Geçtiğimiz hafta ECB başkanı Mario Draghi’nin “gevşek para politikasına devam” mesajı ile sevinen piyasalar cuma günü tahminlerden güçlü gelen ABD istihdam rakamları ile tekrar karamsarlığa kapıldı. Gelinen ilginç noktada ABD’de işlerin iyiye gitmesi dünyanın geri kalanı tarafından “kötü haber” olarak algılanıyor. Çünkü ABD’nin krizden çıkması her ne kadar uzun vadede ihracat kapısını açacak olsa da kısa vadede tahvil alım programının daha erken son bulması ve bol sıcak para döneminin kapanması anlamına geliyor.
Kur ve faiz oranları
ABD’den gelen haberlerle birlikte dolar iç piyasalarda tarihi zirveyi gördü (kırmızı çizgi). Pazartesi günü 1.97 seviyelerine çıkan kur Merkez’i harekete geçirdi. Kurdaki hareket iki para birimine olan göreceli taleple ilgili. Doların değer kazanması dolara olan talebin TL’den daha fazla olduğu anlamına geliyor. Talep arttığında fiyat da arttığı için dolar tırmanışa geçiyor. Bu durumu önlemek için Merkez şimdilik piyasaya ihale yöntemiyle dolar satıp karşılığında TL çekiyor. Bu şekilde artan dolar arzı ile kurdaki yükseliş kontrol altına alınmaya çalışılıyor. TL arzının azalması ise paranın fiyatı olarak tanımlayabileceğimiz faizleri
Haziran ayı başından beri ABD Merkez Bankası’nın (Fed) çıkış politikasının başlayacağı beklentileri ile yükselen “ABD uzun vadeli tahvil faizleri” geçtiğimiz haftadan beri Fed yetkililerinin verdikleri sakinleştirici demeçlerle düşüşe geçti.
Faiz oranlarındaki bu değişiklikler beklentilerle şekilleniyor. Teorik olarak tahvil fiyatı ve faizi arasında negatif bir ilişki var.
Fed’in sıkı para politikasına geçmesi ile birlikte ABD’de faizler yükselmeye başlayacak. Bu durumda şu anda elinde tahvil bulunduran yatırımcılar fiyatlardaki düşüşle birlikte zarar edecekleri için faizlerdeki artış beklentisi tahvil satışlarını tetikliyor. Tahvil talebi azalınca fiyatı düşeceği için faizi de artıyor.
ABD’de faizler arttı
Hemen aşağıda yer alan grafikteki kırmızı çizgi (sol eksen) ABD 10 yıllık tahvil faizlerini gösteriyor. 18 Haziran’daki Fed toplantısı öncesi tırmanışa geçen ve Fed Başkanı Ben Bernanke’nin açıklamalarından sonra sıçrama yapan faizlerin geçen hafta düşmesinin sebebi Fed’den gelen “çıkışa daha var” şeklindeki telkinler.
Yine aynı şekildeki mavi çizgi (sağ eksen) Türkiye’nin gösterge faiz oranını gösteriyor. Gösterge faiz piyasadaki en likit devlet tahvilinin faiz
Finansal krizin kıvılcımının parladığı Ağustos 2007’den bu yana Fed piyasaya para pompalıyor. ABD gibi dev bir ithalatçının yaşadığı durgunluktan dünyanın geri kalanı da nasibini aldı. Ancak gelişmekte olan ülkeler için bir teselli Fed’in piyasaya sürdüğü paranın daha yüksek getirisi olan bu bölgelere akması oldu. Geçen hafta Fed Başkanı Bernanke para musluklarının yıl sonuna doğru kısılabileceğine dair ilk sinyali verdi. İşte sırf bu sinyal bile piyasaları panikletti.
