ABD’nin kurguladığı kirli oyunun bir parçası olma sıfatıyla son zamanlarda havalanan Yunanistan yine hayal peşinde. Son günlerdeki NATO görevinde Türk F-16’larına kilit atma, bunu yaparken de Rus hava savunma sistemi S-300’leri kullanma gibi herkese meydan okuyan pervasızlıkları, sinsi planları ve savaş kışkırtmalarıyla da iyiden iyiye saçmalıyor. Hatta bu anlamda ciddi zekâ sorunu emareleri de var. Mesela Yunan Hükümet sözcüsü ne diyor? “Türkiye’ye karşı müttefiklerimizi harekete geçirebiliriz”. Kim o müttefikler? NATO üyeleri ABD ve Fransa başta olmak üzere AB’nin bazı ülkeleri. Yani kışkırtmalara, saldırılara karşı olası bir meşru müdafaa durumunda Yunanistan ‘Türkiye bizi vuruyor’ diyecek ve ABD ile ikili savunma anlaşmasının olduğu Fransa yardıma koşacak! NATO müttefiki ülkeler birbirlerine resmen silah doğrultacaklar açıkçası. Evet, ABD’nin bugüne dek tavrı, yaptıkları, özellikle de terör örgütü PKK/YPG/PYD’ye aleni desteği ve Yunanistan’daki
6’lı masada Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda kafalar karışık. Evet son masa muhabbetinden kuvvetli bir ortak aday vurgusu çıktı ama çoklu aday seçeneği de tamamen yok artık demek değil. Burada en belirleyici unsur da masada görünen değil, görünmeyen paydaşın yani HDP’nin tavrı. Malum HDP birinci turda kendi adayını çıkarmaktan yana. Böyle bir durumda da toplama çıkarma hesaplarının tutmayacağı açık. Dolayısıyla HDP’ye fırsat tanıma anlamında ilk turda her siyasi partinin kendi adayını çıkarma ya da çoklu aday olasılığı da hala geçerli. Masada görünen paydaşlar arasındaki sütre gerisinde süren siyasi hamleler de bunu destekler nitelikte. Özellikle de kesinlikle aday olmak isteyen, bunu sonuna kadar zorlayacağı da belli olan Kılıçdaroğlu’na alternatif olarak gösterilen ve kamuoyu araştırmalarına göre kazanma şansı daha yüksek denilen isimlerin İYİ Parti tarafından sürekli dillendirilmesi, dahası son düzlükte aday gösterilme iddiaları gibi. Mesela şimdilerde Mansur Yavaş’ın aday olması durumunda
Ankara ile Şam arasında diplomatik görüşmelerin olacağı, hatta zamanlaması konuşulurken dünya medyası üzerinden Türkiye’yi sanki orada işgalciymiş gibi göstermeye çalışan kirli bir algı operasyonu da yürütülüyor. Mesela Esad’a yakınlığı ile bilinen Suriye Halk Meclisi eski milletvekili Şerif eş-Şehade’nin şu zırvaları yayımlandı:
“Diyalog için ilk şart, Türkiye’nin Suriye’den çıkmasıdır. Ancak o zaman diyalog olur. Bu nedenle, diyalog için yol açılmalıdır. Bunun ilk adımı da Türk kuvvetlerinin İdlib’den, Suriye’nin diğer bölgelerinin tamamından çekilmesidir.”
Yine Suriye’nin eski Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan verdiği bir röportajda kendince Şam’ın normalleşme şartlarını sıralarken, “Şam, Ankara’dan silahlı güçlerini Suriye topraklarından çekmesini isteyecek. Ancak o zaman yeni bir sayfanın açılabileceğini söyleyebiliriz” gibisinden sözler etti.
