü ve felsefesini 725 yıl sonra anlamak için, o gün; boylu poslu, irili ufaklı, bıyıklı, göbekli, takım elbiseli, kravatlı devlet erkânı makam araçlarıyla ilçeye akın etti.
Dönemin FP’li Selçuklu Belediye Başkanı İsmail Öksüzler kürsüye çıktı. Önce Mevlâna’nın hayatını ve görüşlerini anlattı, sonra da Mevlâna’nın “Bin sene de okusam ‘Ne biliyorsun’ diye sorsalar, haddimi bilirim” sözlerinden etkilenmiş olmalı ki, asıl işleri millete haddini bildirmek olan 300 kişilik salondaki bürokratlara
Kamuoyunda endişeye yol açan, ürküten senaryolardan kaçınmak gerektiğini söyleyen uzmanların görüşlerine karşın, birbirinden hayli farklı korkutan senaryolar da var. Buna karşılık olası bir depreme karşı bilinçli miyiz, hazır mıyız, dayanıklı mıyız gibi soruların şimdilik yanıtı yok
İstanbul 4,6 büyüklüğündeki depremle sarsıldı, 5.8 büyüklüğündeki depremle sokağa döküldü. Milliyet; bir gün arayla yaşanan, bu iki sarsıntıya ilişkin uzman görüşlerini sayfalarına taşıdı. Ancak uzmanların birbirinden farklı açıklamaları kafaları hayli karıştıracak türden. Peki ne diyorlar? Milliyet’ten Mert İnan’ın görüşlerine başvurduğu uzmanlardan Prof. Dr. Şükrü Ersoy “Bu, gelecek büyük Marmara depreminin ayak sesleri” diyor. Dr. Doğan Kalafat “Bu, olası büyük İstanbul depreminin habercisi” değerlendirmesinde bulunuyor. Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, “İstatistiklere göre büyük İstanbul depreminin eli kulağında” diyerek uyarıyor. Fakat aynı günlerde; uluslararası bir
Almanya Federal Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu’nda gerçekleşen “iklim değişikliği” panelindeyiz. Bu kez durum alışılagelenden hayli farklı; Panelin konuşmacıları çocuklar, dinleyicisi yetişkinlerdi.
Küresel Gençlik Hareketi “FridaysForFuture”in eylemci ve destekçilerinin konuşmacı olduğu toplantı, aralarında bürokrat, sanatçı, gazeteci, akademisyenlerinde bulunduğu bir grup yetişkinin yüksek katılımıyla gerçekti.
Görülmeye değerdi. Hepsi çok genç, çok akıllı, muhteşem çocukları iki saat boyunca dinlerken fark ettim ki; hiç ara verilmedi, kimse dışarı soluklanmak için çıkmadı, dikkatler dağılmadı, telefonlar çalmadı, ne zaman bitecek diye saatlere bakılmadı. Bazı yetişkinlerin olaya ‘sonuç vermeyecek umutsuz eylemler” şeklindeki yaklaşımları dahi çocukların morallerini bozmadı. Muhteşem bir performans sergilediler ve eylemlerinin gücüne inanarak bizi onlarla birlikte düşünmeye, hareket etmeye, dünyayı birlikte kurtarmaya davet ettiler.
Dikkatle dinledi
Sanatçı
Bir haberin içeriği bazen o ülkenin kültürel kimliğini ortaya koymak, o habere yönelik tepkilerin ve tartışmanın boyutu ise nasıl bir kafa yapısına sahip olduğumuzu anlamak içindir. Medya kamuoyunu bilgilendirmek adına soru sorar ama kamuoyu da kendisini rahatsız eden bir olaya ilişkin neyi nasıl tartışacağını, nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğini bilmek zorunda.
Bir yayınevinin, eğitim amaçlı hazırladığı bir kitapta ses sanatçısı Mahmut Tuncer’in fotoğrafının altına “Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Halay ise her yere” ifadelerine yer vermesi ve sonrasında yaşanan tartışmalar buna en iyi örnek.
Kitap sosyal medyada geniş yer buldu: Kitapta yer alan böyle tuhaf bir bilginin gelecek nesillerin kültürel kimliklerinin oluşmasına nasıl bir etki yapabileceğinden endişe duyanlar, bu bilginin bir ders kitabının içerisinde yer aldığını iddia edenler, kitabı hayli özensiz bulanlar, eğitimin nereye doğru savrulduğunu sorgulayanlar….
Kitaba ilişkin tepkiler büyüyünce Millî Eğitim Bakanlığı kendi hazırladığı mantık kitaplarında söz
Araştırmacı gazeteci Violet Blue, “Akıllı Kızın Mahremiyet Rehberi” adlı kitabında kendisini taciz eden, tüm çevrimiçi yazılarına nefret dolu yorumlar bırakan iki trolle yaşadıklarını anlattı.
