İyimser olmak. Kötümser olmak.
Pesimist olmak. Optimist olmak.
Bardağın dolu tarafına bakmak. Bardağın boş tarafını görmek.
Dolara hücum sonrası döviz kurunun yukarı doğru oynaklığı, dev Türk grupların borçlarını uzun vadeye yayma ve yapılandırma iştahının kabarması, Suriye ekseninde ABD-Rusya çekişmesiyle ortaya çıkan kıyamet senaryoları...
Tüm bu gelişmeler ve dahası karamsar olanların hanesine son dönemde hep artı yazıyor.
İyi düşün, iyi olsun
Bardağın sürekli boş tarafına bakanlara elbette diyecek lafımız yok. Duruma göre pozisyon almak, çıkarını korumak herkesin hakkı. Ancak bu söylemlerden sıkılanlar için söyleyeceğimiz enerji artırıcı birkaç söz, aktaracağımız birkaç anektod var. Lüks otelciliğin efsane markası Four Seasons’ın kurucusu ve CEO’su 86 yaşındaki “Isadore Sharp” ile başlayalım... Lüksün duayen ismi ile Kasım 2017’de İstanbul ziyaretinde Boğaz’da bir araya gelmiştik.
İnternet devi Facebook, “rakiplerini yok etme” ve “yüksek kâr elde etme” hırsı yüzünden milyarlarca kullanıcısının kişisel bilgilerini hoyratça kullanınca tüm dünyada hedef tahtasında.
Mark Zuckerberg ile ekibi yaşanan bu kötü olayı unutturmanın yollarını ararken, şirket, kişisel bilgilerin gizliliği ve güvenliği noktasında art arda değişikliklere imza atıyor.
Dahi çocuk Zuckerberg kırmızı ışıkta geçerken yakalandı ama bu yolda yalnız gitmediği de ortada.
Yeni ekonominin baronları Google ile Facebook reklam pazarından elde ettikleri milyarlarca doların üzerine yeni milyarlar eklemek için var gücüyle yarışta. YouTube ile Instagram’ın da sahibi olan ve adeta birbirleri dışında rakip tanımıyan bu ikili tüm dünyada dijital reklam pastasının büyük bölümünü afiyetle mideye indiriyor. Üstelik iştahları hiç kesilmeden!
Gözü kapalı harcıyorlar!
İşin bir başka boyutu daha var. Google ile Facebook kullanıcı bilgilerini kârlarını katlamak için kullanırken, acaba Türkiye’deki reklamveren şirketler ne yapıyor? Piyasanın etkili oyuncularından birinin yorumuyla, uzatmadan hemen söyleyelim, “Gözleri kapalı, alternatif bile bakmaksızın Google ile Facebook’a dağıtıyorlar...”
Türkiye’de iş yapan e-ticaret v
Uluslararası politika ve ekonomide, baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Rusya ile İngiltere’nin çekişmesi tüm Batı dünyasına sıçradı. Karşılıklı diplomatların ülkelerden gönderilmesi “Yeni bir soğuk savaş mı başlıyor?” diye sorulmasına neden oldu.
ABD Başkanı Trump’ın Çin mallarına vergi üstüne vergi koyması, Çin’in bu duruma karşılık vereceğini açıklaması “Ticaret savaşları mı başlıyor?” sorusunu beraberinde getirdi.
Bizim de dahil olduğumuz Suriye sorunu ise Rusya ve Amerika’nın çekişmesiyle şekilleniyor. Günümüzün öne çıkan aktörleri ABD, Rusya ve Çin arasındaki ekonomik ve politik manevralarla yeni bir dünya düzeni bizleri bekliyor.
İnönü’nün meşhur lafında dediği gibi; “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini bulur.”
Bu yeni dünyayı Türkiye olarak iyi anlamamız ve stratejimizi iyi kurmamız lazım. Bugünü ve geleceği iyi anlamak için yapılabilecek olan en iyi şeylerden biri de tabii ki geçmişi ve tarihi anlamak.
