ABD merkezli Disney Plus’ın “Atatürk” dizisini yayınlama kararından çark etmesi ve Ermeni lobisi gazetelerinde bunun sevinçle duyurulmasına Türkiye’den tepki çığ gibi. Siyasetçiler, sanatçılar ve halk Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna, değerlerine yönelik bu saygısızlığa, küstahlığa karşı tek ses halindeler. Boykot kampanyaları, firmaya yaptırımlarla Disney’i kararından vazgeçirme, geri adım attırma konusunda yoğun bir faaliyet söz konusu. Ama bir taraftan da yeterince tepki gösterilmediği, ayrıca da Türkiye lehine lobi faaliyetlerinde yetersizlik iddiaları konuşuluyor, tartışılıyor. Malum, lobicilik faaliyetleri Amerikan siyasetinde önemli bir yer teşkil ediyor. Özellikle Rum-Yunan ve Ermeni lobi grupları geçmişten bu yana Türkiye karşıtlığı, nefreti etrafında birleşerek Türk-Amerikan ilişkilerini etkileme gayreti içerisindeler. Bu anlamda da tarihi gerçeklere rağmen sözde soykırım gibi bir saçmalığı dahi gündeme taşıdılar. Yine Türkiye’nin F-35 programından çıkartılması ve F-16 satışına
Esenyurt’taki tekel bayisi saldırganlarının ifadeleri “Öldürmek gibi bir niyetimiz yoktu, olay bir anda istemediğimiz şekilde gelişti, kontrolden çıktı, çok pişmanız” gibisinden bildik hikâye. Elbette neyin ne olduğuna yargı karar verecek ama Türkiye’yi ayağa kaldıran güvenlik kamerası görüntülerine bakıldığında ifadeler hiç de örtüşmüyor, inandırıcı gelmiyor. Hem mafyavari kararlı tavırlar hem de olay anındaki refleksler ve davranışlar anlamında. Hatta şuursuzluk boyutuyla daha başka ipuçları da içeriyor. Yani herkesi ürküten, dehşet veren bu görüntüler sıradan bir alacak-verecek anlaşmazlığı ya da kızdıran WhatsApp mesajlarıyla anlık gelişen fevri bir parlama, patlama sonucu bir adam öldürme, cinayet değil, çok daha derin konulardan kaynaklanan bir “racon kesme” hesaplaşması olasılığını güçlendiriyor. Özellikle de garip bir özgüven ve aşırı dozda saldırganlık, boyutuyla. Mesela terör ve narkotik konusunda uzman emekli emniyet müdürü Bülent
CHP’deki değişim sancısında ortada henüz yekten adayım diyen yok ama mesajlara, siyasi reflekslere bakılarak okumalar yapılıyor sadece. Bu anlamda da İmamoğlu’ndan art arda gelen açıklamalar ve bir gazetede kaleme aldığı güçlü liderlik ve cesaret mesajı içeren yazısı sonrasındaki yorumlar şöyle:
İmamoğlu’ndan beklenen o cesur çıkış geldi mi geliyor mu?
Bu konuda evet diyen de var hayır daha değil diyen de...
Çünkü izlediği yol, yöntem açısından da çeşitli girişimlerle Kılıçdaroğlu’na koltuğu bıraktırma çabası daha hâkim. Zahmetsiz bir mücadele içerisinde açıkçası...
Mevcut siyasal tabloya bakıldığında Kılıçdaroğlu kesitindeki görüntü de şu:
Kılıçdaroğlu ve mevcut genel merkez yönetimi şu anda il, ilçe kongrelerinden ortaya çıkacak tabloya odaklanmış durumda. Delegasyon yapısını kendi lehlerine çevirmek için sürece müdahale olasılığı da iddialar arasında. Bazılarınca hala dillendirilen olağanüstü kurultay artık olmaz görünüyor ama eğer Kılı&
PKK; Avrupa ülkelerinin çoğu, ABD, Kanada ve Avustralya gibi birçok ülkenin terör örgütleri listesinde yer alıyor. Avrupa Birliği de PKK’yı 2004 yılında terör örgütü olarak tanıdı. Ayrıca, NATO’nun çeşitli belge ve açıklamalarında, PKK’ya terör örgütü olarak atıfta bulunulmaktadır. Ama buna rağmen, ABD ve Fransa, Yunanistan başta olmak üzere, Avrupa’daki bazı ülkeler terör örgütüne olan sevdaları, kirli ilişkileri nedeniyle teröristleri korumak kollamak adına her türlü kepazeliği yapıyorlar. Hem silah tedariki hem de teröristlere kucak açmak, topraklarını üye toplamak amacıyla lojistik üs olarak kullandırtmak gibi. Dolayısıyla, Kuzey Irak’ta, Suriye’de sahadakiler ya da maşalar, tetikçiler temizleniyor, etkisiz hale getiriliyor ama PKK’nın ideologları Ortadoğu’da değil ABD ve Avrupa’da. Bunlar da bilinen ve Türkiye’nin kırmızı bültenle aradığı insanlar. Yani hepsi MİT’in takibindeler. Bulundukları ülkeler ise ısrarla onları
