Ülke genelinde en zor konularda birlik, beraberlik ve huzur arayışı içindeyiz. Aynı arayışın eğitimde de gerçekleşmesi, olmazsa olmazlarımızdan biri haline gelmelidir. İktidar ve muhalefetin eğitime bakış açısı çok farklı. Her iki taraf da karşı tarafı şov yapmakla suçluyor.
Mülakat konusunda hâlâ uzlaşma sağlanamadı. Sağlanması da mümkün gözükmüyor. Yarattığı gerginliğin boyutları ise her şeyi gölgede bırakacak şekilde büyümeye devam ediyor.
MEB mülakatın yarattığı zaafları görmezden geliyor, muhalefet ve sendikalar ise ısrarla mülakattan vazgeçilmesini istiyor. Daha da vahimi her iki taraf da birbirini samimiyetsizlikle suçluyor.
Peki böylesi bir ortamda eğitimde bile uzlaşı sağlanamazken başta Anayasa değişikliği olmak üzere diğer konularda yol almak mümkün mü? Çok zor!
Siyasilere önerimiz, önce eğitim!..
100 yaşında!
Önceki gün Cumhuriyetimizin 101. yıldönümüydü, bugün de 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in 100. yaş günü.
Rahmetli Demir
Çeşit çeşit Cumhuriyet var.
Bizimki “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ve “Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” diyenlerden...
Peki Cumhuriyet nedir?
Cumhuriyet eğitimdir,
Cumhuriyet medeniyettir,
Cumhuriyet özgürlüktür,
Cumhuriyet hak, hukuk, adalettir,
Cumhuriyet insan haklarına saygıdır.
2025 eğitim bütçesi gelecek için umut veriyor mu? Enflasyon oranında artırıldı mı? Gelin önce ona bir göz atalım:
MEB’in 2024 bütçesi bir önceki yıla göre iki kat artmıştı, gelecek yıla yönelik artış ise yüzde 33 oldu.
Peki, yeni bütçe yeterli mi? Evet demek mümkün değil.
Yeni öğretim yılının ilk üç haftasında yaşananlar, gelecekte yaşanacak olan sorunların uyarı sinyali niteliğinde. Umarız dikkate alınır, umarız bir an önce ek kaynak ve ek çözüm yolları bulunur...
Üretim artmadan, bütçe büyümeden, israf önlenmeden, adil bir bütçe dağılımı olmadan bu kısır döngüden kurtulmak mümkün değil.
Bu yönde herkesin yeni öneri getirmesi ve bir şekilde taşın altına elini koyması, çocuklarımız ve ülkemizin geleceğine yönelik olarak atılacak en önemli adımlardan biri olacaktır…
En pahalı yatırım
Eğitim ve bilim, çok pahalı bir yatırımdır. Ama o olmadan da yol almak mümkün değil.
Diploma, olduğunda eskisi kadar işe yaramasa da olmadığında büyük sıkıntı yarattığı kesin. Özellikle de kendi işinizi kurmuyor ve devlette ya da özelde iş arıyorsanız.
Aslında diplomanın yerini, sahip olduğumuz yetkinlikler alalı çok oldu. Peki onlar neler?
Adına her ne derseniz deyin, bu yetkinlik de olabilir, donanım, yetenek, beceri, girişimcilik, iş bitiricilik, yaratıcılık, vizyon, farkındalık ve daha pek çok şey de olabilir.
Önemli olan diğerlerinden farklı olmanız ve özellikle de iş yapacağınız alanlarda birden çok artılarınızın olması.
Diploma sevdası nedeniyle, eğitimle, diplomayla, stajla, zamanla, yaşamla birlikte kazandığımız yetkinliklerin pek çoğunu ya hiç ciddiye almadık ya diploma her kapıyı açar sandık.
Sonuçta geldiğimiz nokta, “diplomalı işsizler ordusu” oldu.
Anaokulundan doktoraya kadar tüm eğitim kademelerinde yaşanan bu hayal kırıklığı, tüm paydaşlar tarafından ciddiye alınmalı ve beklentiler yeniden düzenlenmelidir. Yoksa bu günleri de arar noktasına gelebiliriz.
En büyük tehlike de okumuşları okuduğuna pişman etmek, değersizleştirme ve gen&ccedi
CHP’nin hafta sonu Ankara’da gerçekleşen eğitim zirvesi Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde başladı, Genel Merkez’de sona erdi. Çözümden daha çok, sorunların tespitine yönelikti. Adı zirve olsa da sonraki bir dizi çalışmanın bir ön toplantısı niteliğindeydi…
CHP’nin 1,5 günlük eğitim çalıştayında çok önemli konular ele alındı, üç saatlik grup çalışması ve üç dakikalık sunumlarla tamamlandı.