Yeni dengeye doğru
Piyasalardaki huzursuzluk aslında Fed toplantısı öncesinde başlamıştı. Kısmen Gezi olaylarının da etkisi ile zaten tedirgin olan yurtiçi piyasalar çarşamba gününden sonra daha da karıştı. ABD’de faizlerin yükseleceği beklentisi yabancı oyuncuların yatırımlarını dolara çevirip Türkiye’den çıkış yapmalarına sebep olunca dolar zirve yaparken faizler fırladı. Borsa ise inişe geçti. Gerek içerde gerekse ABD’de bono faizlerinin yükselmesi taleple ilişkili. Bono talebindeki azalma fiyatları düşürürken faizi yükseltiyor.
Tüm bunlara karşılık piyasalar yakından yeni bir ekonomik denge bulunacaktır. Piyasalardaki düzeltme hareketinin çok uzun süreceğini sanmıyorum çünkü Bernanke’den gelen
Salı günü Merkez Bankası, dün de Fed toplantıları vardı. Dünyanın iki ayrı ucunda, iki ayrı merkez bankasının aldığı kararlar ortak bazı noktalarda buluştu. Her ikisi de temel politika araçlarında değişiklik yapmazken iletişim kanalı ile bundan sonraki döneme ait sinyaller verdiler. Kararlarda genel benzerlikler olsa da bunların altında yatan etmenler iki taraf için de oldukça farklı. Bugün iki merkez bankasının kararlarını, bir nevi “iki şehrin hikayesi”ni anlatmak istiyorum.
Merkez, piyasanın beklediği bir hareketle politika duruşunda değişiklik yapmadı. Öte yandan karar metnindeki değişiklikler Merkez’in enflasyon konusunda daha dikkatli takibe geçtiği izlenimini verdi. Özellikle kur ve kredi piyasalarındaki gelişmelerin enflasyon üzerindeki etkilerinin yakından izleneceğini vurgulayan Merkez, kurdaki olası bir yükselme ya da kredilerdeki büyümenin enflasyonu tetiklemesi durumunda devreye gireceğini vurguladı.
Bir sözün gücü...
Ankara’nın para politikası duruşu konusunda daha güçlü kararlar alamayışının bir sebebi, başka bir şehirden, yani Washington’dan gelecek Fed kararlarının beklenmesiydi. Türkiye ile birlikte pek çok gelişmekte olan ülke için Fed’in çıkış
Gezi Parkı’nda çevreci bir hareket şeklinde başlayan ancak polisin orantısız güç kullanımı sonucu tüm yurda yayılan hükümet karşıtı protestolar ikinci haftasını doldurdu. İçeride ve dışarıda yakından takip edilen gelişmeler piyasaları giderek panik havasına sürüklüyor. Ekonomik göstergelerin izledikleri olumsuz trend yaklaşan FOMC toplantısı öncesinde Fed’in çıkış planı beklentilerinden de etkileniyor şüphesiz, ancak dış gelişmeler konusunda yapabilecekler kısıtlı. İçerideki gerginlik konusunda ise yapılabilecek çok şey var. Kitlelerin sakinleştirilip uzlaşma yolunun biran önce bulunması konusunda hükümete çok önemli bir görev düşüyor.
Piyasalar gergin
16 Mayıs’ta Türkiye’nin kredi notunu “yatırım yapılabilir” seviyesine yükselten Moody’s şirketi bu hareketin altında yatan temel nedenleri sayarken hükümetin başlattığı “çözüm sürecinin” etkili olduğunun altını çizmişti. Siyasal boyutta yaşanan olumlu gelişmeleri takiben karne notumuzu yükselten şirket hafta başında bu sefer siyasal istikrardaki tehlikelere dikkat çekti. Pazartesi günü protestolar konusunda bir uyarı yayınlayan Moody’s, protestoların sürmesi halinde turizmin olumsuz etkileneceğini ve cari açık
Taksim Gezi Parkı’nda çevreci bir hareket şeklinde başlayan ve ülke genelinde hükümet karşıtı bir protestoya dönüşen gösteriler gündemdeki en önemli konu. Bu boyutta bir toplumsal hareketin Türk ekonomisi üzerinde etkileri de kaçınılmaz olacak.
