Cumhurbaşkanı Erdoğan doğurganlık konusunda SOS verdi. Gelinen noktayı “felaket” olarak değerlendirdi.
Avrupa ülkeleri bu konuda zaten mustaripti. Dökme suyla yani seçilmiş göçmenlerle nüfusunu dengelemeye çalışıyordu.
Doğurganlığın azalması, dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri olan ve yakın zamana kadar ikinci çocuğu yasaklayan Çin’de de en önemli sorunlar arasında yer alıyor.
Gerekçe hep aynı: Ömür uzuyor, doğurganlık azalıyor. Evlenme ve çocuk yapma sürekli öteleniyor. Demografik yapı bozuluyor. Emekliler artıyor, çalışan azalıyor. Tüketim artıyor üretim düşüyor!..
Madalyonun öteki yüzünde ise ülkeden ülkeye değişen sorunlar yumağı var. Yetişkinlerin ve ülkeleri yönetenlerin olaya bakış açıları ile gençlerin hayattan beklentileri çok az noktada örtüşüyor.
Yetişkinler davul gençlerin boynunda, tokmak ise kendi ellerinde olsun istiyor.
Gençlerin itirazı da bu yönde. “Dünya ve koşullar, sizin doğduğunuz, büyüdüğünüz, okuduğunuz, evlendiğiniz, çocuk yaptığınız dünya değil. Bunun farkına varıp gerekenleri yapmadığınız sürece, daha çok büyük pişmanlıklar yaşamaya devam edersiniz!..”
Bu noktaya nasıl gelindi?
Ortada ciddi hem de çok ciddi bir sorun olduğu kesin. Peki, bu noktaya bir yılda mı gelindi ki, kısa vadeli çözüm yolları aranıyor?
Görünen o ki hâlâ olayın ciddiyetinin farkında değiliz! Tıpkı deprem konusunda olduğu gibi sorunları tespit etmenin ötesine geçemiyoruz.
Hemen her konuda olduğu gibi evlenme ve çocuk yapma konusunda gençleri küstürenleri de hep uzaklarda arıyoruz. Kendi vicdani sorgulamamızı ise hiç ama hiç yapmıyoruz!
Çözüm arayışında eğer gerçekten samimiysek önce bu kafayı değiştirmemiz gerekir!
Değişmeliyiz ki kabahatliyi uzaklarda aramaktan vazgeçip, yanlışlarımızla yüzleşip yeni bir yol haritası çizmeliyiz...
Doğurganlık konusunda gelinen noktanın bir özetini ve bu konudaki düşüncelerinin ne olduğunu daha net anlamak için gelin önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki günkü değerlendirmelerine bir göz atalım:
■ “Türkiye’nin doğurganlık hızı tarihimizde ilk kez 1,48’e gerilemiş durumda. Bu, bir felaket.
■ Bu rakam, kritik eşik olan 2,1’in çok altında bir seviyedir. İster iktidar ister muhalefet olsun hiç kimse buna kayıtsız kalamaz.
■ Tabii biz bunu söyleyince hemen birileri ‘ekonomi’ diyor.
■ Ülkemizde doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir.
■ Tam aksine kişi başına düşen gelirin şu anki seviyenin beşte biri olduğu dönemlerde ülkemizin doğurganlık hızı yaklaşık 2 kat daha fazlaydı.
■ Yıllar içerisinde, refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı.
■ Sadece Türkiye’de değil, dünyanın diğer ülkelerinde de benzer bir durumun söz konusu!
■ Bugün dünya ülkelerinin yarısından fazlasında doğurganlık hızı nüfus yenilenme seviyesinin altındadır.
■ Küresel doğurganlık hızı 1950’de 5 iken 2024’te 2,3’e düşmüştür.
■ Avrupa Birliği üye ülkelerinin toplam doğurganlık hızı ortalaması 1,38’dir.
■ Malta kişi başına düşen geliri 41 bin dolar olmasına rağmen 1,06 ile Avrupa içerisinde doğurganlık hızında en alt sıralarda.
■ 1,81 ile Avrupa’da en yüksek doğurganlık hızına sahip Bulgaristan’ın kişi başı geliri ise 16 bin dolardır.
■ Karşı karşıya olduğumuz bu tablo sadece bir istatistik değil, bizi harekete geçmeye çağıran açık bir ikazdır.
■ Bu anlayışla son dönemde nüfusumuzu arttıracak, evliliği teşvik edecek en az 3 çocuk çağrımıza uygun şekilde evlat sahibi olmayı özendirecek çok önemli politikaları devreye alıyoruz.
■ 2024 yılında nüfus politikaları kurulunu hayata geçirdik. 2025 senesini “Aile Yılı” ilan ettik
■ Gençlerin evlenmelerini kolaylaştıracak ekonomik ve sosyal desteklerimizi ülke genelinde yaygınlaştırdık.
■ Aile ve Gençlik Fonu’nu ilk etapta deprem bölgemizde daha sonra da 81 ilimizde hayata geçirdik. Fondan faydalanmak için şimdiye kadar yaklaşık 114 bin kardeşimiz müracaat etti, başvuranlar içinde faydalanmaya hak kazanan çiftlerimizin sayısı 41 bine ulaştı.
■ 28 Mayıs’ta doğum yardımı ödemelerini toplu olarak yapacağız. 163 bin 295 haneye yaklaşık 1,2 milyar liralık ödeme gerçekleştireceğiz.
■ Aileyi güçlendirecek politikalarımıza yön vermesi amacıyla bakanlığımız bünyesinde Aile Enstitüsünü kurduk. Ancak şurası da bir gerçek ki aile ve nüfus bir yıla sığdırılacak kadar dar bir gündem değildir.
■ Aile kurumu üzerindeki küresel baskılar ve nüfus yapımızdaki değişim ancak uzun vadeli bir vizyon, kararlı ve bütüncül politikalarla yönetilebilir…
Özetin özeti: Evet sorun çok büyük ve bir o kadar da çok karmaşık. Bu yüzden gençleri evlilik ve çocuk yapma konusunda küstürmek için gösterdiğimiz çabanın çok daha fazlası gerekiyor.
Özay Şendir
İçimizdeki teşhirci içimizdeki röntgenciyi boğarken…
25 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Portföy kararında altın kurala dikkat
25 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Yalan tanıklık!
25 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Anderlecht-FB maçında casusluk operasyonu!
25 Mayıs 2025
Mehmet Tez
Tarkan’ı neden eleştiriyorlar?
25 Mayıs 2025