6’lı masada henüz aday belli değil ama kazanırsa vaat ettikleri güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecindeki yönetim mekanizmasının nasıl olacağı daha şimdiden arapsaçına dönmüş durumda. Bu da doğrudan masada oturanlardan kaynaklı. Masanın oy oranı düşük partileri diyor ki “Bir kişiyi aday göstereceksek yüzde 50 artıyı bizim sayemizde alacak, onun için de ‘Ben seçildim kafama göre takılırım’ diyemez. Öyle bir lüksü olmayacak, imzalayacağımız protokol gereği özellikle stratejik konularda birlikte karar vereceğiz.” Peki nasıl olacak? Stratejik kararların içeriğini kim, neye göre belirleyecek? Bir genel müdür ataması bile stratejik karar olabilir. Tek tek yazılacak mı bu stratejik karardır şu değildir diye? Evet, bunlar belki partilerin kendi tabanlarını konsolide etmek anlamında siyaseten söylenmiş sözler olabilir ama gerçekten böyle düşünüyorlarsa ki somut bir yalanlama gelmedi sorun var demektir. Hem 50 artı bir sisteminde bir oyun bile ne kadar önemli olduğu
Ankara-Şam arasındaki yakınlaşma adımları nedeniyle rahatsız olan ABD ısrarla diyor ki:
Esad ile görüşmeyin...İlişkileri normalleştirmeye çalışmayın… Bizim zalim Esad’a bakış açımız değişmedi...
Eee, başka?
Suriye’de PKK/YPG/PYD ya da türevlerine operasyon da yapmayın, düşünmeyin bile… O bizim ortağımız, DAEŞ ile mücadele olumsuz etkilenir...
Abuk, sabuk, ipe sapa gelmez ne varsa söylüyor yani… Bu durumda ABD’ye verilecek yanıt da belli:
Ya bi yürü git...
Türkiye müstemleke mi şunu yap bunu yapma diyeceksin. Sen git bu afranı, tavrını Yunanistan’a göster. Egemen ve bağımsız bir ülke olarak Türkiye ulusal çıkarları, menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapar, yapıyor da. Diyalogsa, diyalog, harekâtsa harekât. Bunlar doğrudan Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bir durum ve bu işlerin müsebbibi de sensin. DAEŞ ile mücadele bahanesiyle geldin Suriye’ye çöreklendin. Onun için de öncelikle sen kendine bir çeki düzen ver. Çünkü kafandaki kirli plan, tezgâh
Siyasette iktidarı elde etmek ya da koltuğu korumak adına verilen söz ve vaatler dünyada sandık konulan her yer için geçerli. Bu bağlamda da siyasiler halkı, seçmeni ikna etmek için birbirleriyle yarışırlar. Hatta kimi zaman uçuk, ütopik söylem ve vaatlerle. Ama genelde hepsi de barış, huzur ve refah odaklıdır... Dolayısıyla, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’in söylem ve davranışlarına bakıldığında bu normal siyasi dinamiğin aksi bir durum olduğu ortada. Çünkü bir siyasi lider olarak yekten halkına savaş vadediyor! Ülkesinde yaşanan ekonomik sıkıntılara çözüm üretmek yerine, Türkiye düşmanlığı üzerinden koltuğunu korumaya çabalıyor. Evet, Yunanistan’ı yöneten siyasiler bugüne kadar Türkiye düşmanlığıyla ve bunu devamlı gündemde tutmakla kendi bulundukları makam ve mevkileri sağlama almaya çalıştılar, yani bu bildik hikâye ancak şimdilerdekinde pervasızlık artık çılgınlık boyutunda. ABD’nin kurguladığı kirli oyunun bir parçası olma sıfatıyla son zamanlarda havalanan Yunanistan
6’lı masanın bugünkü toplantı öncesi verilen görüntü aylardır süregelen bildik ritüel: Hemen her konuda hemfikiriz ama aday hariç.
