Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sahneye son çıkışı, alkışları son kucaklayışı ve seyirciye söylediği son sözler… Şubat ayıydı, Caddebostan Kültür Merkezi tıklım tıklım dolu, İlhan Şeşen’in 55. sanat yılını kutlamak için toplanmış herkes; ailesi, dostları, meslektaşları, şarkılarını söylemiş genç müzisyenler… Bütün salon büyük bir coşkuyla “Ankara’dan Abim Gelmiş” söylüyor, İlhan Şeşen sahnede oturuyor, ömrünün uzun bir kısmında yol arkadaşı olmuş yeğenleri, grup arkadaşları Gökhan Şeşen ve Burhan Şeşen iki yanında, onları hep gördüğümüz gibi. Alkışlar durmuyor. Sonunda dedi ki “İnsanın keşke daha çok yaşasaydım diyesi geliyor. Ama bir şarkım var, en beğendiğim satırı şöyle: ‘Keşke yoktur. Ama keşke olsaydı”.

Haberin Devamı

“Keşke yoktur ama keşke olsaydı”

Bu netlik, bu açıklık, bu kimine acımasız gelebilecek gerçekçilik bence İlhan Şeşen’in kendisini de şarkılarını da farklı kılan yanlarından biriydi. Lafı dolandırmaz, gereksiz süslemelere kalkışmaz, söyleyeceğini dosdoğru ama sanki daha önce hiç söylenmemiş şekilde söylerdi. Bir süredir iyi değildi, oradaki herkes muhtemelen biliyordu bunun bir veda gecesi olduğunu, bu sevimsiz gerçeği böyle bütün çıplaklığıyla ama çok da ince şekilde dile getirmek yine ona düştü.

Düşünüyorum, ben onun şarkılarında da en çok bu sahiciliği, bu ‘hayattır, her şey olur’ tavrını seviyordum. Bir de tabii hayata bağlılığı. Lise çağındaydım, Grup Gündoğarken’in en sevdiğim şarkılarından “Sevinçle Uyan” (1986) “Duydum ki öylece bırakıp gitmişsin kendini / Vazgeçmişsin bütün ümitlerin güzelliğinden / Yeni bir şey aramanın ve bulmanın sevincinden” dediğinde, bu sabah sevinçle uyanmayı ve “Yeniden başlamanın keyfini duymayı” önerdiğinde. “Pencerenin perdesini havalandıran rüzgâr”ın içeri girip bizi o dertten kurtarması ihtimali yabana atılacak bir şey değildi. En fazla “güneş buluta girmiş” olabilirdi, bulutlar dağılır güneş görünür, “yaz bulutları” güne selam söyler, yeni sevdaların yüzleri görünürdü. Hayatta olmasa da şarkılarda. “Benim şarkılarımda karamsarlık bulamazsınız, hep bir umut kapısı açık bırakırım” derdi zaten.

Haberin Devamı

Aşka dair şarkılar yazdı ama hiç kendini yerden yere vurmaktan, aşk uğruna ölmekten bahsetmedi. Şarkılarıyla yaşatan aşklara inandırdı, öldürenlere değil. İlk solo albümünün içinde ki adı bile “Aşk Haklı”ydı (1994), “Seni versinler ellere / Beni sevsinler / Sana sevdanın yolları / Bana bir fazla” dediği bir şarkısı vardı. Aşka âşık olmak, aşkla yaşamaktı asıl mesele; “Hayat şakaydı / Aşklar ciddi” (“Oynak Yarim”, Gündoğarken 1999) ve yine şarkılarından birinde dediği gibi “Aşk layık olanda kalmalı”ydı (2002). En büyük acıların, ayrılığın da hükmü bir yere kadardı. “Ayrılık hâli ölümden beter derler, yalan / Hayata sadakattir ayrılık” (“Mamak Da”, Neler Oluyor Bize?, 2002), sıkça duyacağımız bir söz değil bir şarkıda. En nihayetinde “Şimdi bana aşk için üzülmek yakışmaz” derdi; “Yol aldım sevdalardan / Kendimi bulmak için / Şarkılar türküler söyleyip yanmak için”.

Bana öyle geliyor ki onun için meselenin özü buydu. “Şarkılar türküler söyleyip yanmak”. Hayatın her dönemine, insanın her haline dair şarkılar yazdı. Kelimeler çok az zihinde bu kadar coşkuyla uçuşup bu kadar ironiyle harmanlanıp böyle uyumla yan yana gelivermiştir. “Henüz borcunu ödemedim çaldığım ucuz gitarın / Bu yüzden biraz bozuk çalıyorum / En güzelini tatmadım belki sevdaların / Bu yüzden biraz yanık çalıyorum (…) Hayat dediğin nedir ki? / Hikâyelerden ibaret / Her hikâyenin bitişi belli, ölüm” (“Bir Ucuz Gitar”, 2002) demişti, gitarını alıp gitti. Keşke böyle olmasaydı da biz ondan daha çok şarkı dinleyebilseydik demek geliyor insanın içinden de işte “Keşke yoktur. Ama keşke olsaydı”.