Ekonomik istikrarın ön şartı siyasal istikrar. Türkiye ekonomisinin AKP döneminde kazanmış olduğu ivmede bu siyasal istikrarın rolü çok büyük oldu. Ancak son olayları siyasal istikrar açısından bir tehdit olarak algılayan piyasalar öncü sarsıntılarla sallanmaya başladı.
Kullandığımız grafikteki kırmızı çizgi geçtiğimiz hafta başından bu yana “Dolar/TL” döviz kurunu gösteriyor (sol eksen). Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’dan cuma günü gelen sözlü müdaheleye rağmen pazartesi günü son bir buçuk yılın zirvesine çıkan kur, haftanın ilerleyen günlerinde gerek ROK’un (Rezerv Opsiyon Katsayısı) otomatik düzenleyici rolü gerekse siyasetçilerden gelen ılımlı mesajların etkisiyle kısmen geriledi.
Risk primi artıyor
Borsa ise geçen haftadan beri hızla düşerken hafta sonuna doğru hafif bir düzelme gösterdi. Şekildeki mavi çizgi BIST100 indeksinin 21 günlük oynaklığını gösteriyor (sağ eksen). Borsadaki oynaklık ülkedeki risk ve
Geçen hafta New York Fed Başkanı William Dudley, beklenti yönetimi ve iletişim politikalarının öneminin altını ısrarla bir kez daha çizdi.
Özellikle kısa vadeli faizlerde ulaşılan ‘sıfır alt sınırı’ ortamında iletişimin ayrı bir önem kazandığını vurgulayan Dudley, iletişimin net ve tutarlı olmadığı zamanlarda beklentilerin merkez bankası uzun vadeli hedeflerinden ayrışabileceğini vurguladı.
Dudley ayrıca kriz dönemi boyunca Fed iletişim politikasının büyük aşama kaydettiğini ve bugün gelinen noktada tarihte ilk kez Fed’in karar mekanizmasında ölçüt teşkil eden enflasyon ve işsizlik hedeflerinin kamu ile paylaşıldığını belirtti.
İlk şart bağımsızlık
2001 sonrası dönemde iletişim alanında giderek daha şeffaf bir anlayış benimseyen Merkez Bankası, ilk olarak PPK toplantıları sonrası faiz kararını yazılı bir metinle açıklamaya başladı. Sonrasında karar metninde giderek daha açık bir şekilde ileriye yönelik mesajlar yer aldı. Piyasalarda uzun vadeli beklentilerin oluşmasında bu tür mesajlar çok önemli.
Bankadan iki iktisatçı arkadaşım ile yazmış olduğumuz bir makalede Merkez’in açık enflasyon hedeflemesine geçişle birlikte büyük ilerleme kaydettiği iletişim
Geçen hafta Moody’s şirketinin Türkiye’nin kredi notunu “yatırım yapılabilir” seviyesine çıkarmasının ardından bu hafta gözler Fed üyelerinin yaptıkları konuşmalara çevrildi. İlk bakışta birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında bu iki olgu Türkiye açısından oldukça ilintili.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında artış
Moodys’in yapmış olduğu not artırımı bizim için oldukça önemli bir gelişme çünkü uzun vadeli yatırım fonları yabancı piyasalara girmek için en az iki kredi derecelendirme kuruluşundan “yatırım yapılabilir” notu alınmasını şart koşuyorlar. Fitch’i takiben gelen bu ikinci not artırımı ile Türkiye artık bu şartı sağlıyor.
Küresel likiditenin rekor seviyelerde olduğu bir dönemde gelen not artışının doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını Türkiye’ye çekmesi bekleniyor. Spekülatif amaçlı sıcak paradan farklı olarak, doğrudan yabancı sermaye yatırımları uzun vadeli finansman sağlıyor. Bu nedenle kur ve diğer makroekonomik büyüklükler üzerinde oynaklık riski azalıyor ve oldukça cazip bir dış finansman alternatifi oluşuyor.
Fed cephesinden gelen haberler
Türkiye’ye gelmesi umulan yabancı sermaye yatırımlarını belirleyici etmenlerinden biri de dış