Bu bir ilk değil...
Tüm dünyada best-seller olan İngiliz tarihçi Peter Frankopan imzalı “İpek Yolları” kitabı geçmişi ve geleceği anlamamız için bizlere ilginç bir perspektif sunuyor. Tarihe yeni bir bakış getirdiği için büyük övgülerle karşılanan bu kitabın
Dünyada 2.2 milyar kullanıcısı olan Facebook’un yaptıkları ortada.
‘Kişisel bilgileri kullandırmak’, üstelik bunun Trump’ın Başkanlığı ile sonuçlanan kritik bir seçimde oyların üzerinde etkili olmasına aracılık etmek. ‘Kullanıcı ne yapar’ bilinmez ama ‘yatırımcı tepkisi’ net oldu. Facebook hisseleri bu hafta 58 milyar dolar’ değer kaybetti.
Aslında bu olay teknolojinin nasıl güçlü bir silah olduğunun açık kanıtı.
Yaşananların bizi de etkileyen kritik yanına dikkat çekmek istiyorum.
Gelin şu listeye birlikte bir göz atalım;
- Masamızdaki bilgisayarlarımız... Microsoft’un Windows’unu veya Apple’ın macOS işletim sistemini kullanıyoruz. İkisi de Amerikan!
- İnternette göz atalım... Google, Facebook... Amerikan!
Ebru Özdemir, Çanakkale Köprüsü’nde zorlu süreci atlattıklarını söyledi. Başar Arıoğlu, “Köprü ekonomiye 16 milyar dolar katkı yapacak. 2035’te proje devletin olacak” dedi.
1915 Çanakkale Köprüsü’nde pazar günü inşaat ve taahhüt noktasında tarihi bir an yaşanırken, çok değil bu tarihten birkaç gün öncesinde gerek projenin finansmanı gerek Türk ekonomisi ve özel şirketlerimizin gücüyle ilgili oldukça kritik bir dönemeç atlatıldı. İki Türk, iki Güney Koreli inşaat grubunun üstlendiği bu dev projeye yerli, yabancı 24 kuruluş 2.3 milyar euro’luk finansman sağlarken, bunun 3’te 2’si uluslararası bankalardan geldi.
1915 Çanakkale Köprüsü’nde pazar günü inşaat ve taahhüt noktasında tarihi bir an yaşanırken, çok değil bu tarihten birkaç gün öncesinde gerek projenin finansmanı gerek Türk ekonomisi ve özel şirketlerimizin gücüyle ilgili oldukça kritik bir dönemeç atlatıldı. İki Türk, iki Güney Koreli inşaat grubunun üstlendiği bu dev projeye yerli, yabancı 24 kuruluş 2.3 milyar euro’luk finansman sağlarken, bunun 3’te 2’si uluslararası bankalardan geldi.
Türkiye’nin dış dünyayla ilişkileri düşünüldüğünde, finansmanda Avrupa kanadından aslında çok büyük beklenti yoktu. Bu yüzden öncelik Güney
Kentsel dönüşüm önemli konu. Çadırda yaşamayacağımıza göre, Türkiye gibi yılda 700-800 bin yeni konuta ihtiyaç duyulan bir ülke olduğumuz da düşünülünce konunun önemi daha da artıyor.
Son yıllarda adını sıkça duyar olduk ama sadece bu hükümet döneminde değil geçmişte de birçok kentsel dönüşüm modeli ülkemizde uygulandı.
Buna karşılık “Master Plan” olarak adlandırılan, büyük çaplı bölgesel projeleri içeren dönüşüm hayalleri hep yarıda kaldı (Bakınız; İstanbul’daki Fikirtepe örneği).
Devlet otoritelerinden yüksek sesle dillendirilen “Yaptım oldu. Yıkar geçerim. Yasal güç benim elimde. Bu iş ya olacak, ya olacak” tipi söylemler nedense hep kentsel dönüşümdeki ranta takıldı.
