Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgale başladığı ilk günlerde masada çözüm, kalıcı ateşkes olasılığı denildiğinde “Putin’i kim, nasıl ikna edecek, durduracak? ve “Putin ne yapmak istiyor, gerçek hedefi ne?” tartışmaları vardı. Kalıcı ateşkes, akan kanın durmasında Putin’in kararı, tavrı neredeyse tek belirleyici unsur olarak görülüyordu. Daha fazla müzakere çağrısı yapan da Zelenskiy’di. Sıkça “Putin ile görüşmeye hazırım. Bence müzakereler olmadan bu savaşı bitiremeyiz” mesajları veriyordu. Buna Kremlin’in tavrı da “Putin ve Zelenskiy görüşmesi şu anda mümkün değil” şeklindeydi. Bugüne baktığımızda ise tam tersi bir görüntü söz konusu. Savaşma azim ve kararlılığıyla psikolojik üstünlüğü ele geçiren Ukrayna ordusu ilerliyor. Putin ile görüşmeyeceğini söyleyen Zelenskiy de “Görüşme ancak başka bir Rus liderle olur” diyor. Hesap hatasıyla Ukrayna’da umduğunu bulamayan ya da ABD’nin tuzağına düşen ve askeri
6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak, “Kılıçdaroğlu olur mu, olmaz mı, olursa da nasıl olur?” ya da “Ortak mı, çoklu aday mı?” derken ortaya BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın masaya ortaklık adaylığı çıktı. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına Akşener yeşil ışık yakar mı tartışması da Akşener’in davet ettiği Hüseyin Baş’ın masaya ortaklığına Kılıçdaroğlu evet der mi boyutuna evrildi. Böylece, CHP ile İYİ Parti arasındaki tahterevalli siyaseti de hepten alenileşti. Malum, her ikisi de 6’lı masada “Oyun kurucu benim” hesabında. CHP, oy oranı en yüksek partiyim, zaten masayı kurma konusunda da en büyük fedakârlığı ben yaptım, dolayısıyla adayı belirlemek benim hakkım deyip Kılıçdaroğlu’nun adaylığında dayatıyor. İYİ Parti de buna itiraz edip, “Noktayı ben koyarım” diye diretiyor. Bu bağlamda da her iki partinin de önde gelen yetkilileri kendileri ve yakınları üzerinden diğer tarafa nasıl baskı kurmaya çalışabiliriz diye acayip bir pres yapıyor. Liderler de sözüm ona
Türkiye ve Macaristan’ın henüz onay vermediği İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliklerine ilişkin diplomatik trafik hızlanıyor. İsveç’in yeni Başbakanı Ulf Kristersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Kasım’ın ilk haftasında Ankara’yı ziyaret edecekler... Buyursunlar, gelsinler!.. Ama kafalarında Türkiye’ye geri adım attırmak gibi bir hesap; beklenti varsa hiç boşa zahmet etmesinler. Çünkü NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına sığınmak isteyen ya da ABD’nin planı dahilinde hareket eden İsveç ve Finlandiya hala Türkiye’ye taahhütlerini yerine getirmedi. Evet iki ülkede açıklamalarında iyi niyetli ve sıcak mesajlar verdi, veriyorlar ama Türkiye’nin bekasını tehdit eden terör örgütleriyle ilişkilerini, hatta iş birliğini kesme, teröristleri iade etme konusunda somut adım denildiğinde görüntü hikâye... Mesela İsveç Başbakanı Kristersson, daha yeni Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’dan NATO mutabakatıyla ilgili yükümlülüklerini
Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği Cumhuriyet Türk ulusunun kaderini değiştirmiştir. Yaşayış şekli başta olmak üzere birçok alanda devrim niteliğindedir. Yani Cumhuriyet sadece bir yönetim şekli değildir. Cumhuriyet demek Atatürk’ün hedeflediği çağdaş, demokratik, laik, akıl ve bilimle yönetilen bir toplum demektir.
***
Yıl 1922...
Cephede kurtuluş mücadelesi sürerken, cephe gerisinde de toparlanma çalışmalarına hız verilmiştir.
Bu çalışmalardan biri de Ankara’daki öğretmenleri bir çatı altında toplama, Öğretmenler Birliği kurma girişimidir.
Toplantı için yapılan çağrıya üç kadın öğretmen de katılır.
Salona giren erkek öğretmenler, kadın öğretmenleri görünce onlardan ayrı bir yere otururlar.
Toplantıya kadın öğretmenlerin katılması, ertesi gün Meclis’te duyulur ve büyük bir öfkeye yol açar.