Verimli miydi, verimliydi. Çok daha iyisi olamaz mıydı, olurdu. Eğitimin dışlanmasına, sorunların göz ardı edilmesine, öylesine alıştırıldık ki, bu kadarı bile umut ışığı oldu. Darısı diğer partilere...
200’ü aşkın akademisyen ve diğer eğitim paydaşlarının katıldığı toplantılarda 21 farklı alanda grup çalışması yapıldı. Gruplardan kimi iki, üç kişi kimi de 10, 12 kişiydi. Öğrenci hiç yoktu, sahada görevli öğretmen ve okul yöneticisi de yok denecek kadar azdı. Konu başlıkları ilginçti ama eğitimin finansmanı, yönlendirme, dijital bağımlılık ve eğitimden
6 Şubat’ta peş peşe yaşanan iki depreminin üretmiş olduğu enerji, Hiroşima’ya atılan atom bombasının iki bin katı büyüklüğündeymiş. Olası büyük İstanbul Depremi’nde çok fazlası yaşanabilirmiş! Peki yeterince ders aldık mı, sözün ötesine geçebildik mi? Bu sorunun cevabını aramadan önce isterseniz Hatay gözlem ve görüşmelerimizi sizlerle paylaşmaya devam edelim… Halkın, esnafın ve çalışanların yanı sıra kentin kaderine yön verenlerle de tek tek görüştük. Eski Başkan Lütfü Savaş, “Bizim de hatalarımız olabilir ama böylesi büyük yıkıma neden olan asıl hata deprem yönetmeliklerinde ve büyükşehir yasasında. Sisteme yönelik hataları yargı önünde konuşmaya ben hazırım” diyor. Üç dönem milletvekillikten sonra kente bu kez büyükşehir belediye başkanı olarak hizmet eden Mehmet Öntürk ise dünü dünde bırakıp, Hatay’ı yeniden ayağa kaldırmaya odaklandığını söylüyor. Kente henüz tümüyle vakıf olamamış, kadrolarını
Hatay’ın merkez ilçesi Antakya gelmiş geçmiş en büyük deprem felaketini yaşayan kentlerimizden biri. Binlerce yıllık tarihi boyunca yedi kez yerle bir olmuş ama ne bulundukları coğrafyadan vazgeçiyorlar ne çok daha sağlam binalar yapıyorlar!
Son depremde tarihi kentte ayakta kalan bina yok gibi, on binlerce yurttaşımız öldü ve sanki yine hiç ders almadık. Yıllardır depremle yatıp, depremle kalkıyoruz, sabah akşam deprem yorumları dinliyoruz. Ama görünen o ki bugüne kadar ne anlatıcılar depremi tam olarak anlatabildi ne de dinleyecekler konuya vakıf olabildi.
Malatya ve Antakya’da anlatılan çerçevesinde şöyle bir tablo ile karşılaştım ve şöyle bir varsayıma vardım:
Depremi bir boks maçı olarak göz önünüze getirin. Hiçbir kural yok. Deprem ağır sıklet şampiyonu, bizdeki binalar ise tüy sıklet. Şampiyon önüne geleni yani fay hattı üzerindekileri ezip geçiyor. Kıyıda, köşede kalanlara da kükrüyor ama yumruk mesafesi dışında kaldıkları için çok fazla etkilenmiyorlar.
Peki aynı şampiyon, yani
6 Şubat 2023’de 7.7 ve 7.6 depremlerinde en büyük zarar gören kentlerimizden birisi de Hatay.
Depremin ilk saatlerinden itibaren “üvey evlat muamelesi görüyorlar” yönünde öylesine bir algı oluştu ki bu halen devam ediyor.
Depremde hem can kaybı olarak hem de maddi olarak en büyük zararı Hatay ve özellikle de merkez ilçe Antakya’nın gördüğü konusunda herkes hemfikir.
Kentin yüzde 80’i yerle bir olmuş. Suriyeliler konusunda resmi bir rakam olmadığı için kesin bir şey söylenmiyor ama 25 bin Hataylı can vermiş. Gerçek rakamın çok üzerinde olduğunu söyleyen de çok kimse var.
“Aradan 18 ay geçti her yer futbol sahası gibi dümdüz edildi ama hâlâ herhangi bir inşaat yapılmıyor” algısı ile kente geldim.
Sabahın 7’sinde yola çıkıp ancak aktarmalı seferle akşamın 7’sinde kente ulaştığımda ilk şaşkınlığımı ışıl ışıl bir kent görünce yaşadım. Enkazları göremedim ama yerle bir olmuş bir kent izlenimi de yoktu. Sabah olup kenti gezmeye