Tabii içinde rant geçince dönüşümün “deprem” ve “sosyal” etkilerini hatırlayan pek kalmadı.
Canımı al, evimi!..
İşte bu yüzden, “Canımı veririm, 1 metrekaremi bile vermem”, “Benim evim en değerli yerde, diğerlerinden daha fazlasını isterim”, “Dünyaları verseniz evimi yıktırmam” diyenler sadece Fikirtepe gibi geliri düşük grupların yaşadığı bölgelerde değil, Bağdat Caddesi, Etiler gibi yüksek gelir gruplarının yaşadığı yerlerde de normal karşılanır oldu.
Kentsel dönüşümle ilgili sorunlar fazla, çözüm yolu çok yok. “Peki bu
Bu hafta Mersin’de düzenlenen İzmir Ekonomi Forumu’na katılan DenizBank’ın CEO’su Hakan Ateş’i dinlerken aldığım birkaç not günümüz ve gelecek denildiğinde Türkiye’nin neleri yapması, neleri yapmaması gerektiği noktasında önemli ipuçları veriyor.
Ateş diyor ki; “Finansal sistemimiz topal gidiyor. Türkiye’de bankaların durumu iyi ama sistemin ikinci ayağı olan “sermaye piyasaları” zayıf. Ülkemizde enerji ve altyapı projelerinin finansmanı ağırlıklı bankaların üzerinde 100 milyar dolarlık yük var. Yapılanlar güzel projeler fakat ilk yılları ödemesiz, 7 yıl vadeli kredilerden bahsediyoruz, biz bunları çeviremiyoruz. Yurtdışı piyasalarda da bu projelerin pazarlanması ve yeni finans enstrümanlarıyla kaynak yaratılması gerekiyor.”
“Bankalar çok kâr ediyor” söylemini hep duyarız. Evet ediyorlar da... Özel, kamu farketmez; kuruluş gayeleri “yüksek kâr” olan bankalar işlerini yaptıkları için hedef tahtasında (Kâr hırsından gözleri dönenleri bu söylemin dışında tutmak gerek.) Bankaların gayesini kâr değil “sosyal sorumluluk” olarak değiştirinceye kadar da inanın bu düzende, bu bankalar hep yüksek kâr elde edecekler.
Bankaların kârını aşağı çekmenin yolu; esnafından girişimcisine, tüccarından
Yaşanan krizlerin etkisini üzerinden atan Türk Hava Yolları, 2017’de 11 milyar dolar gelir elde ederken, faaliyet kârında ilk kez 1 milyar doları aştı. 2018’den umutlu olan THY, yeni havalimanıyla bu uçuşu sürdürmeyi planlıyor.
Art arda yaşanan krizlerin etkisini 2017 yılıyla birlikte üzerinden atmayı başaran Türk Hava Yolları (THY), toplam gelir, kâr rakamı, yolcu sayısı ve doluluk oranlarında ciddi mesafe kaydetti. THY’nin Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı, “iyi bir 2017” geçirdiklerini ifade ederken, 2018’den de umutlu olduklarını söyledi.
“2017’yi, 2016’yı unutacak, 2015’i hatırlatacak, 15 yıllık muhteşem ivmemize yakışacak bir şekilde yaşamak istiyorduk. 2017 yılını başımız dik, alnımız açık kapattık” ifadelerini kullanan Aycı, ileri rezervasyonlara ve yaşanan hareketliliğe baktıklarında “iyi bir 2018” olacağını öngördüklerini de açıkladı. Aycı, “Tüm zamanların en iyi ocak ayını geride bıraktık. Şubat ayıda iyi geçti. Martta böyle giderse çok uzun bir aradan sonra yaşadığımız en iyi ilk çeyrek olacak” diye konuştu.
2018 kâr beklentisi
THY’nin Yeşilköy’deki merkezinde ekonomi gazetecileriyle kahvaltıda buluşan Aycı, 2018 beklentileri, yeni havalimanı için hazırladıkları sürprizler