Bossa ve Sasa... Sabancı grubu Bossa’yı kuruluşundan 57 yıl sonra -2008- Akkardan grubuna satmıştı.
Sasa’yı 48 yılın ardından -önceki hafta- Taylandlı Indorama’ya satmak için imza attı.
Bu iki şirket Sabancı topluluğunun büyümesinin ana kaynakları oldu. Bossa’nın kuruluş tarihi, 1951. Şirket uzun yıllar tekstil sektöründe özel ürünleriyle önde koştu.
Özdemir Sabancı İngiltere’de kimya tahsili yaparken Türkiye’de bir sentetik fabrikası kurmaya aklına takmıştı. Ardından 1966’de Adana’da Sasa kuruldu. Uzun yıllar değişik petrokimya ürünlerinin -mesela pet şişe- üretiminde ilki gerçekleştirdi.
Türkiye’de hızlı gelişme hızlı değişim getiriyor. Bossa’nın da Sasa’nın da zamanla üretim konularında rakipleri çıktı. Piyasa şartları değişti.
Tüm bu gelişmelerin sonucunda Sabancı’nın büyümesinde motor görevi görmüş iki şirket satıldı.
2002’de borsadaki piyasa değeri 6.8 milyar dolar olan teknoloji şirketi Apple, şimdilerde 480 milyar dolar seviyesini devirdi. Kısa sürede dünyanın en değerli markası oldu, adını şimdiden tarihe altın harflerle yazdırmayı başardı.
iPhone, iPad ve Mac bilgisayarlarla dünyayı adeta kendisine bağlayan bu marka hiç şüphesiz Steve Jobs’un yaratıcı zekası, kararlılığı, hiçbir zaman pes etmemesi ve elbette çok çalışması ile buralara geldi.
Çalışmak, çalışmak, çalışmak...
Apple, 2002’de New York’un Soho bölgesindeki ilk Apple Store mağazasını açarken Steve Jobs, gelecekte sayısı yüzmilyonları bulacak olan tüketicilere şöyle sesleniyordu: “Çok çalıştık, başardık. Bize inanın size en iyisini sunacağız...”
Steve Jobs’un bu söylemi Amerika ve dünyada büyük yankı uyandırdı, mağazanın önü kuyruklarla dolup taştı.
Herkes Bill Gates’in geliştirdiği Windows PC’lerin yerini alacağı iddia edilen Mac bilgisayarları görmek istiyordu.
O dönem aslında bugünlerde iPhone için beklenen kuyrukların habercisi gibiydi.
Türkiye, tarihinin en uzun seçimlerinden birini yaşıyor. İtirazların yaşandığı birçok bölge var. Ama görünen o ki, genel seçim havasında geçen yerel seçimlerde yarışın kazananı iktidar partisi oldu.
Hal böyle olunca da Başbakan Tayyip Erdoğan sayımlar sürerken balkon konuşmasıyla gövde gösterisi yaptı.
Bu konuşmada önemli bir nokta vardı.
Erdoğan, ‘yüzde 55-60 oy alamamayı’ başarısızlık olarak not ettiğini söyledi.
Yüzde 55-60 oy önemli bir aralığa işaret ediyor.
Çünkü gerçekçi.
Türkiye’de Ak Parti’ye olan destek bir ara yüzde 55’lere yaklaşmıştı.
Türkiye’de sosyal medya kullanan her 100 kişiden 17’si yasak öncesi Twitter’a girerkenbu rakam 4’e kadar düştü. Türkçe Tweet’ler yarı yarıya azaldı. Korkumuz Facebook!
İnternetin özgürlükçü kuşu ABD’li Twitter, Türkiye gündeminden düşmüyor.
Geçen perşembe gününden bu yana Twitter’a erişim engellendi.
Olay Amerika ve Avrupa cephesinde de yankı buldu. Ama sanırım Türkiye’de Twitter’ın kökü kazılmaya başladı.
Ne demişti Başbakan Tayyip Erdoğan; “Twitter, mwitter hepsinin kökünü kazıyacağız.”
Bu söylemle gelen kapatma kararı sonrası geçen hafta perşembe günü, yasağa tepki olarak gönderilen Tweet sayısında bırakın düşüşü, az da olsa artış bile yaşanmıştı.
Ama aradan süre geçti. İşin renginin böyle olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Twitter uçtu gitti. Sırada YouTube yasağı varmış.
Sonrasında da sıra Facebook’a oradan da DailyMotion’a, Instagram’a ve tamamı dış güçler tarafından hazırlanmış internet servislerine gelebilirmiş.
Türkiye yasakladıkça yasaklayabilir. İnternet kullanıcıları da artan yasaklar karşısında engelleri aşmak adına direnebilir.
