Merkez bankacılığı zor zanaat

19 Ekim 2013

Merkez bankala-rının işi tüm dünyada zor. Çünkü para politikası adına atılan her adım artıları ve eksileri ile birlikte geliyor. İş böyle olunca da merkez bankalarını eleştirenlerin sayısı hiç azalmıyor. Faizler yüksekse azaltılsın, düşükse yükseltilsin demek ve bu alternatif görüşlerin makul gerekçelerini sıralamak çok zor değil çünkü. Dünyanın her yerinde bu böyle. Ancak merkez bankacılığı bu artıları ve eksileri tartıp artıları ağır basan adımları seçmekten geçiyor. Yoksa atılan her adımın bir takım olumsuz taraflarının olacağının merkez bankacılar da farkında.

İçeride durum
Ağustos ayından bu yana Fed’in çıkış söylentileri ile birlikte artan dolar kuru Merkez’i eleştirilerin odak noktasına getirdi. Eleştirenler Merkez’in faizleri arttırması gerektiğini söylüyorlar. Faizler artarsa TL yabancı sermaye için daha cazip hale geleceği için içerideki Dolar arzı artacak ve kur düşecek. Bunun olumlu etkileri şöyle sıralanabilir:
1) Piyasalar sakinleşir ve finansman ihtiyacı azalır.
2) İthal malların fiyatı düşerek kurdan enflasyona geçen yukarı yönlü baskı düşer.
3) Yüksek faiz krediler üzerinde daraltıcı etki yaparak talep yönünden de enflasyonu kontrol altına alır.

Yazının Devamı

Düşük tempoda koşmaya devam

11 Ekim 2013

Bu hafta açıklanan Orta Vadeli Plan (OVP) makroekonomik göstergelerle ilgili olarak ileriye dönük hedefleri belirledi. 2014 yılına ait büyüme hedefi yüzde 4 olarak eski hedefe göre bir puan aşağı çekilirken cari açık hedefi de yarım puan aşağı çekilerek yüzde 6.4’e oturtuldu.
30 Ağustos tarihli yazımda ekonomiyi bir maraton koşucusuna benzetmiş ve bu koşucunun ortalama koşma hızını “sürdürülebilir büyüme” olarak göstermiştim. Türkiye için bu rakamın senelik yüzde 5’lik bir büyüme hız olduğu düşünülüyor. Bu hafta yayınlanan OVP ile antrenör, yani hükümet, önümüzdeki yıl da koşucunun biraz yavaş koşmasını istiyor. Aksi takdirde koşucunun kapasitesini zorlaması sonucu ekonomide “aşırı ısınma” olacağı ve bunun da enflasyona neden olacağı öngörülüyor. Peki neden? Çünkü 2014 yılında da 2013’te olduğu gibi koşucu rüzgâra karşı koşacak.

2014 fırtınalara gebe
2014 yılında beklenen en kritik makroekonomik gelişme ABD Merkez Bankası’nın (Fed) 5 yıldır piyasaya sürdüğü likiditeyi göreceli olarak yavaşlatması olacak. Sıcak para akışındaki bu azalma bizim gibi cari açık sorunu olan ülkeler başta olmak üzere global piyasalarda sancılı bir süreç başlatacak.
İşte bu öngörü ile son

Yazının Devamı

Merkez iletişime dikkat etmeli

5 Ekim 2013

Lisede okuduğunuz “tümden gelim” metodunu hatırlar mısınız? Bir akıl yürütme şekli olarak tanımlanabilecek bu metodun nasıl işlediğini bir örnekle anlatayım:
1) Bütün meyveleri severim
2) Elma da bir meyvedir
3) O halde elmayı severim
Bu düşünce tekniği, genel bir ifadeden daha özel bir sonuç çıkarılmasını sağlıyor. Uzun zamandır düşünmediğim bu metot, geçen hafta Denizli’de konuşan Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın konuşmasını izlerken aklıma geldi. Çünkü verilen bilgiler yan yana konduğunda mantığa yatmayan bir durum var gibi görünüyor. Bu bilgileri yukarıdaki örneğe benzeterek sıralarsam:
1) Merkez Bankası para politikasını enflasyon öngörüsüne göre ayarlar
2) Kur 1.92’ye ne kadar yaklaşırsa sene sonu enflasyonu da Merkez’in tahmini olan 6.2’ye o kadar yakın olur.

