Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Eskiden şöyleydi, böyleydi” diye başlayan cümleler çok sevilmezdi. Hâlâ da öyle ama pozitif ya da negatif yönde kıyaslama yaparken hemen herkes hem de sıkça kullanmaya devam ediyor.

Nedeni de çok açık.

Farklı ve iyi bir şeyler yaptığımıza inandığımızda hemen eskiyi yerle bir edip yeniyi parlatıyoruz, yok eğer yeni söylenenlerin tam bir kandırmaca ya da hezimet olduğuna inandığımızda da “nerede o eski günler” diye başlayan cümleleri ağzımızdan hiç düşürmüyoruz…

Kıyaslama yöntemi dünya var olduğundan bugüne süregelen bir değerlendirme yöntemi. Eğitimde yerini ölçme değerlendirme aldı. Bilimle pekiştirildi. Akredite ile standart hale getirildi, evrensel kriterlerle de kim boş konuşuyor, kim gerçekleri söylüyor noktasına gelindi…

Haberin Devamı

Uzun süredir devam eden tartışma var. MEB, “Hemen her alanda dünden çok daha iyi noktadayız” diyor, büyük bir çoğunluk ise sayısal anlamda belki ama diyen cümlelerle başta kalite olmak üzere hemen her fırsatta dünün çok gerisinde olduğumuzu iddia ediyor.

“Herkesin yoğurt yiyişi, olaylara bakışı, beklentileri farklıdır, bu yüzden böylesi tablo yaşanıyor” diyenler mutlaka olacaktır. İşte o noktada da önemli olan inandırıcı referanslardır!..

Şimdi bu çerçevede tematik yani bir alanda uzmanlaşan okulları kaldırmakla iyi mi ettik, kötü mü sorusu akla gelebilir.

Örneğin Tarım’dan Tapu Kadastro’ya, Maliye’den Ziraat’a, Meteoroloji’den Madencilik liselerine kadar çok geniş bir yelpazede liseler ve her biri farklı alanlarda uzmanlaşan köy enstitüleri vardı. Sonra tek çatı altında birleştirildiler, meslek adamı yetişme özelliği rafa kaldırılarak üniversiteye öğrenci hazırlayan kurumlara dönüştürüldü, atölyeler ve uygulamalar da angarya haline getirildi.

Üniversiteler de kuruluş yıllarından itibaren tematik ölçekte gidiyordu sonra hepsi birden “ortaya karışık” menü haline geldi!..

İstanbul Üniversitesi gibi hemen her alanda eğitim yapan üniversitelerin yanı sıra İTÜ, ODTÜ gibi teknik üniversiteler, Boğaziçi gibi dünyaya açılan kapılar, Hacettepe gibi sağlık ağırlıklı üniversiteler, Mimar Sinan gibi sanat üniversiteleri, Çukurova ve Harran gibi tarım üniversiteleri ve daha neler neler vardı…

Haberin Devamı

Sonraki yıllarda aklın ve planlamanın yerini çevre baskısı ve siyaset aldı. O fakülte de olsun, bu fakülte de açılsın derken her şeyin olduğu ama hiçbir iddianın kalmadığı bir noktaya gelindi.

MEB ve YÖK ara ara bu yönde projeler hazırlıyor, isimlendirmeler yapıyor, parlak sözler ediyor ama gelinen nokta ortada.

Peki ya size göre ilkokuldan liseye, mesleki eğitimden üniversiteye bugün her şey düne göre çok daha mı iyi yoksa dünü aratıyor mu?

Harvard, Trump ve akademik özgürlük?

Akademik özerklik üniversitelerin olmazsa olmazı. Amerikan üniversitelerini dünyanın en iyi üniversiteleri konumuna getiren en önemli ayrıntılardan biri de buydu. Görünen o ki Başkan Trump, Amerikan üniversitelerinin en azından bir ayağını çukura çekme konusunda kararlı gözüküyor. Birinci başkanlık döneminde dünyanın en iyi öğrencilerinin ABD’ye gelişlerini sekteye uğratmıştı, şimdi de “patron benim” diyerek üniversitelere ince ayar vermeye çalışıyor. Etkili olur mu? Olmaya olur da sonrası ne olur işte o tartışılır. En iyisi bekleyip görmek!

Haberin Devamı

Harvard Üniversitesi Rektörü Alan Garber, Trump yönetiminin “Üniversiteye kabul edilenlerin detaylıca inceleme ve fakülteye alımlarda söz sahibi olma” gibi isteğinin akademik bağımsızlığı tehdit ettiğini açıkladı. Diğer üniversitelerden de benzeri açıklamalar var.

Trump’u haklı görenler de var ama büyük çoğunluk, özellikle de üniversitelerden sert tepkiler yağıyor. Belki de istediği bu!..

Harvard, Trump öncesinde dünyanın bir numarasıydı. Bakalım şimdi ne olacak?

Özetin özeti: Eğitim siyasetin kapsama alanına girmeli mi, girmemeli mi? Girecekse yetkileri, etkileri nerede başlamalı, nerede bitmeli? Görünün o ki bundan sonraki süreçte eğitimin kalitesinden çok bunlar tartışılacak!