Savaş çığırtkanlığı ve tahrikleriyle Ege’de gerilimi tırmandıran taraf olmasına rağmen mağdur palavrasına yatan Yunanistan’ın Türkiye’yi 92 kaçak göçmeni soyup çıplak bir biçimde kendi tarafına itme suçlaması sağlıklı bir ruh hali değil. Dahası, zekâ sorgulanmasını da gerektiren bir durum. Çünkü karadan kapısına dayanan göçmenleri insan haklarını ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak döven, çırılçıplak soyan, öldüren, denizde de botları şişleyerek bebekleri, kadınları acımasızca ölüme terk eden bizzat kendileri. Sadece son üç yılda (2020-2021-2022) şiddet kullanılarak denizden ve karadan geri itilenlerin sayısı 62 bin civarında. Buna Ege’deki göçmen trafiğinin pik yaptığı, 2015 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın özel izniyle bindiğimiz Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait botta yaşadıklarımızla biz de tanık (18 Kasım 2015 tarihli yazımız) olmuştuk. Türk Sahil Güvenlik botları göçmenleri çıktıkları bu ölüm yolculuğundan döndürmek amacıyla çabalarken, Yunan Sahil Güvenlik botu burnumuzun dibinde kendi kara sularından gelişmeleri izliyor, geçen olursa da zorla geri itiyordu. Tam anlamıyla Ege’nin sularında göçmenler açısından bir ölümle-yaşam çizgisi vardı. Yunan Sahil Güvenlik botunda hiçbir insanlık, vicdan, acıma kırıntısı olmadığı gibi, AB’nin değerleri, kuralları falan da umurlarında değildi. Şöyle ki Avrupa Birliği’nin (AB) temel değerlerine göre, sığınmacılara karşı uluslararası yükümlülükler var. Ülke sınırlarına gelen göçmenlerin yasa dışı şekilde sınır dışı edilmesi, özellikle de denizde yaşanan insanlık dışı geri itme olayları doğrudan temel Avrupa değerlerinin ihlali. “Denizde zor durumda olan insanları alacaksın, sahile getireceksin indireceksin, denize bırakmayacaksın” diyen deniz hukukuna da aykırı. Dolayısıyla, Yunanistan o zaman da hak, hukuk, kural falan takmıyordu, şimdilerde de. Bu bağlamda birçok uluslararası STK’nın yaptığı tespitler ve suç duyuruları da malum zaten. Ama bunlara rağmen de görüntü değişmedi, değişmiyor. Geri itmeler ve ölümler devam ediyor. Üstelik bu konuda AB yetkililerince ısrarla yinelenen ve kayda geçen resmi açıklamalara, kararlara rağmen. Mesela AB Komisyonu’nun İçişlerinden Sorumlu Temsilcisi Ylva Johansson defalarca Yunanistan’ın sığınmacıları denizden Türkiye’ye doğru yasa dışı geri ittiğini belirterek, bunun “temel Avrupa değerlerinin ihlali” olduğunu söyledi. Yunan hükümetini, ülke sınırlarına gelen göçmenlerin yasa dışı şekilde sınır dışı edilmesini durdurması için uyardı. Hatta Johansson, Yunan bakanlarla görüşmesinin ardından AB fonlarının temel hakların uygulanması şartıyla verildiğine dikkat çekerek, “Göçmenlerin şiddet yoluyla ve yasa dışı biçimde sınır dışı edilmeleri hemen durdurulmalı” ifadesini kullandı. Dahası, Yunanistan sığınmacılara karşı insanlık dışı davranışları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından cezalandırıldı. Yunan güvenlik güçlerinin göçmenleri taşıyan bir botu geri itmesi sonucu aralarında çocuk ve bebeklerin de olduğu 11 kişinin Ege Denizi’nde boğulduğu olaya ilişkin davada, mahkeme Yunanistan’ın göçmenlerin yaşam hakkı ile insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağını ihlal ettiğine karar verdi. Ayrıca, hayatta kalan göçmenlerin karaya çıkartıldıktan sonra da kötü muamele yasağının ihlal edildiğine hükmederek Yunanistan’ı toplamda 330 bin euro tazminata mahkûm etti. Yani AİHM, Ege Denizi’nde göçmen ölümlerine sebebiyet veren Yunanistan’ın insan hakları ihlallerini resmen tescilledi.
Bu arada temel değerlere saygı ve ihlale dikkat gibi uyarılar yapan AB’nin sözde sınır koruma örgütü Frontex’in de ihlallerde rolünün bulunduğuna yönelik çok sayıda bilgi-belge ve soruşturma da bulunuyor. Ki bu bağlamda Yunanistan’ın “geri itmelerine” göz yummak, hatta iş birliğiyle yapmakla suçlanan Frontex yetkilisi Fabrice Leggeri son dönemde yaşanan skandalların ardından istifa etmek zorunda kaldı. Avrupa Parlamentosu da adı Ege Denizi’ndeki itme skandallarıyla anılan Frontex’in bütçesine onay vermedi.
Özetle, dememiz o ki kimin ne olduğu, ne yaptığı ortada ve net. Bir tarafta dünyada en çok göçmen barındıran ülke konumunda olan ve her türlü fedakârlığı yapan Türkiye, diğer tarafta Aylan bebekleri ölüme iten, sığınmacıları soyan, eziyet eden, bu nedenle yargılandığı AİHM tarafından suçlu bulunan Yunanistan. Dolayısıyla, Yunanistan’ın göçmenler konusunda Türkiye’ye yönelik ithamlarına, saçmalıklarına, zırvalıklarına karşı söylenecek tek bir söz var:
Hem arsız, utanmaz hem de sahtekâr!..