Siyasetin ağırlıklı gündemi Kılıçdaroğlu ve CHP... Neredeyse hemen her TV ekranında, gazetelerde ve sanal âlemde ana muhalefet partisindeki gelişmeler yer alıyor, konuşuluyor. Daha doğrusu, CHP kendi, kendisini konuşturuyor, hatta bir anlamda buna zorluyor. Geçen hafta İmamoğlu’nun başrolde olduğu CHP’nin grup başkanı, grup başkan vekili ve bazı üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu bir “Zoom toplantısı” basına sızdırıldı onun üzerine genel merkezin “ahlak dışı” tepkisiyle etik, ihanet tartışmaları alevlenerek büyüdü. Yine Ankara’daki CHP belediye başkanları toplantısından sızan bilgiler arasında İmamoğlu ve İstanbul’daki bazı ilçe belediye başkanlarının Kılıçdaroğlu’nun gözü önünde birbirlerini hizmet yetersizliği suçlamaları yer aldı. Kılıçdaroğlu ile Özdağ arasında iki seçim arasında yapılan “gizli protokol” ve ona ilişkin sızan bilgiler üzerine yaşanan kriz de malum. CHP ittifak ortaklarıyla birbirine girdi. Kimileri kandırıldık diyor, kimileri de şeffaf siyaset vurgusu yaparak Kılıç
Demokrasilerde muhalefet, özellikle ana muhalefet iktidarın alternatifidir. Kendini, ilkelerini, topluma sunar ve vatandaşı, seçmenleri ikna etmeye çalışır. İktidar olmak isteyen bir siyasi parti ya da partiler öncelikle bir hedef koymak ve bunu çok net bir şekilde halka anlatmak zorunda. Neyi nasıl yapacağı konusunda farkını fark ettirmek ve toplumun güvenini kazanmak durumunda. Peki aldıkları son seçim yenilgisiyle birlikte “muhalefet” denilince özellikle de CHP ve İYİ Parti’deki görüntü ne? Ülkeden ziyade kendi partilerinin iktidarına odaklanma durumu. Her iki partinin kendi özelinde, kendi içinde tartışmaların, hesaplaşmaların olduğu bir tablo söz konusu. Bu bağlamda da görevden almalar, ihraçlar, istifalar yaşanıyor. Canı yanan, ayağına basılan herkes de siyasette parti içi demokrasinin olmadığından yakınıyor, “hak, hukuk, adalet” diyor. Parti liderlerini “tek adamlık” la suçluyor ve muhalif sese asla tahammül kalmadığını söylüyor... Ekranlardaki konuşmalar, tartışmalar da ağırlıkla bu yönde. Yani seç
CHP’de çarşı toz duman... Kim kimden yana ya da kim Kılıçdaroğlu’nun yanında veya değil tam bir bulmaca. Bir bakıyorsun kemik, asla duruşu değişmez “Kılıçdaroğlu’nun en has adamı” denilen isimler rüzgâra göre pozisyon alıp taraf değiştirmiş ya da muhalif, İmamoğlu’yla birlikte görüntüsü verenler bir anda genel merkeze biat eder oluyor. Özellikle de il, ilçe yönetimleri ve belediye başkanları bağlamında. Malum, önümüzde yerel seçim var bir dahaki seçimde aday olabilmek, için de yerini ve duruşunu doğru gösterebilmek! kritik önemde. Yoksa koltuk hayal. Onun için de gel-git durumu hayli hareketli. Dolayısıyla, ihanet, darbe, kontrollü darbe, faili meçhul komplo ve komplocular, entrika iddiaları pik yapmış durumda. Yani, son seçim yenilgisi ve bir değişim sözcüyle partide fay hatlarında kırılmalar ve “derin” sarsıntılar söz konusu. Ama hâlâ “değişim” diyenlerden kimin neyi kastettiği, ne istediği de belli değil ve flu. Hatta değişim diyenlerden
Türkiye’nin Suriye’de tavrı çok net. Sınırında terör ordusu, terör yapılanması, yani PKK/PYD/YPG’yi istemiyor. Dolayısıyla da Suriye’de parçalanma değil, toprak bütünlüğünden yana ve kartlarını açık oynuyor. Bu bağlamda bugüne dek de sahada ve masada son derece kritik hamleler yaptı. Bugün Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerde insanlar can güvenliği endişesi olmadan yaşıyorlar. Bu olayın başından beri de Türkiye her fırsatta Esad’a tek bir şey söylüyor:
Benim senin topraklarında gözüm yok, tek karış toprak falan istemiyorum. Senden hiçbir şey talep etmiyorum, hatta senin toprak bütünlüğünden yanayım.
Ama bölgedeki diğer aktörlere baktığınızda, hepsinin niyeti, çabası Suriye’yi parçalamak. DAEŞ’le mücadele yutturmacasıyla ABD Suriye topraklarının yüzde 30’una fiilen çöktü. Hem de en verimli, en zengin kaynakların bulunduğu bölgeye. Oranın bekçiliğini de terör örgütü PKK/PYD/YPG’ye yaptırıyor. Rusya da Sur