Sosyal medya, kaynaklarla iletişim kurmak, raporlamak, kendi haberini yayımlamak açısından gazeteciler için oldukça önemli bir araç haline geldi. Sorun gazetecilerin sosyal medya hesaplarının aynı zamanda siber saldırıların da hedefi haline gelmesi.
Araştırmacı gazeteci Violet Blue, “Akıllı Kızın Mahremiyet Rehberi” adlı kitabında kendisini taciz eden, tüm çevrimiçi yazılarına nefret dolu yorumlar bırakan iki trolle yaşadıklarını anlatarak bu sorunu kaleme aldı. Blue’ya göre; internet özellikle kadın gazeteciler başta olmak üzere haberciler için çeşitli tuzak ve tehditlerle dolu ancak bunlarla başa çıkmak tamamen olmasa da mümkün.
Kitabın henüz dilimize çevirisi yok. Ancak Blue kitabıyla ilgili Columbia Journalism Review dergisine verdiği röportajda, bir gazetecinin kendisini hedef haline getiren trollerle nasıl başa
Medya, bilginin hızla yayıldığı günümüzde, şirketlerin hizmetinden vazgeçmek isteyen insanları kendisine “mahkûm” olmaya zorlamasına sessiz kalmamalıdır.
Günümüzde hayatlarımızı kolaylaştıran teknolojiyi satın almak hayli kolay. TV kanalları, internet, telefon bağlantıları… Günümüzde hayatlarımızı kolaylaştıran teknolojiyi satın almak hayli kolay. TV kanalları, internet, telefon bağlantıları…
Bütün bu hizmetleri anında alabiliyorsunuz. Örneğin bir dijital yayıncılık şirketine abone olmak için herhangi bir bayiye gitmiyorsunuz bile, sözleşmeyi evinize kadar getirip bağlıyorlar. Telekomünikasyon hizmetlerinden yararlanmak için bir firmaya ya da teknoloji iletişimi operatörüne gittiğinizde daima “müşteri velinimetimizdir” anlayışıyla, karşılanıyorsunuz. Bir motor hızıyla verilen taahhütler, sunulan kampanyalar, cazip fiyat tekliflerini dinleyip o esnada önünüze konulan sözleşmeleri, karşılıklı güven içerisinde ama arkanızdaki müşterileri de bekletmeme psikolojisiyle çoğu kez
Prof. Semih Çelenk ve Mehmet Furkan Çağlayan sosyal medyada Can Yücel ve Cemal Süreya’ya atfedilerek paylaşılan söz ve şiirlerin onlara ait olmadığını saptadı
Son birkaç yıldır sosyal medya üzerinden paylaşılan yanlış bilgilere savaş açan iki değerli insan: Prof. Dr. Semih Çelenk ve özel sektörde yönetici olarak görev yapan Mehmet Furkan Çağlayan. Biri Can Yücel, diğeri Cemal Süreya’ya ait olmayan söz ve şiirlerin peşine düştü. İkisi de sosyal medyada iki şaire atfedilen sahte şiirlerin listesini çıkarıp sosyal medya üzerinden yayımladı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin eski dekanı Prof. Dr. Semih Çelenk “Bu benim alanım değil aslında ama Can baba ile dostluğumuz ve aynı zamanda da eski bir okuru olarak bu konuda kendimi sorumlu hissettim” diyor. Sosyal medyada paylaşılan 50’nin üzerinde söz ve şiirin Can Yücel’e ait olmadığını saptayan Prof. Dr. Çelenk bunların bazılarının kime ait olduğu bilinse de, birçoğunun bilinmediğini söylüyor.
Yakalanmak; birinin sizi güç duruma düşürecek bir şeyi, bir olayı, bir durumu, bir suçu ortaya çıkartması demektir. Dolayısıyla “Bikiniyle yakaladık” sorunlu bir haber dili ve kabul edilemez bir yaklaşımdır
Bodrum, Çeşme, Alaçatı gibi tatil beldelerinde “Bikinisiyle yakalandı” başlıklı haberlere konu olmayan ünlü, oyuncu, sanatçı neredeyse kalmadı. Sadece Google’da bu ifadenin geçtiği 20 binin üzerinde haber var. “Seda Sayan ile Hülya Avşar bikiniyle yakalandı. İrem Derici bikinili yakalandı. Bengü yıllar sonra bikinili yakalandı. İrem Sak bikinili yakalandığını görünce kabine saklandı. Son olarak Tanyeli denize girerken görüntülenince haliyle ‘O da bikiniyle yakalandı’…” Buna karşın; Yılmaz Erdoğan, Kıvanç Tatlıtuğ ya da Kenan İmirzalıoğlu gibi ünlülerin mayoyla yakalandıklarına dair bir haber yok.
Yakalanmak; birinin sizi güç duruma düşürecek bir şeyi, bir olayı, bir durumu, bir suçu ortaya çıkartması demektir. Dolayısıyla “Bikiniyle yakaladık”