Demokrasilerde muhalefet, özellikle ana muhalefet iktidarın alternatifidir. Kendini, ilkelerini, topluma sunar ve vatandaşı, seçmenleri ikna etmeye çalışır. İktidar olmak isteyen bir siyasi parti ya da partiler öncelikle bir hedef koymak ve bunu çok net bir şekilde halka anlatmak zorunda. Neyi nasıl yapacağı konusunda farkını fark ettirmek ve toplumun güvenini kazanmak durumunda. Peki aldıkları son seçim yenilgisiyle birlikte “muhalefet” denilince özellikle de CHP ve İYİ Parti’deki görüntü ne? Ülkeden ziyade kendi partilerinin iktidarına odaklanma durumu. Her iki partinin kendi özelinde, kendi içinde tartışmaların, hesaplaşmaların olduğu bir tablo söz konusu. Bu bağlamda da görevden almalar, ihraçlar, istifalar yaşanıyor. Canı yanan, ayağına basılan herkes de siyasette parti içi demokrasinin olmadığından yakınıyor, “hak, hukuk, adalet” diyor. Parti liderlerini “tek adamlık” la suçluyor ve muhalif sese asla tahammül kalmadığını söylüyor... Ekranlardaki konuşmalar, tartışmalar da ağırlıkla bu yönde. Yani seçim yenilgisine dek meydanlarda iktidarı, yönetim tarzını “tek adamlıkla” suçlayan, muhalefete söz hakkı vermemekle eleştiren muhalefet partilerinin başları kendi içlerinde muhalifleriyle ciddi anlamda dertte. Onları susturmak, önlerini kesmek için de genel merkezler ellerinden ne gelirse yapıyorlar. Dolayısıyla, partinin, partililerin bütün enerjisi de kendi iç kavgasında. Mesela CHP’de koltuktan düşenler, Kılıçdaroğlu’na karşı bayrak açanlar ne dedi, diyor hep:
MYK üyelerinin Parti Meclisi’nden atamayla değil, seçimle göreve gelmeleri; kurultay iradesine, uygun politikaların ve stratejilerin geliştirilmesi; milletvekili ya da belediye başkan adayları belirlenirken, lider, genel merkez tarafından uygulanan baskı ve dayatmaların son bulması gerekiyor...
Benzer örnekler, yakınmalar İYİ Parti için de geçerli.
Üstelik bunu, bu şekilde göreve gelenler dahi dillendiriyor!
Hepsinin isteği, beklentisi de şu:
Parti içi demokrasi...
***
Aslında bu yeni de değil. Siyasette yıllardır herkesin konuştuğu, tartıştığı bir konu. Doğrudan “başkanlık sistemi” diye nitelendirilen, yorumlanan mevcut Siyasi Partiler Yasası’yla ilgili bir durum... Ve bu hemen bütün siyasi partilerin programına bakıldığında hepsinde “bu yasayı değiştirme” vurgusu yapılan da bir gerçeklik. Tabii asla değişmediği de... Çünkü yasa genel başkanlara öyle yetkiler veriyor ki her şeyi siz idare ediyorsunuz, her şeyi siz tayin ediyorsunuz. Hiçbir lider de bu gücünü, etkisini, yetkisini kaybetmek istemiyor. Seçilen de bir daha seçilemeyebilirim ya da ‘adam beni tayinli sistemle vekil, belediye başkanı yaptı, bir yerlere getirdi ben ona nasıl vefasızlık yaparım’ diyor. Veya eğer bir kişi “ben siyaset yapmak istiyorum, hedefim belediye başkanı ya da milletvekili olmak” dese uygulayacağı tek bir yol, yöntem var. Lider ve liderin etrafındaki kadroya tabi olmak. Kazan kazan durumu açıkçası. Dolayısıyla bu durumu “prangalı siyaset” diye yorumlayanlar dahi oluyor. Gerekçeleri de şöyle:
Millete tabi olmuyorsunuz, liderinize tabi olmak zorundasınız. ‘Acaba ben siyaseten bir şey olacak mıyım ya da yerimi koruyabilecek miyim’ diye sizi seçene prangalanıyorsunuz!...
Hal böyle olunca da yapılan tüzük değişiklikleriyle genel başkanlara verilen yetkiler daha da artırılarak perçinleniyor. Ya da parti tüzüklerinde dahi yetkiyi lidere teslimiyetçi değişiklikler yapılıyor. Onun içinde politikacıların Siyasi Partiler Yasası’nın arkasına sığınıp sarfettikleri her söz bahane olmaktan öteye geçmiyor. İnandırıcılığı da olmuyor...
***
Yani dememiz o ki; CHP uzunca bir süredir, sokağa, vatandaşlara “gerçek anlamda demokrasi” mesajları veriyor. ”Hak, hukuk, adalet” diyor. İYİ Parti de öyle… Ama kendi partilerinin içinden, muhaliflerden yükselen seslere, tepkilere bakıldığında içe dönük demokraside sıkıntılar var. Pek uygulanmıyor ya da liderlerin işine, hesabına geldiği gibi uygulanıyor. Böyle bir durumda da söylem ve eylem arasında hafiften bir senkron bozukluğu olduğu da ortada. Evet bu sorun her siyasi parti için geçerli ama ısrarla demokrasi vurgusu yapan muhalefetin bunu öncelikle kendi içinde uygulama ya da en azından işaretini vermeleri gerekiyor. Yoksa havada kalan bu tür çıkışlar, söylemler zaten ciddi anlamda var olan güven ya da inandırıcılık sorununu hepten tetikliyor. Parti içi muhalefetin de elini güçlendiriyor bir yandan da...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024