Yani mevcut iktidarı sandıkta yenmek, yeni bir Cumhurbaşkanı seçmek ve parlamenter sisteme dönüş planları ya da hedeflerinde aramızda bir sorun, sapma söz konusu değil. Ancak en kritik konu, bu kimin önderliğinde, nasıl olacak noktasında aynısını söylemek zor. Hatta o konuda masada ciddi anlamda sıkıntı var. Hem de hâlâ bu konuyu hiç konuşmadık! demelerine rağmen. Dolayısıyla, bugün de aynı yersen durumu olacak büyük olasılıkla ama artık isimler üzerinden birbirlerine manidar göndermeleri bırakıp harbiden konuşsalar, hatta açıklasalar iyi olur. Hem takvim sıkıştı, seçim tarihi tartışılıyor hem de konuşmadık dedikleri sürece aday konusunda sorun olduğu düşüncesi toplumda hâkim oluyor. Malum, 6’lı masa şu iddiadaydı, diyordu ki adayımızı erkenden açıklayalım da yıpratılsın mı? Elbette bu siyaseten bir taktik olabilir, bazılarınca doğru bulunabilir ama süreçteki
Yeni yılın ilk günlerinde en çok konuşulanlar arasında yine 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı, EYT ile ilgili yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesine ilişkin gelişmelerin yanı sıra Türkiye-Rusya-Suriye arasında gerçekleşen Moskova buluşmasının yansımaları, olacak kuşkusuz. Hem eski yılın son günlerinde Suriye ile 11 yıl sonra gerçekleşen ilk resmi temasın yeni yıldaki olası adımları hem de Moskova formülü nedeniyle denklem dışı kalan, dolayısıyla da kimyası bozulan Washington’un tavrı açısından. Malum biri toprak bütünlüğüne yönelik çözüm odaklı, diğeri daha da parçalanmış bir Suriye istiyor. Yani ABD’nin derdi, niyeti Suriye’nin kurumsal devlet yapısının ayrışması. Çünkü ayrıştıkça çatışan çatıştıkça birbirini tüketen bir Suriye ABD için oradaki varlığını, gücünü pekiştirecek bir zemin oluşturuyor. Onun için de Türkiye’nin rejimle muhalifleri birleştirip özgürlükçü bir anayasa temelinde demokratik bir Suriye devleti
ABD ve Fransa başta AB ülkeleri eskilerde terör örgütleriyle olan kirli ilişkilerini daha bir saklama gayreti içindeydiler. Şimdilerde ise terör örgütü PKK/YPG’ye silah tedariki, finans desteği ve topraklarını lojistik üs olarak kullandırmada adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Ama lafa geldi mi de tıpkı öncelerde olduğu gibi hâlâ aynı pişkinlikle “terörle, terörizmle mücadele” diye atıp tutuyorlar. Bundan cesaretlenen teröristler de Avrupa’da hepten azıtmış durumda. Paris’te son yaşananların işte bu ikiyüzlülüğün en somut örneklerinden olduğunu da bir önceki yazımızda vurgulamıştık. Dün de bu kirli oyunu, yazımız üzerine arayan TBMM eski Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek ile konuştuk. Kısa bir selam saygı ve yeni yıl temennilerinin ardından “Avrupa’nın bu ikiyüzlülüğü baştan beri hiç bitmiyor” diye doğrudan konuya giren Çiçek’in öncelikle dikkat çektiği şuydu:
“Bütün terör
Terörle, teröristle mücadelede dört faktör kritik önemde. Birincisi, terörü kaynağında kurutmak. Bunun için teröristlerin barındığı, yuvalandıkları kampları olan yerleri kontrol etmeniz ve orada bulunmanız lazım. Yani pençenizi atmanız ve bırakmamanız gerekiyor. Yoksa akışkandır terör, gelir oraya tekrar yerleşir. TSK bunu başarıyla yapıyor. İkincisi, terör örgütünün sözde lider kadrosunu etkisiz duruma getirmek. Şu anda nokta istihbaratı ve vuruşlarla Türkiye bunu da yapıyor. Hem Kuzey Irak’ta hem Suriye’de hem de ülke içinde. Üçüncü faktör de terör örgütüne katılımı engellemek. Yetkili makamların açıkladığına göre, katılım da minimum düzeye inmiş durumda. Çünkü sadece doğu ve güneydoğu değil bölücü terör örgütünün İstanbul başta büyükşehirlerdeki eleman devşirme faaliyetleri de yakın takipte. Kısacası, Türkiye 2016’dan bu yana ivme kazanan teröristi zarar vermeden yok etmeye dönük “önleyic
6’lı masada CHP ile İYİ Parti arasındaki bilek güreşi İmamoğlu’nun Saraçhane çıkışıyla artık liderler seviyesinde de alenileşti. Kılıçdaroğlu CHP adına adaylığını ilan etti gibi... Akşener ise hala Kılıçdaroğlu ile seçimin kazanılamayacağı noktasında bunu da saklamıyor. Hatta gönlündeki adayı İmamoğlu olarak deklare etti bile… Yani 6’lı masadaki bütün mesele CHP ile İYİ parti arasındaki çekişme diğer partiler tali meseleler. Onlar daha çok yönetime ortak olma ve milletvekili listelerinden aslan payını kapmak hesabındalar. Masada oyun kurucu ha CHP ha İYİ Parti olmuş fark etmez, aslolan bana ne getirecek hali açıkçası. Dolayısıyla, liderlerden gelen sesler her ne kadar masa muhabbetinde sorun yok, çatlak falan söz konusu değil “asayiş berkemal” şeklinde olsa da geçen zamanla birlikte daha bir kemikleşme beklenirken, hafiften ayrışma emareleri veren bir hava söz konusu. Çünkü gelinen gerilimli durum itibarıyla Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul ederse, kendisi açısından sıkıntılı. Tam