Yine bir deprem ve yine sosyal medyanın doğru bilgiye dayanmayan haber ve gerçeği yansıtmayan eski görüntülerle yol açtığı karmaşa! Oysa felaketin ve acının sınırı yoktur, bütün toplumu kapsar24 Ocak 2020. Saat 20.55. Elazığ’ın Sivrice ilçesinde 6.8 büyüklüğünde meydana gelen deprem sonrası sosyal medya anında harekete geçti. Söz konusu depreme ait olmayan çeşitli zamanlara, başka olaylara ait fotoğraflar yayımlandı. Ölenlerin, yıkılan binaların, kurtarılmayı bekleyen insanların sayısı bazı kurumların, sonradan “biz böyle bir açıklama yapmadık” diye yalanladığı “resmi açıklamalarla” paylaşıldı.
Bir twitter kullanıcısı, depremden 1.5 saat sonra, yıkılan bina görüntülerini paylaşırken şu ifadelere yer verdi: “Son görüntüler… Esas hasar sabah gün ışığında ortaya çıkacak. Ama enkaz altında kalan çok sayıda vatandaşın olduğu haberleri geliyor ve ölü sayısı maalesef yükseliyor. Sayı vermek istemiyorum. Çünkü doğrulatmak bu karmaşada zor.”
Türkiye’de çok sayıda alternatif tiyatro, bu tiyatroların da son derece profesyonel oyuncuları var. Asla izleyicisiz kalmıyorlar. Sorun şu ki geleneksel, kurumsallaşmış tiyatroların, oyunlarının ve oyuncularının dışına çıkmayan medya bunları görmüyor
Entropi Sahne’den içeri girdiğimde tam olarak neyle karşılaşacağımı henüz bilmiyordum.
Bildiğim tek şey; Charlotte Jones’un gerçek olaylardan esinlenerek kaleme aldığı, Beste Yelken ve Aysu Nalbant Özkan’ın oynadığı “Havada Yüzmek” adlı tiyatro oyunu sahnelenecek.
Yönetmenliğini dramaturg Zerrin Akdenizli’nin yaptığı oyun, evli bir adamla ilişkisi olduğu gerekçesiyle iffetsizlikle suçlanan Miss Baker ile cinsel kimliğini reddeden Miss Kitson’ın aileleri tarafından zorla akıl hastanesine kapatılmasını konu alıyor.
1922’den itibaren 50 yıl boyunca bir akıl hastanesinde tutulan, buna karşın yaşadıklarıyla başa çıkmanın yolunu arayan iki kadının gerçek hikâyesi...
Bir kitaba bir bilet
Tek perdelik muhteşem bir oyun ve inanılmaz başarılı iki profesyonel oyuncu. Fakat benim asıl anlatmak
29 Nisan 2017’den beri erişimi bize yasaklanan Wikipedia yeniden hayatımıza girdi. Bu süreçte Wikipedia dijital ansiklopedisini güncelledi, pek çok teknik değişim gerçekleştirdi. Haliyle kullanıcı alışkanlıklarını da değiştirdi
Bilgi kesilince, insanlar dünyadaki gelişmelerin uzağına düşmüş duygusuna kapılır. Türkiye’de Wikipedia’nın engellenmesi, önemli bir dersi kaçırmış, bilgiden eksik kalmış bir öğrencinin, kapıda beklemesi gibi bir ruh hali yarattı. Oysa Wikipedia Türkiye’yi bir terör örgütünün destekçisi gösteren maddelerin içeriğini düzeltse sorun çözülecekti.
Sorun yaklaşık üç yıl sonra çözüldü. Wikipedia Facebook sayfası üzerinden #WeMissTurkey (Türkiye’yi özledik) hasthag’iyle bir kampanya başlattı. Anayasa Mahkemesi, Wikipedia’nın erişime kapatılmasını hak ihlali saydı.
Karar 6’ya karşı 10 üyenin oylarıyla verildi. Gerekçeli kararda, sürekli içeriği güncellenen sitenin erişime engellenmesinin yarattığı
Medya kuruluşları, aşı gibi halk sağlığı ve ulusal güvenliği ilgilendiren konularda, yayınlarında yer verdikleri sansasyonel isimlerle ilgili hassas davranmaya çağrılıyor.Bir televizyon kanalında programa konuk olan Prof. Dr. Canan Karatay, bazı ülkelerde “din bakımından” hiç aşı yapılmadığını ve İsrail’in de bu ülkelerden biri olduğunu iddia etti. Karatay’ın bu sözleri sosyal medyada tartışmalara yol açtı. Çocuk ve genç psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri, Twitter hesabından “Şimdi sormak istiyorum: Bir insan milyonlarca çocuğun hayatını ilgilendiren bir meselede nasıl böyle rahatça yalan uydurup, milyonların önünde bunu çekinmeden söyleyebilir?” diye yazdı. Evet, soru buydu: Bilgiye inanılmaz bir hızla ulaşılması mümkün olan bir çağda, milyonlarca insanı ilgilendiren bir konuda, bir bilim insanı doğruluğu şüpheli bir bilgiyi paylaşmakta nasıl olur da sakınca görmez? Küçük bir araştırma sizi doğru bir bilgiye götürebilir. İsrail’de aşı yapılmadığı iddiası doğru değil.
Ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele gücünü artırmaları, geçen yıla damgasını vurdu. Medyanın da küresel ısınma konusunda sorumluluk alanını çizmekte yarar var.Henüz başındayız, ama 2020’nin en can alıcı konusu küresel ısınma ve iklim değişikliği olabilir mi? Henüz başındayız, ama 2020’nin en can alıcı konusu küresel ısınma ve iklim değişikliği olabilir mi? Öyle görünüyor. Geride bıraktığımız bir yıl içerisinde dünya genelinde doğal afetler 4 bin 570 insanın hayatını kaybetmesine ve 140 milyar dolara mal oldu. Karbondioksit kirliliği rekor kırdı. Grönland’da bir buzulun 100 metre erimesi, deniz seviyesinin 1 milimetreden fazla yükselmesine yol açtı.
Hükümetleri iklim değişikliği konusunda harekete geçmeye davet etmek üzere eylemlere dünya çapında 4 milyon kişi katıldı. Küresel ısınmadaki bu hız durdurulamazsa, dünyanın başka daha büyük bir sorunu olmayacağının da altı çizilerek... Çevre bilinci birçok
Aşıya karşı dayanaksız, temelsiz, bilgileri medya masaya yatırdı. Türkiye medyası kamuoyunu aydınlatmak amacıyla dizi ve kampanyalarla konuyu tartışmaya açtı.Aşıya karşı olanlar, bazı aşıların otizme yol açtığı yönündeki söylemlerden, İsrail’in Müslümanların DNA’sını bozmak için özel olarak aşı ürettiği ya da aşının bağışıklık sistemini bozduğu gibi temelsiz yığınla iddiayı ortaya atmakta.
Milliyet, geçtiğimiz hafta Mert İnan imzalı “Sağlığa en büyük darbe aşı karşıtlığı” başlıklı bir yazı dizisiyle konuyu masaya yatırdı. Dizi bilimden uzak yorumlarla halk sağlığının nasıl tehlikeye atıldığını uzman görüşleriyle ortaya koydu. Dünya medyası da aşı sorununu gündemine almış görünüyor. Öyle ki; aşı karşıtlığı artınca İtalya ve Almanya 11 aşıya zorunluluk getirdi. Bu aşıları yaptırmayan çocuklar okullara kabul edilmiyorlar. Amerika’da da aşısız çocuklar, izole edilmiş eğitim kurumlarına gönderiliyor. Kızamık, menenjit veya zatürre etkenleri ile oluşacak hastalıkların ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı
Hak savunucusu kadınlar onları koruyan yasalara rağmen halen tehdit altında; saldırıya uğruyor, suçlu haline getiriliyor, keyfi olarak gözaltına alınıyor, hatta bazen öldürülüyorlar. Uluslararası Af Örgütü; tam da bu nedenle 29 Kasım Dünya İnsan Hakları Savunucusu Kadınlar Günü’nde dünyanın dört bir yanında insan hakları savunucusu 14 kadının başarı öyküsünü kaleme aldı. Medyanın yok saydığı ama kendi ülkelerinde inanılmaz işler başaran kadınları… İşte o kadınlar:
Aída Isela González Díaz, Yerli halkların haklarını ve topraklarını savundu. Meksika hükümetine ulaşmayı başardı. Sağlık sisteminde yerli halklardan kadınların karşılaştığı ayrımcılığı ortaya koydu ve annelerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırdı.
***
Noura Ghazi Safadi, Suriye’de Avukat. Özgürlük İçin Aileler’in kurucu ortağı. 2018’de “Nophotozone” isimli bir STK kurdu. Suriye ve Lübnan’da gözaltına alınan kişilere, ailelerine ve gözaltında kaybedilenlerin ailelerine yasal destek veriyor.
***
Önce insanların kafa yapılarını “iyileştirmek” gerekiyor. Yoksa öldürülen kadınların, tecavüze uğrayan çocukların istatistiğini tutmaktan öteye geçmemiz mümkün değil
Bir delikanlı; sekiz yaşından itibaren on yıl boyunca bir yakınının cinsel tacizine uğradı. Olayı yargıya taşıdı, yargı şikâyeti ciddiye almadı, çocuk intihar etti.
Bir kadın; boşandıktan sonra uzaklaştırma kararına rağmen eşi tarafından her tür fiziksel şiddete maruz kaldı. 23 kez suç duyurusunda bulundu, yargı şikayetleri ciddiye almadı, kadın öldürüldü.
Bir genç kız; psikolojik rahatsızlıkları olduğu halde yarı açık cezaevine nakledilen ve buradan firar eden hiç tanımadığı bir mahkûm tarafından öldürüldü.
Türkiye’nin bilinen yüzü bu. Peki, bir ülkenin toplumsal kimliği, sadece yaşanan “mağduriyetler” üzerinden algılanıp yorumlanabilir mi? Ya da bunca olay, erkek şiddetinin yarattığı toplumsal cinnet hali diyerek geçiştirilebilir mi?
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “Zalimce cinayetlerin ardından