Olay vahim ama mevcut ortamda bu kadar basit. Türkiye’nin elinde siyasal ve teknik güç var, yasaklayabilir. Kullanıcı cephesinde de özgürlük arayışı var, direnebilir.
“Tüm bunlar ne anlama geliyor?” diye soracak olursanız Türkiye’nin algısı için hiç de iyi olmadığı kesin. Zaten bunu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da söylüyor.
Algıya bakalım...
İşte size iki fotoğraf.
İki yıl kadar oluyor. San Francisco’da -ABD- şehrin merkezindeki sıradan bir binaya giriyoruz.
Caddeye bakan giriş kapısında bizi Twitter’ın kurucusu Jack Dorsey ile Dick Costolo (CEO) karşılıyor.
Asansöre binerek şirketin merkezine çıkıyoruz. Ofis iki katlı, rengarenk.
Önce kısa bir tur ardından toplantı odasına geçiyoruz.
Dorsey ve Costolo... Her ikisi de çok sıcaklar. Türkiye’deki Twitter kullanıcılarının gösterdiği ilgiyi her fırsatta yineliyorlar. Dorsey, Türkiye’nin Twitter’da kullanıcı liginde ilk 10’da yer aldığını ifade ediyor. Gelecek adına Türkiye ve Türk kullanıcılar ile birlikte neler yapılabileceği konusunda çalışma başlattıklarını söylüyorlar.
Hatta bu ikili, Türkiye denildiğinde Van depremini hatırladıklarını belirtiyor ve Twitter’ın bazı hayatların kurtarılmasına aracılık etmesini hiç unutamayacaklarını anlatıyor. Türk kullanıcılardan gelen sıcak mesajlara da teşekkür ediyorlar.
Ardından, bizleri ufuk turuna çıkardıkları bir sunumda, sosyal medyanın, internetin yani yeni dünyanın geleceğini anlatıyorlar.
LONDRA
İnternet ve cep telefonlarının popüler olmasıyla birlikte tüm dünyada telekom operatörlerinin sabit hat gelirlerinde büyük düşüşler yaşanırken, Türk Telekom (TT) grubu son dokuz yılda yaptığı 15 milyar TL’lik yatırımla bu düşüşün etkisini en az hisseden oyunculardan biri konumunda olduğunu söylüyor. Başta hızlı internet için fiberoptik altyapı olmak üzere yatırımlarını yıllık 2 milyar TL bandına çeken TT grubu, gelirlerini artırmak için bu ivmeyle harekete devam edeceğini belirtirken, burada da internet ve cep tarafına güveniyor. Bu görüşlerin sahibi, Türk Telekom grubunun yeni CEO’su Rami Aslan.
Umutlar mobil iletişimde...
Türk Telekom’a, grubun Lübnanlı ortağı Oger Telecom’daki 9 yıllık yöneticilik deneyiminden, Türkiye’ye ise ailesinin iki kuşak önceki İzmir geçmişinden oldukça sıcak olan Aslan’ın CEO olduktan sonra ekonomi gazetecileriyle ilk buluşması için seçtiği yer Londra oldu.
Chelsea’nin Galatasaray’ı 2-0 yenerek elediği maçta bir araya geldiğimiz Rami Aslan, “Bundan üç yıl önce gelirlerde genişbant ve mobil iletişimin payı yüzde 23 ve 24 iken şu anda sırasıyla yüzde 26 ve 29. Bu oranların yüzde 30-40 aralığına geleceğini düşünüyoruz” dedi. Grup,
Yakın geçmişte hep “Dolar iniyor, çıkıyor” diye yazardık. 17 Aralık sonrası bu yazı dili yerini genelde “dolar çıkıyor” söylemine, kurlarda üst üste kırılan rekorlara bıraktı.
Uzunca bir süre kimi görsem, “Dolar ne olur, borsa çıkar mı?” diyordu.
Kur 2.20 TL’lerde dengelendi ama sorular hâlâ devam ediyor.
Merkez Bankası faizi artırarak aksiyon aldı, ardından sakin. Kendisine güveniyor. Enflasyon tehlikesini de “Geçmişte Türkiye neler gördü, neler” diyerek adeta göz ardı ediyor.
Piyasalarda işlerin karışmasının başlangıcı hiç şüphesiz aynı günlere denk gelen Fed’in tahvil alımını azaltma kararı ve 17 Aralık operasyonu...
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili söylenmedik söz neredeyse kalmadı gibi. Dört bir yandan tape, yorum, analiz yağıyor. Benim dikkat çekmek istediğim konu ise Robert Harris’in son romanı.
Harris, ünlü bir tarihi roman yazarı. Kitap ise İngiltere’de yeni çıktı.