6’lı masanın gündeminde, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecine yönelik çalışmaların yanı sıra BTP’nin masaya dahil olması ve başörtüsüne yönelik anayasa üzerinden süren tartışmalar olacak. Yani masa ritüeline zorunlu bir aksiyon eklendi. 6’lı masa olduğu gibi mi kalacak, yoksa yeni bir sandalye eklenecek mi? Hatta başkalarına da yol açılacak mı? Dolayısıyla masada bildik muhabbet havasının ötesine geçen hararetli konuşmalar olasılığı yüksek. Malum İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’in 6’lı masaya dahil edilmesinin önünü açtığı BTP’ye daha baştan DEVA, Saadet ve Gelecek partilerinin itirazları oldu. Masada birbirlerinin yüzlerine bunu söylerler mi ya da nasıl söylerler o ayrı bir konu ama çıkacak sonuca göre bir taraf açısından geri adım atma gibi sıkıntılı bir durum söz konusu. Dahası bir de ülkedeki tüm masalarda konuşulup tartışılmasına rağmen 6’lı masanın ‘henüz o konuya hiç değinmedik” dediği muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak
Rusya-Ukrayna savaşında birkaç hafta önce ne konuşuyorduk? Putin taktik nükleer silah kullanacak mı? Kıyamete mi gidiyoruz? Putin bir çılgınlık yapar mı, yapmaz mı noktası yani. Şimdi ne konuşuyoruz? En şiddetli çatışmalar yaşanacak denilen Herson’dan Rusya’nın çekilmesini, Rusya ve ABD arasında gizli görüşmeler olduğunu, Zelenskiy’e “Putin ile görüşmem falan deme, hele de damarına basacak saldırı yapma” gibisinden telkinler yapıldığını, dolayısıyla da ateşkes masası yakın mı, değil mi durumunu. Yani hem savaşı tezgâhladığı, desteklediği yedi düvel tarafından bilinen ABD hem de dönemsel olarak asla birbirleriyle görüşmeyeceklerini (başlarda Putin, şimdilerde Zelenskiy) söyleyen savaşın tarafları anlamında hafiften barışa dönük bir tornistan havası söz konusu. Niyesi malum: Savaşın uzaması Rusya’yı bitiriyor, orada ABD amacına ulaşıyor ama bu tarafta da savaş karşıtları artmaya başladı. Enerji krizi, hayat pahalılığı, yüksek enflasyon bir araya gelince insanların tepkisi büyüyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde grevl
Atatürk öldüğünde Cumhuriyet henüz 15 yaşındaydı. Kurucusunu kaybeden Türkiye büyük acı yaşarken, bir yanda da Atatürk’ün ölümünü fırsat olarak gören içerideki ve dışarıdaki mihrakların genç Cumhuriyet’i yıkmak için faaliyetlerini hızlandırma endişeleri vardı. Çünkü daha Atatürk’ün hastalığını duyar duymaz Hatay meselesi yüzünden Fransızlar ve İngilizlerle iş birliği içindeki saltanat heveslileri hareketlenmeye başlamışlardı. Dahası, bir dünya savaşı da kapıdaydı. Dolayısıyla, ülke içi ve dış ülkeler kamuoylarına Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı yolda sağlam adımlarla devam edeceği mesajının verilmesi kritik önemdeydi. Bu bağlamda da Atatürk’ün gözlerini kapadığı 10 Kasım 1938 ile onun bir gün öncesi ve bir gün sonrası, yani 9, 10, 11 Kasım 1938 hem en hüzünlü hem de siyasi anlamda en hareketli günlerdi. Türkiye, Atatürk’ünü, önderini kaybetmenin yasını tutarken, aynı zamanda metanet içinde Cumhuriyet
Haftalardır devam eden protestoları bastıramayan İran içerde kaynıyor, dışarda da başka ülkelere dönük istikrarsızlaştırma ve gözdağı verme faaliyetlerine devam ediyor...Yani İran aklını, dikkatini ülkesindeki rahatsızlıkları gidermeye vereceğine bildik alışkanlıklarından vazgeçmiyor. Hem de bu faaliyetlerini çılgınlık boyutuna taşıyarak. Mesela İran İstihbaratı SAVAMA’nın Azerbaycan’ı karıştırma amacıyla yasa dışı silahlı örgüt kurup finanse etmesi ya da İran’ın patolojik (hastalıklı) Ermenistan sevdası gibi. Çünkü İran’ın stratejik mantıktan yoksun olarak Azerbaycan’ın karşısında konumlanması ve Karabağ Savaşı’nı hezimete uğrayarak kaybeden Ermenistan yanlısı söylemlerine ve eylemlerine son vermemesi, Azerbaycan’a yönelik tehditlerini ve ithamlarını sürdürmesi, jeo-stratejik rasyonellikle bağdaşmıyor. Dahası İran’ın vatan topraklarını işgalden kurtaran Azerbaycan’ın bu haklı davasının yanında yer alacağına, işgalci, haksız Ermenistan’a destek vermesi hak, hukuk, normal akıl ve mantığa da aykırı... Müslüman
Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgale başladığı ilk günlerde masada çözüm, kalıcı ateşkes olasılığı denildiğinde “Putin’i kim, nasıl ikna edecek, durduracak? ve “Putin ne yapmak istiyor, gerçek hedefi ne?” tartışmaları vardı. Kalıcı ateşkes, akan kanın durmasında Putin’in kararı, tavrı neredeyse tek belirleyici unsur olarak görülüyordu. Daha fazla müzakere çağrısı yapan da Zelenskiy’di. Sıkça “Putin ile görüşmeye hazırım. Bence müzakereler olmadan bu savaşı bitiremeyiz” mesajları veriyordu. Buna Kremlin’in tavrı da “Putin ve Zelenskiy görüşmesi şu anda mümkün değil” şeklindeydi. Bugüne baktığımızda ise tam tersi bir görüntü söz konusu. Savaşma azim ve kararlılığıyla psikolojik üstünlüğü ele geçiren Ukrayna ordusu ilerliyor. Putin ile görüşmeyeceğini söyleyen Zelenskiy de “Görüşme ancak başka bir Rus liderle olur” diyor. Hesap hatasıyla Ukrayna’da umduğunu bulamayan ya da ABD’nin tuzağına düşen ve askeri
6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak, “Kılıçdaroğlu olur mu, olmaz mı, olursa da nasıl olur?” ya da “Ortak mı, çoklu aday mı?” derken ortaya BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın masaya ortaklık adaylığı çıktı. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına Akşener yeşil ışık yakar mı tartışması da Akşener’in davet ettiği Hüseyin Baş’ın masaya ortaklığına Kılıçdaroğlu evet der mi boyutuna evrildi. Böylece, CHP ile İYİ Parti arasındaki tahterevalli siyaseti de hepten alenileşti. Malum, her ikisi de 6’lı masada “Oyun kurucu benim” hesabında. CHP, oy oranı en yüksek partiyim, zaten masayı kurma konusunda da en büyük fedakârlığı ben yaptım, dolayısıyla adayı belirlemek benim hakkım deyip Kılıçdaroğlu’nun adaylığında dayatıyor. İYİ Parti de buna itiraz edip, “Noktayı ben koyarım” diye diretiyor. Bu bağlamda da her iki partinin de önde gelen yetkilileri kendileri ve yakınları üzerinden diğer tarafa nasıl baskı kurmaya çalışabiliriz diye acayip bir pres yapıyor. Liderler de sözüm ona
Türkiye ve Macaristan’ın henüz onay vermediği İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliklerine ilişkin diplomatik trafik hızlanıyor. İsveç’in yeni Başbakanı Ulf Kristersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Kasım’ın ilk haftasında Ankara’yı ziyaret edecekler... Buyursunlar, gelsinler!.. Ama kafalarında Türkiye’ye geri adım attırmak gibi bir hesap; beklenti varsa hiç boşa zahmet etmesinler. Çünkü NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına sığınmak isteyen ya da ABD’nin planı dahilinde hareket eden İsveç ve Finlandiya hala Türkiye’ye taahhütlerini yerine getirmedi. Evet iki ülkede açıklamalarında iyi niyetli ve sıcak mesajlar verdi, veriyorlar ama Türkiye’nin bekasını tehdit eden terör örgütleriyle ilişkilerini, hatta iş birliğini kesme, teröristleri iade etme konusunda somut adım denildiğinde görüntü hikâye... Mesela İsveç Başbakanı Kristersson, daha yeni Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’dan NATO mutabakatıyla ilgili yükümlülüklerini
Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği Cumhuriyet Türk ulusunun kaderini değiştirmiştir. Yaşayış şekli başta olmak üzere birçok alanda devrim niteliğindedir. Yani Cumhuriyet sadece bir yönetim şekli değildir. Cumhuriyet demek Atatürk’ün hedeflediği çağdaş, demokratik, laik, akıl ve bilimle yönetilen bir toplum demektir.
***
Yıl 1922...
Cephede kurtuluş mücadelesi sürerken, cephe gerisinde de toparlanma çalışmalarına hız verilmiştir.
Bu çalışmalardan biri de Ankara’daki öğretmenleri bir çatı altında toplama, Öğretmenler Birliği kurma girişimidir.
Toplantı için yapılan çağrıya üç kadın öğretmen de katılır.
Salona giren erkek öğretmenler, kadın öğretmenleri görünce onlardan ayrı bir yere otururlar.
Toplantıya kadın öğretmenlerin katılması, ertesi gün Meclis’te duyulur ve büyük bir öfkeye yol açar.