Ukrayna rüyası kâbusa dönen Putin’i en çok öfkelendiren nokta istihbarat anlamında duvara toslamak olmalı. Çünkü Sovyet gizli servisi KGB’nin eski bir ajanı olan Putin’in şimdilerde emrindeki Rus istihbarat birimleri süreci yönetemedi. Daha doğrusu, ABD gizli servisi CIA ve İngiliz gizli servisi MI6 karşısında çuvalladı. Mesela Putin, Ukrayna’nın direnme kararlılığı, imkân ve kabiliyetinden, Batı’nın vereceği destekten bihaberken, Rusya’nın nereden saldıracağı, hangi bölgelerden ve askerle gireceği, ilk hedefin nereler olacağına ilişkin günler öncesinden CIA’nın ayrıntılı raporları yayımlandı. Moskova’nın saldırı planı da genel hatlarıyla önceden duyurulan bu plana göre gerçekleşti. İngiliz Genelkurmay Başkanlığı İstihbaratı da saat saat sahaya ilişkin bilgi, harita paylaştı. Gerek askeri gerek siyasi açıdan CIA ve MI6 Kremlin’in beynini okudular açıkçası. Sonrasındaki gelişmelere ve Putin’in sürekli taktik değişikliklerine bakıldığında da sanki Rus Dışişleri ve Savunma bakanlıkları ile istihbarat
Siyasi arena kıpır kıpır. Bir yanda ittifak bileşenleri arasında denge hesapları, yeni birliktelik olasılıkları ve aday kim olacak, olmalı çekişmeleri yaşanıyor. Diğer yanda da istifalar, partilerarası transfer hareketliliği var... Ankara’da kulisler kaynıyor... Yeni istifalar ve milletvekillerinin parti rozeti değiştirme olasılıkları pik yapmış durumda. Kimi buna partilerin seçime dönük vitrin yenileme, güçlendirme çalışması diyor, kimi de siyasi menfaat, gelecek beklentisiyle yer değiştirme olarak görüyor. Hem en fazla vekili biz çıkaralım, parlamentoda söz bizde olsun hem de her ne olursa olsun 600 vekil arasında ben de olmalıyım hesapları ya da kavgası var açıkçası. Dolayısıyla tam bir kazan kazan durumuna odaklı hamleler ve beklentileri içeren bir hava söz konusu. Bu bağlamda sorgulanan tartışılan bir başka nokta da şu:
Herhangi bir partiden seçilmiş milletvekilinin istifa edip parti değiştirmesi, bunun da özellikle transfer havasında yapılması doğru mu? İlkesel, ahlaki açıdan ters değil mi?
Malum bunun bir de seçmen, vatandaş cephesinden bakıldığında
Siyasetin gündeminde CHP ve İYİ Parti’nin art arda yaptığı ABD ziyaretleri ile 6’lı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı arasında bağlantı kurma arayışları var. Ağırlıklı olarak da her iki heyetin temaslarına dönük tespitler, eleştiriler, hatta etkinlik açısından kıyaslamalarla. Ki bu anlamda iki parti arasında göndermeler bile oldu. Niyesi malum. Daha baştan Başbakanlık hedefi koyan İYİ Parti lideri Akşener’in Cumhurbaşkanlığı adaylık olasılığı da artık iyiden iyiye konuşulmaya, tartışılmaya başladı. Yani çok bilinmeyenli 6’lı Masa denklemine CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun hâlâ flu olan adaylık durumu benzeri “Olur mu olmaz mı, olursa da nasıl olur?” gibisinden yeni bir soru daha eklendi. Dolayısıyla, denklemin çözümüne dönük formüller, senaryolar da yenilenmiş versiyonlarıyla havada uçuşuyor. İkisinden birinin ortak adaylığı ya da her ikisinin de olabileceği çoklu aday olasılığı dâhil. İlk turda birbirleriyle yarışma, ikinci turda sonuca göre birleşme hesabı yani. Tabii yine olur ya da olmaz opsiyonlu gel-gitlerle. Mesela, Kılı&cc
Savaş çığırtkanlığı ve tahrikleriyle Ege’de gerilimi tırmandıran taraf olmasına rağmen mağdur palavrasına yatan Yunanistan’ın Türkiye’yi 92 kaçak göçmeni soyup çıplak bir biçimde kendi tarafına itme suçlaması sağlıklı bir ruh hali değil. Dahası, zekâ sorgulanmasını da gerektiren bir durum. Çünkü karadan kapısına dayanan göçmenleri insan haklarını ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak döven, çırılçıplak soyan, öldüren, denizde de botları şişleyerek bebekleri, kadınları acımasızca ölüme terk eden bizzat kendileri. Sadece son üç yılda (2020-2021-2022) şiddet kullanılarak denizden ve karadan geri itilenlerin sayısı 62 bin civarında. Buna Ege’deki göçmen trafiğinin pik yaptığı, 2015 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın özel izniyle bindiğimiz Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait botta yaşadıklarımızla biz de tanık (18 Kasım 2015 tarihli yazımız) olmuştuk. Türk Sahil Güvenlik botları göçmenleri çıktıkları bu ölüm yolculuğundan