Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Terör, doğal felaketler, ekonomik kriz, salgın hastalıklar, iç ve dış göçler, savaşlar, küresel ısınma, açlık, cehalet gibi çok önemli küresel sorunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de özellikle kalkınmış ya da kalkınmakta olan ülkeleri derinde etkileyen yeni bir sorunla karşı karşıyayız.

Dünya nüfusu 100 yıl önce 1,7 milyar; ülkemizin nüfusu da 13 milyon civarındaydı. Şu an ise Türkiye 90 milyona, dünya da 9 milyara yaklaşıyor.

Peki o zaman bu panik niye?

Doğurganlık azalıyor, ömür uzuyor, tüketim çılgınlığı, israf, doğa tahribatı ve en önemlisi de ucuz ve genç işgücüne olan talep dur durak bilmiyor. Bir önceki yazımızda da özellikle dile getirdiğimiz gibi doğurganlığın azalması konusunda hemen her ülkenin gerekçeleri çok farklı.

Haberin Devamı

Ekonomik deseniz çok önemli ayrıntı ama detaylara girdiğinizde nüfus artış oranı en zengin ülkelerde dibe vururken, en fakir ülkelerde ve bölgelerde zirveye çıkabiliyor.

İşsizlik deseniz bu konuda da ülkeden ülkeye değişen gelişmeler söz konusu. İşgücü açığını yabancı ülkelerden getirdikleri “nitelikli” nüfusla kapatmaya çalışan ülke ülkelerde bile gençler evlilikten ve çok çocuktan kaçıyor. Yarattıkları sosyal sorunlar da tuzu, biberi!

Eğitimle alakalı deseniz o da tek başına küresel bir parametre değil. Çünkü eğitimin çok iyi ve üstelik parasız olduğu ülkeler de aynı sorundan muzdarip. Hastalıklar, savaş, doğal afetler ve benzeri zor yaşam koşulları ebeveynlerin gözünü korkutuyor desek 100 yıl öncesinin yaşam koşullarının bugünkünden daha iyi olduğunu söylemek mümkün değil.

Peki o zaman ne oldu da çok yakın zamana kadar nüfus planlamaları ile doğurganlık oranını frenlemeye çalışan ülkeler bugün tam tersini yapıyor?

Tüm sosyolojik sorunlarda olduğu gibi bu konuyu hafife almak ya da işimize gelen gerekçelere göre şekillendirmek hataların en büyüğü olur.

Eğer bu konuda samimiysek, gerçekten kalıcı bir çözüm arayışı içerisindeysek önce bu takıntılarımızdan ve günü kurtarmaya yönelik politikalardan kurtulmamız gerekiyor.

Evet sorun çok büyük ama gerekçeler aynı değil. Her ülkenin kendine göre farklı gerekçeleri ve çözüm için farklı senaryoları var. Onlarınki bizimkilerle, bizimkiler de onlarınkiyle örtüşmüyor. Her şeyden önce bunu anlamamız gerekiyor. Bunu göz ardı edip eğitimde olduğu çözümü uzaklarda aramak yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışmak anlamına gelir ki bu da gelinen noktayı daha da vahim bir noktaya getirmenin ötesinde bir işe yaramaz!..

Haberin Devamı

Nerede hata yaptık?

Mustafa Kemal ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken 100 yıl sonra, pek çok konuda olduğu gibi nüfus konusunda da bu noktaya gelineceğinin fazlasıyla farkındaydılar. Çocuk ve Gençlik bayramları bu yüzdendi! Verdikleri mesaj “Onlar geleceğimizin teminatı, gözünüz gibi bakın. Bunun için de iyi bir eğitimden asla vazgeçmeyin” di. Maarif Bakanlığı’ndan “Milli” Eğitim Bakanlığı’na geçilmesi ve iki Bakanlığın önüne “Milli” kelimesinin konulması bu yüzdendi.

Mesajı aldık mı, gereğini yerine getirdik mi, çocuk ve gençlerimize hak ettikleri önemi verdik mi yoksa başta eğitim, gelecek, istihdam, milli manevi değeler, liyakat, hak, hukuk, adalet, samimiyet ve doğurganlık konusunda onları fazlasıyla küstürdük mü?

Haberin Devamı

Günümüz gençleri yüzyıl önceki “izm”lerin dar kalıpları içerisine girmeyecek kadar özgür. Binlerce yıllık birikimden çok daha fazlasının son yüzyılda gerçekleşmesi bu yüzden. Dünyanın en zenginler listesine bir göz atın, sıralamanın en tepesindekilerin 20’li yaşlarda akılları, hayalleri, özgürlükleri ve yaratıcılıkları dışında beş paraları yoktu! Bugün bu noktadalar.

İşte asıl tartışılması gereken bu: “Dün neler vardı, bugün neler yok?”

Evet evlenme ve çocuk yapmama da dahil gençler her şeye küstü. Peki bu noktaya nasıl geldikleri üzerine yeterince kafa yorduk mu? Yeterince araştırma yapıldı mı? En basiti evlilik ve çocuk yapmayı ötelemeleri konusunda “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye onlara soran oldu mu?

Tabii ki hayır!

Her konuda olduğu gibi sorunu yaratan da bırakın çözüm getirmeyi sorunların daha da katmerleşmesine zemin hazırlayan tespit ve önerilerde bulunanlar da yine biz yetişkinler ve ülkelerin gidişatına yön verenler. Bunun en çarpıcı örneğini Çin’de gördük. Çözüme yönelik önerilerimizi bir sonraki yazıda ele alacağız. Sizlerden de öneriler bekliyoruz...

Özetin özeti: Evliliğin ötelenmesi ve çocuktan uzak durulması bir sonuçtur. Önce gençlerimizi bu noktaya getiren sorunlarımızı konuşmamız gerekmez mi?..