Bayramlar bir anlamda ülkelerin karakteridir. Hemen her ülkenin dini, dili, etnik kökeni, bayrağı, müziği, mutfağı gibi bayramları da farklıdır. Kendine özeldir.
Kimileri milli ve manevi bayramlardır, kimileri de çiçek, böcek, gelenek, görenek ve onları o yapan çok özel günlerdir.
Gittiğimiz ülkelerde pek çok ayrıntı gibi bayramlara da özellikle göz atarız. Keşke bu yönde televizyon programları ve belgeseller yapılsa ama tıpkı bayramlar gibi böylesi derinliği olan programlar da artık nostalji oldu…
Nasıl ki eski domateslerin, eski İstanbul’un tadı yoksa, bayramların da tadı tuzu kalmadı.
Büyüdük de o yüzden mi böyle oldu? Ya da çocukluğumuza özlem mi duyuyoruz?
Hiçbiri değil. Modernleşme adı altında giderek artan bir şekilde ortak değerlerimizi kaybediyoruz. Hepsi o! Oysa bizi biz yapan, farklı kılan kaybettiğimiz, yozlaştırdığımız o değerlerimizdi... Bozulan ekonomi düzelir, iktidarlar gelir gider, eğitim sistemi revize edilir, işsizlik sona erer, yılan hikâyesine dönen sorunlarımız çözülür ama parçalanan değerleri yeniden toparlamak hiç de kolay değil.
İşte bu yüzden, bir an önce, bayramları eski coşkusuna kavuşturmamız gerekiyor.
Hani onlar kıymetlimizdi?
Son bir haftadır gençlerle birlikteyiz. Hem sorunlarını hem de geleceklerini konuşuyoruz.
Gerçeklerle yüzleşmek istemeyenler yangından kaçar gibi kaçtılar, toplantı salonlarının önünden bile geçmediler. Ucu kendilerine de dokusun istemediler. Çünkü bugün yaşanan sorunlardan hiçbirini gençler değil, biz yetişkinler yarattık. Onlara en büyük “kötülükleri” iyilik olsun diye yine biz büyükler yaptık.
“Hadi gelin sorunları biz birlikte yarattık, yine hep birlikte çözelim” denildiğinde hiçbirimiz ortada yokuz.
Peki, hani onlar bizim en değerli varlıklarımızdı? Hani onlar ülkemizin geleceğiydi?
Hani en büyük zenginliğimiz genç nüfusumuzdu? Hani onlar yeter ki istesinler biz onlara her kapıyı açacaktık? Hani onlar hemen her konuda bizden çok daha donanımlılardı?..
Hadi bizi bırakın, MEB, YÖK, ÖSYM, üniversiteler ve sevgili anne babalar, siz üzerinize düşeni ne kadar yapıyorsunuz?
Çocuklarımızı değersizleştiren bu öğütücü sistemin çarklarına su taşımaya daha ne kadar devam edeceksiniz?..
Eğitim konusunda çocuklarımız için iyi olanı istediğimiz konusunda hiçbirimizin kuşkusu yok. Devlet ve millet olarak bütçeden en büyük payı onlara ayırıyoruz ama geldiğimiz nokta da ortada. Ya yukarıdaki bu sözleri onların gönlünü almak için söylüyoruz ya da bir yerde yanlış yapıyoruz. Öyle olmasaydı, böyle mi olurdu?..
Ortak akıl
Eğimde sorun var ve bu sorunlar göz ardı edildiği sürece hiçbir soruna kalıcı çözüm getirmek mümkün değildir.
İyi insan, iyi yurttaş yetiştiremezsiniz demokrasiyi içselleştiremezsiniz, sosyal refahı sağlayamazsınız, doğayı koruyamazsınız, milli ve manevi değerlere sahip çıkamazsınız, iyi mühendis yetiştiremezseniz, depreme dayanıklı binalar yapamazsınız, iyi hukukçular yetiştirmeden göğsünüzü gere biz hukuk devleti diyemezsiniz, iyi çiftçi yetiştiremezseniz akıllı tarımı aklınızın ucundan bile geçiremezsiniz, iyi tüccar yetiştirmeden ekonomiyi ayakta tutamazsınız, iyi öğretmen yetiştiremezseniz de hiçbir konuda geleceğe emin adımlarla yürüyemezsiniz… İşte bu yüzden her şeyden önce eğitimde ortak akıl, üst akıl için herkesin ama herkesin taşın altına elini koyması gerekiyor. Ve şunu çok iyi bilelim ki, eğitimde ortak akıl üretemezsek hiçbir konuda üretemeyiz.
Eğitim demek çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği demektir. Bundan daha önemli olabilir ki!.. Eğitim ve sonrasında gelecek konular için bir samimiyet ve inandırıcılık testinden geçiyoruz.
Bunu aşarsak her şey çok kolay, geçemezsek her şey daha zor olacaktır. Bunu aklımızın ucundan çıkarmayalım ki, kabahatliyi daha sonra uzaklarda aramayalım… Çocuklarımız ve ülkemizin geleceği konusundan herkesin ama herkesin samimi olduğuna inanıyoruz, sadece yoğurt yememiz farklı, ortak akıl da işte bu noktada devreye giriyor.
Üniversite hayali
Gençlerimizi sanki eğitime küstürdük!
Üniversiteye başvuran aday sayısı 2 yılda 1 milyon azaldı! 3.5 milyondan 2.5 milyona indi!
Geçen yıl 500 bin aday başvurduğu halde sınava girmedi, 1 milyonu da tercih yapmadı. Bu yıl da yeni bir şok yaşanabilir!
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Umut tacirliği, kalitenin dibe vurması, diplomaların değersizleştirilmesi, adil olmayan sınav sistemi, milyonlara çıkan öğrenim ücretleri, hormonlu notlar, 180 soruda 1 soru yapana bile kapıların aralanması, istihdam ve insan gücü konusundaki plan ve programsızlık, işsizlik ve en önemlisi de tüm sorunları görmezden gelen kurumlar!
İstediğimiz bu muydu?..
Özetin özeti: Ülke olarak bir samimiyet testinden geçiyoruz. Ne olur bunu ciddiye alalım…