Yazının Devamı

Bernanke’nin çektiği dil belası

27 Eylül 2013

Uyguladığı gevşek para politikalarına devam kararı alan ve beklentilerin aksine eylül toplantısında gazdan ayağını çekmeyen ABD merkez bankası (Fed) daha çok eleştirileceğe benzer. Fed’in eleştirilmesinin temel nedeni 22 Mayıs’taki konuşmasında başkan Bernanke’nin ağzından çıkan “tahvil alımları sene sonuna doğru azaltılabilir” söyleminin eylül toplantısında teyit edilmemesi. Yani piyasalar Bernanke’nin verdiği sözü tutmadığını düşünüyorlar. Yoksa tahvil alımlarından kimsenin bir şikâyeti yok.
Bülbül’ün çektiği dil belası misali Bernanke’nin de aldığı eleştiriler izlediği şeffaflık prensibinin bir sonucu olarak piyasalara yaptığı açıklamalardan kaynaklanıyor. Çok değil bundan 20 yıl önce Fed dahil pek çok merkez bankası bırakın ileriye dönük yönlendirme yapmayı faiz değişikliği kararlarını bile kamuya ilan etmezdi.

Gizlilik politikası
Piyasalar merkez bankalarının yeni bir faiz oranı benimsediğini bile yapılan açık piyasa işlemlerinden tahmin etmeye çalışırlardı.
Merkez bankacılığındaki bu gizlilik prensibinin temel nedenleri piyasalarla iletişimin zorluğu, verilen bir mesajın yanlış anlaşılabilme potansiyeli, ileriye yönelik verilmiş bir mesajın makroekonomik

Yazının Devamı

4 kuralı çözen FED’i iyi anlar

20 Eylül 2013

Para politikaları açısından oldukça kritik bir haftayı daha geride bıraktık. Bu hafta salı günü Merkez, çarşamba günü ise ABD merkez bankası FED’in politika kararları açıklandı. Gelişmekte olan ekonomilerin politikalarının ağırlıklı olarak FED’e endekslendiği şu dönemde Merkez’in FED toplantısı öncesi beklemeyi tercih etmesi mantıklı bir adımdı.
Çarşamba günkü toplantıda varlık alımlarında sembolik de olsa bir indirime gitmesine hemen hemen kesin gözüyle bakılan Fed, herhangi bir azaltıma gitmeyerek piyasaları şaşırttı. Karşımızda ekonomik gidişatla ilgili daha derin endişeleri olan ve ayağını sağlam basmak isteyen bir Bernanke vardı. Bernanke kanımca başkanlık sürecinin sonlarına yaklaştığı son dönemde akademisyen ruhuna geri dönerek piyasalara merkez bankacılığının nasıl yapılması gerektiğini öğretiyor. Çarşamba günü buna bir kez daha şahit olduk. Nedir Profesör Bernanke’den öğrendiğimiz altın kurallar:

Kural 1) Para politikası gelen verilerle şekillenir. Politika yapıcılar ellerindeki veriler ışığında geleceğe yönelik tahminlerde bulunurlar ve bu tahminler ışığında adım atarlar. Verilerden bağımsız bir politika takvimi açıklanamaz.
Örnek: Bernanke’ye ısrarla çıkışın ne

