Geçen hafta Merkez Bankası’nın faiz dışı araçlarla kuru sabit tutma politikasının gerekçelerinden ve olumlu taraflarından bahsetmiştim. “İkinci el”in önemine inanmış bir iktisatçı olarak bu hafta da diğer elimle bu politikanın olumsuz taraflarına işaret etmek istiyorum.
Bence Merkez’in politikalarında asıl eleştirilmesi gereken şu ana kadar neden faiz arttırmamış olması değil.
Faiz artırımının sermaye çıkışını geriye çevirmede ne kadar etkili olabileceğini önceden kestirebilmek çok zor. Ancak benim yadırgadığım Merkez’in sene sonuna kadar faizlerin arttırılmayacağı söylemi. Yadırgama nedenim ise para politikasının gelen verilerle şekillenmesi gerektiğine olan inancım.
Bir örnek vererek anlatayım.
Diyelim ki çocuğunuz hasta ve doktor arıyorsunuz. İki ayrı doktor adı aldınız. Bunlardan birincisi kolay antibiyotik vermesi ile, ikincisi ise antibiyotiği ancak son çare olarak düşünmesi ile ün yapmış olsun. Çocuğunuzu hangi doktora götürürsünüz?
Benim tercihim uzun vadede bağışıklık sistemi üzerinde kalıcı hasar bırakabileceği için antibiyotikten kaçınan ikinci doktor olur. Merkez’i bu örnekte ikinci doktora benzettiğim için sempati duyuyorum. Faiz artırımı tıpkı antibiyotiğin yan etkileri gibi ekonomi üzerinde daraltıcı etkiler bırakan bir ilaç olacak.
Antibiyotiği son çare olarak düşünmek ile antibiyotiği hiç kullanmamak arasında da bir fark var. Eğer çocuğumu götürdüğüm doktor “hastalık ilerlese de antibiyotik kullanmam” derse o zaman işler değişir. Merkez’in sene sonuna kadar faizleri arttırmayacağını söylemesi de bende benzer endişeler yaratıyor.
Öngörülebilirliği artırmak adına yakın vadedeki politik duruş konusunda sinyal vermek şüphesiz olumlu bir adım. Ancak içinde bulunduğumuz belirsiz şartlar altında önümüzdeki üç aylık döneme dair bu kadar kesin mesajlar verilebilmesi bence riskli.
Çünkü Fed’in çıkış takviminin belirleneceği, Suriye’ye müdahalenin konuşulduğu şu günlerde değil üç ay sonrasını, üç gün sonra bile şartların ne göstereceğini tahmin edebilmek çok zor. Merkez’in söyleminin bir iletişim eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum ve 17 Eylül toplantısında bu değerlendirmeleri yaparak piyasalara tatmin edici açıklamalar yapması gerektiğine inanıyorum.
Fed ‘çıkışı’ eylül ayında başlatabilir
ABD merkez bankası Fed’in çıkış sürecini başlatması ile birlikte Merkez’in faiz artırımına gitmesinin piyasaları yatıştırmak için gerekli olabileceğini düşünüyorum. 6 Eylül’de açıklanan ABD ağustos ayı işsizlik oranı yüzde 7.3 ile bir önceki ayın da altında geldi.
Fed daha önce tahvil alımlarının bitmesinin beklendiği 2014 yılı ortalarında işsizlik oranının yüzde 7 civarında olmasını beklediklerini açıklamıştı. Geçtiğimiz haftalarda bu hedefe ulaşmak için gerekli olan trendin ağustos ayında yüzde 7.5 civarında olması gerektiğine değinmiştim.
Son gelen rakamlar trendin altında bir hızla azalan işsizlik oranına dikkat çekiyor ve eylülde sembolik de olsa bir çıkışın başlaması ihtimalini güçlendiriyor.
Bununla birlikte Fed Başkanı Bernanke’nin önceki konuşmalarında bahsettiği şekilde bu oranın kısmen küskün işsizlerden kaynaklandığı düşünülerek (ki istihdam verisi de buna işaret ediyor) çıkış geciktirilebilir.