Suriye adına gayrı resmi olarak fısıldanan bu saçmalıklar gösteriyor ki adamların
6’lı masanın ilk turun son toplantısı ardından 6 cenahtan gelen mesajlara ve havaya bakıldığında görüntü şu: Hemen her konuda hemfikiriz ama aday hariç…
Yani mevcut iktidarı sandıkta yenmek, yeni bir Cumhurbaşkanı seçmek ve parlamenter sisteme dönüş planları ya da hedeflerinde aramızda bir sorun söz konusu değil. Ancak en kritik konu, bu kimin önderliğinde, nasıl olacak noktasında aynısını söylemek zor. Hatta o konuda masada ciddi anlamda sıkıntı var. Hem masada oturanlar arasında hem de onların arkasındakilerden, yani teşkilatlardan, tabandan. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu her ne kadar kendi iradesiyle ya da partideki arkadaşlarının iteklemesiyle CHP’nin adaylığına doğru hızla yürüse de ittifak adaylığının kolay olmayacağı, hiç de öyle çantada keklik falan denilemeyeceği açık. Çünkü Kılıçdaroğlu kesinlikle aday olmak istiyor, bunu sonuna kadar zorlayacağı da belli ama 6’lı masada oturanların duruşu ise malum. İYİ Parti lideri Akşener, doğrudan desteklemedi, sadece “Hakkıdır” tarzında bir açıklamayla yetindi. Şu ana dek
Türkiye’nin Suriye’de tavrı çok net. Sınırında terör ordusu, terör yapılanması, yani PKK/PYD/YPG’yi istemiyor. Dolayısıyla da Suriye’de parçalanma değil, toprak bütünlüğünden yana ve kartlarını açık oynuyor. Bu bağlamda bugüne dek de sahada ve masada son derece kritik hamleler yaptı. Şimdiki yeni süreçte de Türkiye ile Suriye arasında istihbarat servisleri arasında zaten var olan ikili ilişkilerin doğrudan hale gelmesi, hatta Esad ile görüşme olasılığı dahi konuşuluyor. Bu anlamda en çok dillendirilen bir başka noktada iki ülke arasında var olan Adana Mutabakatı’nın devreye sokulması. Tabii mevcut mutabakata bazı eklemeler, güncellemeler de yapılarak. Adana Mutabakatı’nın önemini yürürlükte olduğu dönemde Suriye ile yapılan ortak çalışmalarda Türkiye tarafının Komite Başkanlığı’nı yapan (2007-2011) eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Em. Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, anlatıyor:
“Adana Mutabakatı tamamen Türkiye’nin lehine bir protokol. Yürürlükte olduğu dönemde
Birkaç gazeteci arkadaşla birlikte önceki sabah AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe’nin konuğuyduk. İstiklal Caddesi’ndeki Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi Ek Hizmet Binası’nın üst katında kurulan “kahvaltı masasında” eşsiz İstanbul manzarasını seyrederken, hem sokağın gerçek gündemi çarşı-pazardaki fahiş fiyatlı etiketleri, yüksek enflasyonu hem de bir süredir yürüttükleri “Yüz Yüze 100 Gün” projesini konuştuk. Tabii özellikle de kendilerini yakından ilgilendiren ve önümüzdeki seçimin kaderini belirleyecek denilen kararsız seçmenlerin durumunu, olası tavrını. Malum, seçmen genel olarak bir yılgınlık içinde, bu anlamda en ciddi kopuş, kırgınlık da iktidar kanadında. Bir başka deyişle, AK Parti’ye daha önce oy vermiş, gönlü AK Parti’den yana olduğu söylenen ama ya geleceğe dair beklentisi ya da özel küskünlük nedenleriyle ayrı bir kategoride duran bir seçmen topluluğu mevcut. Fakat bu kesimin içine sinen bir başka adres bulamadığı da
Soçi’deki Erdoğan-Putin buluşması sonrasında “Suriye’de yeni bir döneme girildi, Türkiye ile Suriye arasında istihbarat servisleri arasında zaten var olan ikili ilişkiler doğrudan hale gelebilir ve ilişki seviyesi yükselebilir” diye konuşulurken, Azez’de yaşanan Türk bayrağını yakma alçaklığı yekten ABD tezgâhı, provokasyonu kokuyor. Niyesi malum.Suriye’yi bölme, terör devletçiği kurma planı bozulma endişesiyle ABD eski ismiyle ÖSO olan Suriye Milli Ordusu’nu (SMO) parçalama tezgâhını yine devreye soktu. Şaşırdık mı? Hayır. Çünkü bu daha önce de denenen, ancak Türkiye’nin kararlı duruşuyla engellenen, bildik bir hikâye. Mesela, beş yıl önce Fırat Kalkanı Harekâtı’nın bittiği günlerde ABD’nin vizyona soktuğu bu kirli oyun hakkında (14 Eylül 2017 tarihli yazımız) şöyle demiştik:
YPG/PKK’ya silah ve mühimmat yığınağı yapan ABD daha önce “eğit-donat” çerçevesinde ÖSO’ya verdiği silah ve mühimmatları da zorla toplayıp onlara veriyor.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının Kılıçdaroğlu olduğu belli. Kurmayları “CHP’nin en alttaki üyesinden en üstteki MYK’sına kadar hepsinin üzerinde uzlaştığı aday Kemal Kılıçdaroğlu’dur” diye defalarca deklare etti zaten. Dahası Kılıçdaroğlu, katıldığı parti etkinliklerinde “Sayın Cumhurbaşkanım” sözleriyle kürsüye davet ediliyor artık. Elbette bunlar siyasette normal, her parti, partili liderini en yetkili koltukta görmek ister, o makama yakıştırır, bunda haklı da... Ki bu gibi söylemler yakıştırmalar geçmişte de oluyordu, oldu. Yani partililerin gönüllerindeki Cumhurbaşkanı, başbakanlar hep vardı ve dile getirildi. Ancak bu kez durum biraz farklı. Çünkü muhalefet cenahında adaylık vizesi doğrudan 6’lı masanın onayına, rızasına endekslenmiş durumda. O nedenle Kılıçdaroğlu’na “aday mısınız” diye sorulduğunda hep 6’lı masanın kararını işaret ediyor. Bunu da kimi “nezaket veya protokol gereği” kimi ise “6’lı masanın kararsızlığı” diye yorumluyor. Öyle ya da böyle