Yazının Devamı

Madalyonun öteki yüzü

13 Eylül 2013

Geçen hafta Merkez Bankası’nın faiz dışı araçlarla kuru sabit tutma politikasının gerekçelerinden ve olumlu taraflarından bahsetmiştim. “İkinci el”in önemine inanmış bir iktisatçı olarak bu hafta da diğer elimle bu politikanın olumsuz taraflarına işaret etmek istiyorum.
Bence Merkez’in politikalarında asıl eleştirilmesi gereken şu ana kadar neden faiz arttırmamış olması değil.
Faiz artırımının sermaye çıkışını geriye çevirmede ne kadar etkili olabileceğini önceden kestirebilmek çok zor. Ancak benim yadırgadığım Merkez’in sene sonuna kadar faizlerin arttırılmayacağı söylemi. Yadırgama nedenim ise para politikasının gelen verilerle şekillenmesi gerektiğine olan inancım.
Bir örnek vererek anlatayım.
Diyelim ki çocuğunuz hasta ve doktor arıyorsunuz. İki ayrı doktor adı aldınız. Bunlardan birincisi kolay antibiyotik vermesi ile, ikincisi ise antibiyotiği ancak son çare olarak düşünmesi ile ün yapmış olsun. Çocuğunuzu hangi doktora götürürsünüz?
Benim tercihim uzun vadede bağışıklık sistemi üzerinde kalıcı hasar bırakabileceği için antibiyotikten kaçınan ikinci doktor olur. Merkez’i bu örnekte ikinci doktora benzettiğim için sempati duyuyorum. Faiz artırımı tıpkı

Yazının Devamı

Merkez’den cesur adım

6 Eylül 2013

Kriz dönemi merkez bankacılığında ön plana çıkan bir özellik, iletişim politikaları vasıtasıyla öngörülebilirliğin arttırılması ve bu yolla belirsizliklerin azaltılması oldu. Geçen hafta Merkez Bankası başkanı Erdem Başçı’nın yapmış olduğu açıklamalar merkez bankası öngörülebilirliği konusunda dönüm noktası niteliğindeydi. Merkez bankacılar genelde en fazla bir sonraki toplantıda faizlerin ne yöne değişebileceği konusunda eğilim bildirirken, Başçı aralık sonuna kadar politika faizinin sabit kalacağı mesajını verdi. Bence Başçı’nın temel amacı 21 Ağustos’ta Fed tutanaklarının yayınlanması sonrasında çıkış takvimi ile ilgili belirsizliklerin artmasına cevaben piyasa oyuncularının elindeki bir bilinmeyeni azaltmak ve en azından politika faizi konusunda yapılacak spekülasyonların önüne geçmekti. Ancak cesur bir konuşma yaptığı da bir gerçek.

Lagarde ve Başçı...
Merkez bankacılar tarafından dikkatle izlenen bu yılki Jackson Hole toplantılarında konuşan IMF başkanı Christine Lagarde, çıkış sürecinde gelişmekte olan ülkelerin büyüme potansiyellerinde yakın vadede bir yavaşlama beklediklerini ve sürecin bu ülkelerce uygulanacak politikalarla orta vadede kalıcı bir büyümeye

Yazının Devamı

Merkez’in işi hızı ayarlamak

30 Ağustos 2013

Ekonomide sık duyduğumuz sözcüklerden birisi “sürdürülebilir büyüme”. Sürdürülebilir büyüme ekonominin mevcut kaynaklarının tamamını kullanarak eriştiği büyüme oranını gösteriyor.
Ekonomi bu seviyede büyüdüğü sürece fiyatlar üzerinde yukarı ya da aşağı yönlü bir baskı olmuyor.
Ekonomiyi bir maraton koşucusuna benzetelim. Bu koşucunun ortalama koşma hızını “sürdürülebilir büyüme”ye benzetebiliriz. Koşucunun zaman zaman kendisini zorlayarak ortalama hızının üzerine çıkması mümkün. Ekonomide buna “aşırı ısınma” denir. Talepte şişkinlik olduğu dönemlerde ekonomi geçici olarak uzun vadeli trendin üzerinde üretebilir. Fakat fazla mesai ile çalışan bir ekonomi bunun karşılığı olarak daha çok ödeme isteyeceği için bu durum uzun vadede enflasyon yaratır. Enflasyonla birlikte talep azalır ve ekonomi tekrar sürdürülebilir büyüme noktasına döner.

Ortalama hızı artıralım
Maratoncu örneğine dönersek kapasitesini zorlayarak ortalama hızının üzerine çıkan koşucu bu tempoyu uzun süre sürdüremez. Eninde sonunda ortalama hızına geri döner.
Bu örnek ters yönde de çalışır. Yani ekonominin büyüme hızı sürdürülebilir büyüme oranının altına düşerse bu sefer de resesyon olur. Ekonomi

Yazının Devamı